Sakın yemeyin bu kanseri

DEVLETİN çok önemli bir ismi masada açıkça söylüyor...- Ne yapsak önleyemiyoruz... Tarım ilaçları resmen zehir yayıyor, kanserojen yayıyor.

Haberin Devamı

- Domates ve biber başrolde...

Bu olayı basit bir "zerzevat vakası" olarak görmeyin...

Bu olay artık bir "devlet sorunu"dur... Yıllardır MGK dosyalarının çözülmeyen demirbaş sorunlarından daha önemli bir hal almıştır.

Çünkü kanser resmen pazara, markete inmiştir. Biz de yiyoruz. Çocuklarımıza yediriyoruz.

İşte Tarım Bakanı da kabul etti ki, "Güvenli çitçi" diye bir şey uydurdu.

Yani artık ihraç edilecek sebze ve meyve özel tarım bölgelerinde yetiştirilecek. Devletin kontrolünde olacak. Buna da "güvenli çiftçi" dediler.

Peki ya biz... İhraç malları güvenli. Bize satılanlar ne olacak?

Bakanlığın açıkladığı "Güvenli çiftçi sertifikası" resmen kanserojeni doğrulamıştır. Tarım ilaçları zehrini doğrulamıştır. Türkiye’den sebze ithalatını durduran Rusya’yı doğrulamıştır.

Ben devletin çok yetkili bir ağzından duyum...

Yemeyin bu kanseri...

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI

Montrö'ye yeni düzenleme

CUMA günü saat 12.25’te Anadolu Ajansı, abonelerine bir "uyarı haber" geçti...Aslına bakarsanız, haberin veriliş tarzı, sunuşu AA’nın klasik haber sistemine pek uygun değildi... Ancak iyi yazılmış, hazırlanmış ve temellendirilmişti.

AA resmen uyarıyordu:

- Türkiye, ABD’nin Montrö Anlaşması’yla ilgili değişiklik istemesine hazırlanmalı...

ASAM Uzmanı Hasan Kanbolat’tan alıntıyla verilen bu uyarı, aslında kısa bir süredir Ankara’da başlayan büyük bir endişenin işaret fişeğiydi.

Bu endişeyi tetikleyen soru şudur:

- Gürcistan savaşı, NATO gücünün Karadeniz’e açılma planı mıdır?

Öyle ya, bütün dünya sormadı mı?

- Saakaşvili bir çılgın mıdır ki Rusya’ya karşı Güney Osetya’ya asker çıkarmıştır?/images/100/0x0/55eb33c3f018fbb8f8b1fc70

Ama şimdi bir muhtemel cevap var:

- Bu savaş NATO üyesi olmak isteyen Gürcistan’ın üyelik hızını artırmış, hatta acil gerekliliğe dönüştürmüştür.

Yani Saakaşvili bir çılgın değildir.

Şimdi Boğazlara gelelim...

- ABD çok yakında Montrö için Türkiye’ye yeni bir düzenleme teklifi yapacaktır...

- Ve bu yeni düzenlemede ABD boğazlardan uçak gemisi dahil bazı savaş gemilerini (NATO kararı şartı koyabilir) geçirme kolaylığı isteyecektir.

Çünkü artık Karadeniz, bir iç deniz olmaktan çıkmıştır. Karadeniz artık dünyanın en önemli enerji hatlarının denizidir... Ve Rusya burada başka bir egemenlik istememektedir...

Gürcistan savaşı, Ermenistan’ın Azerbaycan’ı işgaline Rusya’nın yeşil ışık yakması, Moskova-Tahran-Suriye-Çin yakınlaşması bu yüzdendir.

Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatları. Hazar petrolleri, doğalgaz, dünyanın iştahını buraya çekmektedir.

Şimdi alt alta yazalım:

- Montrö 1936’da imzalandı?

- NATO 1949’da kuruldu?

- ABD’nin Montrö altında imzası yoktur. NATO da kurum olarak sonradan doğmuştur. Yani yeni bir düzenleme isteyebilir. Ayrıca Romanya ve Bulgaristan, Karadeniz’e kıyısı olan iki NATO üyesidir.

Son NATO toplantısında Gürcistan’ın NATO üyeliği bu yüzden büyük tartışmalara neden olmuştur. Eğer Gürcistan NATO üyesi olsaydı, ABD gemileri NATO gücü olarak şimdi Karadeniz’deydi. Ya da hazırlanıyordu. Üstelik Türkiye de bir NATO üyesi olarak buna destek verecekti. Yani "Güney Osetya saldırısı", Gürcistan’ı NATO üyesi yapma operasyonunun bir hamlesi olabilir.

Evet işte Türkiye’nin önündeki vahim soru da tam burada başlamaktadır.

Çünkü Karadeniz artık bir "enerji denizi"dir. ABD ve Rusya bu denizi boş bırakmayacaktır.

Bu nedenle Montrö sözleşmesi yakında bir NATO toplantısında gündeme gelebilir.

Yani Montrö’nün "delinme süreci" için düğmeye basılmış olabilir. ABD, NATO bağlantısıyla boğazlarda yeni bir düzenleme isteyebilir. Türkiye elbette buna direnecektir. Ankara’nın "stratejik odaları"nda ya da diplomasinin derin koridorlarında işte bu ağır soru konuşulmaktadır.

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜ YAZI

Neden Mersin neden İzmir

PKK şehir eylemleri için iki merkezi seçti...Mersin ve İzmir.../images/100/0x0/55eb33c3f018fbb8f8b1fc72

Muhtemel alçaklık planı şu:

- Yerel seçimlere doğru "Kürtlük bilinci"nin yeniden toparlanması...

Bunun için "fitili kolay yakılacak dinamit şehirler" aranıyor...

En açık hedef Mersin...

