Obama aslında yorulan bir Emperyalizmin renk değiştirmesidir

GEÇEN hafta yazdım:- Sakın kendinizi kandırmayın... Obama aslında yorulan bir emperyalizmin renk değiştirmesidir, o kadar... Ve bu doğaldır...

Haberin Devamı

İşte sonuç...

Clinton, "büyük felaket" demişti... Bush, "trajedi" dedi...

Peki ya, "yüreği insan sevgisiyle dolu, demokrat, mazlum halkların dostu ve adının başında Hüseyin adaleti olan" Obama ne diyor?

MEDS YEGHERN...

Ermenistan’ın kendi dilinde "soykırım" için kullandığı "büyük felaket" sözünün Ermenicesi bu...

RÜYA BİTTİ

Ben zaten dünyada yaratılan bu "Obama rüyası"na pek inanmamıştım.

İşin aslı şudur:

- Obama üzerinden dünyaya gönderilen imaj, yorulan bir emperyalizmin renk değiştirmesidir, o kadar...

Baksanıza, "Ermeni sınırını açın" diyor. İki ülkenin adı geçiyor. Türkiye ve Ermenistan... Azerbaycan yok... Biliyorum Azerbaycan’a öfke duyanlar da var... Neden KKTC’yi tanımıyor diye soranlar... Onu da tartışacağız. Ama şimdi konu "Obama büyüsü"...

Soralım:

- Ne değişti?

- ABD silah sanayii şirketleri kapandı mı?

- Finans oyunları durdu mu?

- Tröstler, dev holdingler, enerji ve petrol tröstleri diz çöküp günah mı çıkartmaya başladılar?

Nasıl bir saflıktır bu...

Şimdiki adı "küresel güç" olan emperyalizmin değişmez yasası, "güçlü devletlerin diğerlerini yönetmesi ve sömürmesi" üzerine kuruludur... Tabii arada bir sürü süslü kavram olabilir...

Benim hatırladığım Ferlinghetti’nin şu dizesidir:

- Kafam bozuk Amerika bi de sen üstüme varma...

NE OLDU GAZZE?


Bunu istediğiniz kadar "global", "küresel" gibi kelimelerle süsleyin ana kural değişmez...

Bakın Karabağ’da işgal, Gazze’de ambargo sürüyor...

Ne oldu Gazze mitingleri? Filistinli bebeler için dökülen gözyaşları, şiirler, ağlamalar, protestolar nerede?

Ambargo kalktı mı? Açlık, sefalet, ilaçsızlık bitti mi?

Nasıl da unutuluyor...

Evet, Obama daha da beter etti. İngilizce bir metnin içine Ermenice koydu... Hem de ne kelime... "Büyük felaket".

Aslında asıl felaket bu konuşmadır...

ŞANTAJIN DEVAMI

Çünkü bu konuşma Türkiye için yıllardır bitirilmeyen bir "şantajın" devamıdır...

Şantaj da şudur:

- Dediğimi yapmazsan soykırım derim ha...

İşte Obama da bu... Yani İstanbul’a gelip "Ezan saatine kadar konuşmamı bitireceğim" diyerek İslam dünyasına "ABD reklamı" veren başkan...

Sonuç ortadadır. Değişen bir şey yoktur...

Ermeniler de, Araplar da, Kürtler de ve hatta Türkler de fazla bir şey beklemesin. Obama yorulan bir emperyalizmin renk değiştirmesidir...

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI

Şule’de bir  Ankara gecesi

Obama aslında yorulan bir Emperyalizmin renk değiştirmesidir
ANKARA ’nın rengidir Şule Bucak... Cuma akşamı Deniz Baykal için bir yemek verdi... Birkaç eski dost, gazeteciliğin de ötesinde güldük... Bıraktık biraz kalemi...

Deniz Bey zaman zaman elinde olmadan "grup konuşması" ağırlığına geçse de, kahkahası boldu gecenin...

En keskin soruları Oya Berberoğlu sordu. Fikret Bila her zamanki gibi, haberin ciddiyetini gündelik hayata tümüyle bırakmadı... Deniz Yetkin daha ağzımdan çıkan ilk dizede "İsmet Özel" dedi...

Şiirin kıyısında kim olsa, uzak yakın akraba olurum... Çünkü kan değil şiir çeker beni daha çok... O sırada Obama’dan "24 Nisan açıklaması" geldi...

Neyse ki Hande Fırat CNN’le aynı anda bize de yayın yaptı...

Baykal’ın ilk tepkisi bile oradaydı:

- Olmaz kardeşim bu...

Deniz Bey belki de ilk defa onlarca yıldır ruhuna astığı kravatı çıkarttı. İçinden bir yerden bir çocuk çıktı geldi... Yırttı siyasetin takım elbisesini, başladı gülmeye...

Sonra birden "Bir şarkıcı var müthiş söylüyor. Sesi şırıl şırıl akıyor" dedi...

Kim? Ne? "Nereden çıktı bu şimdi" demeden adını verdi:

- Melihat Gülses... (İsteyen hurriyet.com.tr’den dinleyebilir.)

Gecenin sorusu ise şuydu:

- Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin ne olacak? CHP yönetiminde bir değişiklik var mı?

- Hayır yok...

Tabii bu konuda yazacak çok şey var. Bu hafta hurriyet.com.tr’de uzun analizler yapacağım...

