Paylaş
Madımak bir simgeydi..
Aşamadık...
Başörtüsü bir semboldü.
Çözemedik.
Kürt açılımı. Alevi Açılımı. Başörtüsü açılımı.
Türkiye’nin önünü kapatan üç kapı. Üç paslanmış korku.
Üç kapının da kilidi çevrildi. Bir umutla “Hadi” dendi.
Kapılar yarısına kadar açıldı. Ama menteşelerine yuvalanmış o “habis korku” tıkadı yine özgürlüğü.
Şimdi her şey sil baştan.
Günlerce süren “açılım toplantıları”. CHP’nin “Kürt meselesi raporları”.
Alevilere inançlarına uygun eğitim ve ibadet fırsatı.
Sil baştan oldu.
Şimdi kendisine “dindar” diyen bir taraf, “Eğer demokratsanız gelin çözelim başörtüsü meselesini” diyor.
Yani demokratlığı, özgürlüğü, “başörtüsü”ne bağlıyor.
Karşı taraf, “Bu laikliğe karşı bir tuzaktır” diye direniyor.
O da çağdaş olmayı laikliğe bağlıyor.
Böylece yine düşüyoruz 70 yıldır içinden çıkamadığımız o körkuyuya.
Siyasetçinin kendisini beslediği o tartışmanın girdabına kapılıyoruz yine.
Öylesine kemirgen bir tartışma ki bu...
Dişleri falçatadan yapılmış bu kemirgen, ruhlarımızı lime lime ediyor.
ANADİLDE EĞİTİM
Bir kapının önünde “Ben Kürt’üm!” diyenler, “anadilde eğitim” isteyerek bekliyorlar.
Diğer kapının önünde Alevi vatandaşlarımız en doğal hakları olan inancını dilediği gibi yaşamayı cemevinin ibadethane sayılmasını ve zorunlu din dersinden muaf olmayı isteyerek bekliyor.
Ama o falçata dişli kemirgen bırakmıyor özgürlüğü.
O “habis korku” bırakmıyor ruhlarımızı.
Bizi yıllarca komünizm gelir diye silahlandıran, Ermenistan’dan, Rumlardan, İran’dan, Kürtlerden, Suriye sınırından, Kuzey Irak’tan, Yunanistan’dan, AB’den korkutan o “paslı zihin” bırakmıyor.
O “öcü senaryosu” bitmiyor.
Peki şimdi çıkıp “Yeter!” desek...
Bıktık bu “korku tüneli”nden. Bıktık bu “habis tiyatro”dan. Bıktık bu “paslı oyun”dan.
Bakın yine söylüyorum.
Bu ülkenin Maliye Bakanı ilkokula gidene kadar Türkçe bilmiyordu.
Şimdi yıllardır kaçtığımız bu gerçeği elimize alıp sorsak:
- Annesinden Kürtçe öğrenen çocuk ilkokulda Türkçe yanında Kürtçe de görse ne olur?
- Türkçeyi daha kolay öğrenmez mi?
Başörtüsünü bir “siyaset malzemesi” olarak algılayanlarla, laikliği bir “siyasi afiş” gibi görenlerin elinden alsak bu tartışmayı.
Gidilecek yol belli.
O yol Avrupa Birliği’nin insana sunduğu yaşam standardıdır.
Oradaki anayasal özgürlüklerdir.
Ama bunun için önce başı örtülü kızı da başı açık kızı da kabul edeceksin. Alevi vatandaşın taleplerini kabul edeceksin. Kendisine Kürt’üm diyeni kabul edeceksin.
Yani bu halkı ve değerlerini kabul edeceksin.
Sonra çıkıp rahatlıkla haykırabilirsin:
- Bu kabul aslında “özgürlüğün kabulü”dür.
- Dahası bütün korkuların reddidir.
Paylaş