Paylaş
Sokaklarda, caddelerde, dükkânların arasında değil...
Stadyum gibi bir şehirde yürürsünüz.
Bir hayal edin.
Trabzon’un iki yakasında birer kale...
Bütün bir kent futbolcu, yorumcu ve taraftar.
Stadyum gibi bir şehir burası.
Baştan aşağı futbol... Her yer Trabzonspor. Yani fıkır fıkır, ateşli, enerjik, canlı bir şehir.
Ama ne yazık...
Karadeniz’in bu tarihi kalesinde turizm öylesine goller yemiş ki...
O yemyeşil dekor, yaylalarında, kıyılarında sürekli ofsayta düşürülmüş. Bir örnek versem...
Bu “stadyum kent”teki gişelerin nasıl kurulduğu daha iyi anlaşılır.
Buyurun siz ölçün.
BU İŞTE BİR KIRMIZI KART VAR
-İngiltere’deki Stonehenge kalıntılarını yılda 1 milyon 100 bin kişi geziyor.
Ve turistler o kente 22 milyon lira gelir bırakıyor.
-Trabzon’daki Sümela Manastırı’nı yılda 450 bin kişi geziyor.
Peki kaç lira bırakıyorlar?
-Sadece 2 milyon lira.
Düz hesapla orantı kursanız; 1 milyon kişi orada 21 milyon bıraktığına göre, 450 bin kişinin burada en az 10 milyon lira bırakması gerekir.
Ama hayır. Turist geliyor para bırakmıyor. Turist para mı bırakmıyor? Yoksa Trabzon mu almıyor?
İşte tam burada bir kırmızı kart var. O kırmızı kartın adı yasak!
Cevabı Vargit Turizm’den Ayla Hanım veriyor: “Fatih Bey, bir haftalığına tur getiriyoruz. İkinci gün iptal edip gidiyorlar. Diyorlar ki, yahu tamam, gündüz tarihi yerleri, yaylaları gezdik. Ama gece bir yerde keyifli bir yemek ve müzik yok mu?”
Yok...
Turistler içki içecek, eğlenecek, Karadeniz’in o kıvrak müziklerini dinleyecek bir lokanta bulamıyor. E tabii o zaman da para bırakmıyor.
Uzun sokaktaki plakçılara bakın. Karadeniz’in genç sanatçıları ne besteler yapmışlar. Karadeniz rock patlamış. Ama bir tane rock kafe bulamazsınız.
Şehir donmuş...
Nitekim Başaran Ulusoy diyor ki:
“Tamam sen içmeyebilirsin. Sevmeyebilirsin. İnancına aykırı olabilir. Ama turizm geliri istiyorsan, turistlerin de ne istediğine bakacaksın.”
Hisarcıklıoğlu’ndan ders gibi konuşma
DÜN Hürriyet’in bölge toplantılarının sonuncusu Karadeniz’deydi...
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu 500 kişilik seçkin bir girişimci topluluğuna konuştu...
Karadeniz’den başladı, Türkiye’ye, oradan dünyaya açılan ticaretin, yatırımın, üretimin sihirli macerasını anlattı. Başarılı bir konuşmaydı.
Türkiye’nin 30 yıllık başarı hikâyesini, rakamlarıyla, grafikleriyle, esprileriyle hatırlattı. Konuşması bittiğinde, yanımda oturan Enis Berberoğlu ve Ahmet Hakan’la doğaçlama bir “bravo” çektik. Ne gariptir, Hisarcıklıoğlu konuşurken hafızamın en kuytu yerlerinden bir gün çıkıp geldi. 1992 yılı. Sanıyorum bir kış ayıydı. Rahmetli Özal Karadeniz Ekonomik İşbirliği’ni kuracaklarını anlatıyordu. Yani Trabzon için, Karadeniz için bir hayali anlatıyordu. Gerçekten de kuruldu. Ama şimdi esamisi okunmuyor. En çarpıcı örneği de Trabzon’a bütün hayatını vermiş olan Ali Osman Ulusoy verdi:
“40 sene önce, Trabzon’da 5 tane yazlık sinema vardı. İçkili müzikli lokantalarda yer bulmak için önceden yer ayırtmak gerekirdi? Şimdi nerede?”
Ve Başaran Ulusoy...
Türkiye’nin dünyaya açılan bir kapısı varsa, Türkiye’de eğer turizm diye bir mücadele varsa...
En açık kahramanı Başaran Ulusoy’dur.
Dedi ki: “Bizim için üç sihirli kelime vardır. Tanıtım. Tanıtım. Tanıtım... Ama eğer turistin taleplerini anlamıyorsanız. Onu eğlendiremiyorsanız. Nasıl olacak bu?”
Evet, Hürriyet bölge toplantılarının sonuncusunu Trabzon’da yaptık.
Trabzonlular, sözü hep aynı yere getirdiler?
“Trabzonspor için adalet!”
Haklarıdır.
Sonuçta bu stadyum gibi şehirde tam bir Karadenizli ev sahipliği gördük. Sarılarak ayrıldık.
Paylaş