Çünkü orada Kürt kökenli nüfus dikkat çekici boyutlarda. Mahalleleşmeler var.

O şehirde insanları "Türk-Kürt kamplaşmasına sürüklemek daha kolay..."

Bu yüzden bir mahalleye bomba koymak, sonra cenaze namazında provokasyon yaratmak.

Kürt kökenli vatandaşlara karşı saldırgan bir milliyetçiliği azdırmak kolay...

Aynı şey İzmir için geçerli...

Kadifekale’den Basmane’ye, oradan Yamanlar’a kadar bir "öfke ve düşmanlık hattı" oluşturulmak isteniyor...

Terörün hedefi bu...

Oysa DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, bir hazırlık içinde...

Başlıkları şöyle:

- Silahların bırakılması...

- Devletin bazı düzenlemeleri yapması.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de farklı düşünmüyor. Başbakan Erdoğan da...

Silahların bırakılması...

Teröristlerin dağdan inmesi...

Talabani ve Barzani de ABD desteği kesilince bu noktaya geldiler.

Sanıyorum hükümet bu konuda bir dizi hazırlık içinde...

Özellikle yerel seçimlere doğru bazı önemli açıklamalar olacak...

Ama bunun olabilmesi için öfkenin biraz dinmesi gerekiyor. Düşmanlıkların soğuması gerekiyor.

İşte buna karşı öfkeyi diri tutmak isteyen PKK içinde bir grup "dinamit şehirlere" yöneliyor.

Mersin’i ateşlemeye çalışıyor. İzmir’i patlatıyor. Mahalleler birbirinin üzerine yürüsün istiyor.

Şehir terörünün adı budur.

Haberin Devamı

DÖRDÜNCÜ YAZI

Yeşil ölüm Türkbükü’ne dayandı

ÖNCEKİ gece Sadun Boro aradı.Kıyılarımızın ölümsüz bekçisi, denizcilerin büyüğü Sadun Boro.../images/100/0x0/55eb33c3f018fbb8f8b1fc74

- Fatih, bak şimdi Mandalya Körfezi’nin kuzeyindeyim. Fenerden sonra aşağısı Türkbükü... Burada denize bir şeyler olmuş. 5 sene önce burası pırıl pırıldı. Şimdi yeşil pis bir su. Dip görünmüyor. Sanki kimyasal, yeşil bir şey burada denizi kaplıyor. Garip bir yosun gibi...

Farkında olmadan bir ukalalık yapıyorum:

- Balık çiftlikleri yapmasın Sadun Abi...

- Hayır kardeşim. Ben 50 senedir buralardayım. Balık çiftliği bu kadarını yapamaz. Bu başka bir şey. Buraya acilen gelip bakılmalı. Yetkililer buranın kimyasal analizini yapmalı. Burada başka bir şey var. Ve yayılıyor.

Sadun Boro’nun sesi titriyor. Öfkeli, çaresiz, kırgın. Devam ediyor:

- Bak şimdi Türkbükü’nde vur patlasın çal oynasın eğleniyorlar. Ama bir iki sene sonra görürüz ne hale geliyor. Yazıktır yazık...

Söz verdim Sadun Boro’ya, işte yazıyorum:

- Sayın Başbakan; çevrecilik (daniskasıyım) diyerek olmaz. Yalnızca Karadeniz’de miting yapıp Ege’ye, Akdeniz’e gelince otellere kapanmakla hiç olmaz. Rize kadar Gökova da sizin. Atlayın bir gün tekneye, bakın bu kıyıların haline. Kendi gözlerinizle görün, valilere bırakmayın.

Sen çok yaşa Sadun Abi...

Haberin Devamı

BEŞİNCİ YAZI

AB’yi isteriz, Avrupalıyı değil

"ÇARŞI merkezine çıktığımızda rahat değiliz. İlk günlerde dışarıya çıkmayı denedik ama arkamıza bir yığın genç takıldı, rahatsız olduk. Türkiye’nin doğusunu tanımak istedik, fakat gençlerin arasına katılmaktan kaygılıyız. Tacize uğrarız diye kaldığımız yurt binasından çıkamadık."

- Kim söylüyor bunu?

- 18 yaşındaki Liga Andersone...

Nerede söylüyor?

- AB projesi kapsamında "kültür paylaşımı" için grup olarak geldiği Batman’da...

Yetmiyor...

Litvanyalı, Letonyalı, Rumen gençler, şortlu ve kısa kollu oldukları için TPAO’nun tesislerine de alınmıyorlar...

Batman’ın iftiharı olan tesislere...

Dahası var...

Aslında bu geziyi Alman gençler yapacaktı. Onlar gelmiyor. Çünkü bir süre önce Alman dağcılar, PKK tarafından kaçırıldığı için korkuyorlar.

Bu yüzden ikinci grup olarak bu gençler geliyor. Onlar da Batman’ın ortasında yurt binasından çıkamıyorlar. Çıksalar tacizci bakışlardan korkuyorlar.

Peki nedir şimdi bu?

Ne diyeceğiz?

Kimi kandıracağız? Kime anlatacağız bu durumu?

Yıllarca oy deposu gibi gördükleri tarikatları, ağalık rejimini, şeyhleri destekleyen siyasiler ne diyecek buna?

Nasıl anlatacağız?

Şöyle mi:

- Medeniyetler ittifakı...

Ne medeniyeti kardeşim. Ortada tarikat var, şeyhlik var, ağalık var. Feodalizmin oy depoları var hálá...

Biz istediğimiz kadar AB diyelim: AB bir coğrafya parçası değildir ki.

Adam Avrupalının yaşam biçimini kabul etmiyor...

Elinden gelse çarşafa sokacak...



 

Yazarın Tüm Yazıları