Paylaş
“Benim işim, dünyanın en zor iklimlerinde savaşmaktır.”
Tropik cehennemler içinde, yapış yapış nem bulutları arasında geçen amansız rekabet...
Kongo’dan Gine’ye, oradan Nijer’e...
Guyan’dan Surinam’a, oradan Venezuela’ya...
Dünya devleriyle bitmeyen bir yarış...
Ceketinin yakasında Türk bayrağı...
Aklında rekabetin amansız şartları...
İşte ben bu gençlere “Türk sermayesinin uç beyleri” diyorum.
Selim’le Dakar kıyılarından Atlas Okyanusu’na doğru bakarken konuşuyorduk.
Çok sık görüşmesek de eski ve sıkı bir arkadaşım olduğu için rahat rahat sormuştum:
“Yahu Selim, nasıl baş ediyorsun bu şartlarla? Korkmuyor musun kardeşim bu garip ülkelerde?”
Sonradan anladım ki...
Selim Bora seviyor bu zorluğu...
Dakar’da öyle şeyler yapmış ki... Havaalanı, kongre merkezi, otel, spor-arena...
Kongre merkezini gören Afrika liderleri peş peşe istemeye başlamış.
Bir de Tabanlıoğlu gibi mimaride yaratıcı deha düzeyinde iş çıkartan bir ekiple çalışmış.
Deyim yerindeyse...
Afrika’nın ortasında, Türk mimarisinin vahalarını kurmuşlar.
Genç patronlar...
Sezai Bacaksız’ın oğlu Serdar, Rusya’da büyük işler yapıyor.
Nihat Özdemir’in kızı Ebru, dünya çapında finansmanları sağlıyor.
Genç mühendis Mesut Çebi’nin ilk ihalesini aldığındaki heyecanı...
Mert Boysanoğlu, Murathan Günal... Hangisini saysam...
30’lu, 40’lı yaştalar...
Ataklar...
Uzak diyarlarda, en zor coğrafyalarda Çin gibi, ABD gibi, Japonya gibi dünya devleriyle savaşıyorlar.
İkinci ve üçüncü kuşak “sermaye kâşifleri” bu gençler...
Hepsinin adını tek tek saysam yetişemem.
İyi eğitim almışlar. Birkaç dili rahatça konuşuyorlar. Hırslılar. İnatçılar. Pes etmiyorlar.
Şu kadarını söylemeliyim ki...
Sektörün önde gelen yayınlarından ‘Engineering News Record’ dergisi tarafından ağustos ayında yayımlanan “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesinde Türkiye, 46 firma ile Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor.
ABD’yi de geride bırakmış.
Evet arkadaşlar, büyük devlet olmanın yolu, dünya devleriyle rekabetten geçiyor.
Artık sınırlardaki “askeri cepheler” kadar rekabet coğrafyasının “marka cepheleri” de önemlidir.
Dünya “markalar yüzyılı”nın en keskin takvimini yaşamaktadır.
Pekin’de büyükelçimiz Emin Önen bir sohbetimizde uzun uzun anlatmıştı.
Çin’in Afrika’ya yaptığı yatırımları konuşmuştuk.
Afrika’daki müthiş rekabeti...
İşte o nedenle ben Afrika’nın “çöl sıcakları”nda muazzam projeleri kısa sürede tamamlayan bu genç patronları markalarımızın “çöl savaşçıları” olarak görüyorum.
Ve inanıyorum ki...
Türkiye önümüzdeki yüzyılı bu savaşçılarımızla yakalayacaktır.
Güneydoğu’da PKK terörüne karşı yılmadan baraj inşaatlarını bitiren, iş makinelerine, işçilere saldıran teröre rağmen sulama kanallarını tamamlayan markaların cesareti Afrika şartlarında yükseliyor.
Enerji cephelerini görüyorsunuz.
Kıbrıs açıklarında yaşanan savaşları hep birlikte izliyoruz.
Dünyanın dev enerji şirketleriyle anlaşmalar yapan, onların korumasını alan Kıbrıs Rum yönetimine karşı, Türkiye’nin KKTC hükümranlığındaki sularda enerji aramasını...
O arama faaliyetlerine refakat eden Türk savaş gemilerini bütün dünya izliyor.
İnsanlık tarihinin değişmeyen gerçeğini bir kez daha yaşıyoruz.
Güçlü devletlerin “zayıf coğrafyaları paylaşma” rekabetini...
Suriye’de, Irak’ta yaşıyoruz.
Karadeniz’den çıkıp sıcak denizlere inmek için yüzlerce yıldır uğraşan Rusya’nın, Esad’ı koruma karşılığında Doğu Akdeniz’deki Suriye deniz üslerini “sonsuza kadar” nasıl aldığını görüyoruz.
Akdeniz’deki enerji alanları için verilen savaş budur işte...
Evet, bu defa silahsız ve amansız bir “rekabet cephesi”ni ve o cephenin genç savaşçılarını hatırlatmak istedim.
Dünyanın “marka cepheleri”nde rekabet eden genç savaşçılarımıza mühendislerimize, işçilerimize başarılar diliyorum.
İyi ki varsınız...
Paylaş