‘Bir an önce kamulaştırın yoksa tarihi ev elden gidecek’

Hırsızlar talan etmiş... Kimsesizler mesken tutmuş... Derken, 2017’de çıkan yangın sonucu artık ayakta zor duracak hale gelmiş. Tüm bunların yaşandığı Çankaya-Kuloğlu Sokak’taki tarihi bağ evinin son halini görüp de içi cız etmeyen yoktur.

Haberin Devamı

‘Bir an önce kamulaştırın yoksa tarihi ev elden gidecek’

Cumhuriyet dönemi milletvekillerinden Şakir Kınacı’nın aslında bu kente miras bıraktığı tarihi bağ evinin bu içler hacısı haline, okurumuz Sevim Türkyılmaz’dan gelen bir ileti üzerine iki hafta önce(5 Nisan’da) dikkat çekmiştim.
Hürriyet Ankara, “Tarihi yapılar böyle mi korunmalı!” başlığıyla birinci sayfadan manşetine taşımıştı.

*
Bir hafta sonra(11 Nisan’da), tarihi bağ evi ile ilgili çok önemli bir ileti daha aldım.
Bu defaki ileti, merhum Şakir Kınacı’nın kendi adını taşıyan torunu A. Şakir Kınacı’ya ait.
Yani varisi...
Ve tabii tarihi bağ evinin sahibi...
*
Torun A. Şakir Kınacı, “Ankara’nın tarihi bağ evlerine göstermiş olduğunuz ilgi ve duyarlılık takdire layık, ancak yazınızda önemli yanlışlar var, size yanlış bilgiler vermişler” girişini yaptığı iletisine, öncelikle şu dört maddeyle başlamış:
1) Bağ evi 400 yıllık değildir. Kültür Bakanlığı uzmanlarının tespitlerine göre 1880-1900 yılları arasında yapılmıştır.
2) Rum evi değil, Ermeni evidir. Tehcirden sonra dedem Şakir Kınacı evi Ankara Belediyesi’nden satın almış.(Ayrancı, Çankaya, Dikmen, Esat, Keçiören vb semtlerdeki bağ evlerinde olduğu gibi)
3) 1. derece değil 2A-2 koruma grubundadır. (Taşınmaz Kültür Varlıkları Yüksek Kurulu 29.08.1986 gün 2625 sayılı karar) Kurul izni ile arsanın geri kalan uygun kısmına inşaat yapılabilir, Ankara’da ve diğer illerde örneği çoktur.
4) Yangının amacı inşaat izni değil. Yangınla biz mülk sahiplerinin bir alakası yok.
*
A. Şakir Kınacı, dedesi Şakir Kınacı ve babası Hazım Kınacı dönemlerini de anlattığı iletisine şöyle devam etmiş:

‘HATIRASI VAR’ DİYEREK YIKTIRMAMIŞ

1950’li ve 1960’lı yıllarda Ayrancı’da onlarca bağ evi vardı. Biz Yenişehir’de oturur, yazları bağa çıkardık. Bağ evinde bizim aile, amcamlar ve halamlarla birlikte ekim sonlarına dek kalırdık. Bağ evimiz(eski Ankara evi, iki çeşme ve bir su mahzeni), Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 11.02.1977 tarihli ve A-314 sayılı ve 14.10.1977 tarihli ve A-855 sayılı kararları ile Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı olarak tescil edilmiştir. Sanırım 1970’lerin başlarında ‘eski eserleri-yapıları koruma yasası’ çıktı. Bu yasanın hazırlıkları yapılırken ve tartışılırken komşu bağların sahipleri süratle evleri yıkıp ya da satıp koruma kanunundan kendilerini koruma yoluna gittiler, kat karşılığı müteahhide verdiler. Babama gelip, ‘Bak Hazım Bey, devlet bu evleri çevresiyle birlikte kısıtlayacak, tasarruf hakkımız elimizden alınacak’ dediler. Babam da ‘Hatırası var, Atatürk havuz başında(Ankara mebusu Şakir Kınacı ile birlikte) kahve içmiş. Çevredeki çam ağaçlarını kendi elimle diktim, büyüttüm, şimdi kendi elimle yıkamam’ dedi. Ve muhafaza ettik.

DEVLETİN KAMULAŞTIRMASINI İSTEDİK

Sonuçta, çevredeki onlarca bağ evi hep yıkıldı, yalnızca üç tane kaldı:
1) Zamanında babamın amcası Mehmet Kınacı’ya ait olan, daha sonra belediyenin satın alıp restore ettiği ev.
2) Börekçilerin bağ evi. Büyükçe bir parselin tam köşesinde yer aldığı için parselin geri kalan kısmını kullanarak bina yaptılar, bir mağduriyetleri olmadı.
3) Ve bizimki. Dört parsel, toplamda 3 bin 130 metrekare arsanın tam ortasında yer alan ve bu dört parseli de kısıtlama alanına sokan evimiz.
Ne babamın sağlığında ne de ölümünden sonra hiçbir zaman bu evi yıkmayı düşünmedik. Devletin ya da belediyenin kamulaştırmasını istedik, bu yönde girişimlerde bulunduk. Evi restore edip çevresindeki alanları kullanabilmek için Kültür Bakanlığı’na en az dört kez proje sunduk. Tümü bir öneri getirmeden reddedildi. 2003’ten bu yana güvenilir bir kiracı bulup kiraya veremediğimiz gibi her yıl dört parselin emlak vergisini de ödemek zorunda kaldık. Bu sözcük çok yıprandı ama başka bir tanımı var mı bilmiyorum: Mağduriyet.

İÇERİDE ATEŞ YAKIP, MANGAL YAPMIŞLAR

Gelelim yangın olayına. Son yıllarda birçok kez kapı, pencere kırılarak hırsızlık vakaları oldu. 2016’daki bir vakada, hırsızlar içeride götürecek değerde bir şey bulamayınca çinko yağmur borularını, su musluklarını götürmüşler. Bir süre de evin içinde yaşamışlar, ısınma amaçlı mangal yakmışlar, et de pişirmişler. Komşular hava karardığında eve girip çıkanları ve hatta kırık pencereden duman çıktığını görmüşler. Bize haber verdiler, karakoldan polis ekibi alıp eve girdik. Ardından Olay Yeri İnceleme Ekibi de geldi, yarı yanmış kömür, odun parçalarını, külleri gördük. Parmak izi de aldılar ama sonuç çıkmadı. Polis, Karakol Tutanağı ve Olay Yeri İnceleme Tutanağı tanzim etti. ‘Bunu yapan ya da yapanlardan davacı ve şikâyetçim’ diye dilekçe verdim. Polisin sorması üzerine, ‘Bahçe kapısına kaç kez zincirlerle kilit vurduk, zinciri de kilidi de götürdüler. Kapıyı kasaya çiviyle çaktık, o da fayda etmedi, kapıyı kırdılar’ dedim.

KÜLTÜR BAKANLIĞI ARSAYI KAMULAŞTIRACAK

Aynı zamanda Kültür Bakanlığı’na da yazdık. ‘Biz buraya sahip olamıyoruz. İçeri giren tinerciler ve hırsızlar hem eve zarar veriyorlar hem de yangın tehlikesi yaratıyorlar. Burayı bir an önce kamulaştırın yoksa tarihi ev elden gidecek’ dedik. Olumlu bir yanıt alamadık. Yaklaşık bir-bir buçuk yıl sonra da bu büyük yangın çıktı. Tescilli bir tarihi yapı yandığında, yıkıldığında arsa serbest mi kalıyor? Yerine otel, AVM mi yapılabiliyor? Böyle abes bir şey olmadığını herkes bilir, sizin de bilmeniz gerekir. Mülk sahibi aynı yapıyı rölöve projesine göre inşa etmek zorundadır. Dilekçelere olumlu bir yanıt alamayınca Kültür Bakanlığı’na iki kez kamulaştırmaları istemiyle dava açtık, ilkini kaybettik. Yakın zamanda açtığımız ikinci davayı(kamulaştırmasız el atma gerekçesiyle) kazandık. Kültür Bakanlığı arsayı kamulaştırmayı kabul etti. Kırk yıl sonra en doğru çözüm bu oldu. İnşallah, Ankara halkı, iyi bir restorasyonla en güzel bağ evlerinden birine sahip olacak.”

‘Bir an önce kamulaştırın yoksa tarihi ev elden gidecek’

BÖYLE DEVAM ETMESİ HALİNDE İKİNCİ BİR YANGININ ÇIKMASI AN MESELESİ

Haberin Devamı

Okurumuz Sevim Türkyılmaz, Hürriyet Ankara’nın “Tarihi yapılar böyle mi korunmalı!” manşetinden 10 gün sonra(15 Nisan’da) tarihi bağ evinin önüne bir kez daha gitmiş. Karşılaştığı manzarayı da şöyle aktarmış:
“Maalesef haberinizden sonra geçen sürede değişen bir şey olmadı. Üstelik, haberin yapıldığı sırada her ne kadar kilitli olmasa da tarihi yapının bir kapısı vardı, bugün o kapı da yok. Böyle devam etmesi halinde ikinci bir yangının çıkması an meselesidir. Önceki kuşaklardan miras bu değerli kültür mirasının bu denli değersizleştirilmesini, gözden çıkarılmasını aklım almıyor. Sağlam bir kapı yapmak, çöplüğe dönen bahçesini temizlemek çok zor olmasa gerek.”

Yazarın Tüm Yazıları