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜ YAZI

Öğrencileri tiyatroya göndermeyen başkan

1500’lerde Shakespeare... Sokağa kurduğu o sahnede... İnsanın içindeki sahteliği, tiyatrosundaki sahiciliğe taşımıştı...

Aradan 500 yıl geçti...

Bizim Polatlı Belediye Başkanı Yakup Çelik bir otobüs öğrenciyi 70 kilometre uzaktaki tiyatroya taşımak istemedi... Taşımadı...

Belki de o kafaya sanat ağır geldiği için taşıyamadı.. Ankara bürosundan Umut Erdem diyor ki haberinde:

- Bir köy öğretmeni 23 Nisan’da çocukları Ankara’daki Devlet Tiyatrosu’na götürmek istedi... Belediye Başkanı Yakup Çelik otobüs için 200 lira istedi...

YA TÜRBE OLSAYDI


Aynı Belediye Başkanı’na desek ki:

- Çocukları falancanın türbesine götürmek istiyoruz...

Eminim önüne eskort koyar...

Budur işte Anadolu’daki "kör zulüm"... Kaç şehirde sinema salonu yok... Düşünün vizyona bir film geliyor. Salon yok... Hayalleri kuşatılmış bir kent... Sahnesi olmayan bir şehir...

Aşk yok, dram yok... Hüzün yok... Bir perdeye yansıtılmış hayatlar yok.

Yalnızca televizyon dizilerinin o "tek boyutlu" kutusu...

Ne bir sahne ne bir replik, ne de bir renk...

Bir film için kuyruğa girilmiyor. Bir oyun için bilet alınmıyor.

500 YIL ARA

"5 dakika ara" değil, "500 yıl ara" verilmiş o şehirlere...

Hamlet sahneye çıkalı 500 yıl olmuş... Devletler batmış, imparatorluklar çökmüş, devrilmiş sarayların tozlarından yeni uygarlıklar kurulmuş...

5 asır geçmiş...

Vatan Yahut Silistre, bir kurtuluşu ateşlemiş... Ama Polatlı Belediye Başkanı çocukları tiyatroya göndermiyor... Yalnız o mu?

Bırakın medeniyetler ittifakını, kendi medeniyetiyle ittifak halinde değil bu kafalar...

Haberin Devamı

DÖRDÜNCÜ YAZI

Yol değil ROL haritası

KRİZİN çözülmesi için bir "yol haritası"ndan söz ediliyor... Türkiye Ermenistan görüşmeleri... Azerbaycan’ın tepkisi ve sınırın açılması...

23 Nisan resepsiyonunda ABD Büyükelçisi James Jeffrey’le kısa bir sohbet yaptık.. Konu Azerbaycan... Açıkça şöyle diyor:

- İki ülke arasındaki sorunun çözülmesi için ne gerekiyorsa yapacağız..

Sordum:

- Peki Azerbaycan, Karabağ’ın işgali...

Büyükelçi Jeffrey Türkiye için pozitif bir insan... Bu belli. Uzun uzun cevabını yazmayacağım...

Çıkardığım özet şu:

- Türkiye ile Ermenistan’ın bir çözüm noktasına gelmesini çok istiyoruz. Bize düşen görev neyse yapacağız...

Bunun Türkçe meali şudur:

- Karabağ ayrı bir konu... Biz önce Türkiye ile Ermenistan sorununun çözülmesini istiyoruz...

’SÖZDE’ DEMEYİN

Budur işte ABD’nin bakışı... Oralarda bir karar verilmiş...

Siz istediğiniz kadar buna "yol haritası" deyin...

Size biçilen rol belli...

Onların söylediği aslında "rol haritası"dır...

Tıpkı Kuzey Irak sınırı için ABD’nin uydusundan, teknolojisinden istihbarat alan Türkiye’nin bu tek taraflı işe "istihbarat paylaşımı" adını vermesi gibi...

Neyi paylaşıyoruz. Uydudan bilgiyi veren o. Alan biziz... Paylaşılan bir şey yok ki...

Şimdi de "yol haritası" diyoruz...

Hayır saklamayın, onun adı, "rol haritası"dır.

Şimdi sakın çıkıp buna da "sözde" demeyin...

Haberin Devamı

BEŞİNCİ YAZI

Kurutulmuş resepsiyon

MECBURİ bir atmosfer... Mecburi bir salon. Mecburi bir renk:- Siyah...

Mecburi "merhaba"lar... Mecburi el sıkmalar... "Nasılsın"lar...

Hiç bu kadar kuru, renksiz, sönük bir 23 Nisan resepsiyonu görmemiştim... Viyolensel çalan kız hayatının en sönük notalarına tutunuyordu...

Yoksa düşecekti o salonun kasvetinden...

Devlet Bahçeli etrafındaki milletvekilleriyle gözleri yerde öylece duruyor... Bir iki bakan var. Çoğu gelmemiş zaten...

Eski milletvekilleri yenilerinden daha fazlaydı... Başbakan, kısa ve mecburi bir tur attıktan sonra ayrıldı...

Aynı şeyi Cumhurbaşkanı da yaptı...

Ne bir renk, ne bir gösteri, ne bir dans, ne de ruhumuzdan azgın nehirler geçirecek bir ses...

TBMM 23 Nisan resepsiyonu veriyor...

Çocuklara ve cumhuriyete bir renk olsun diye kutlanan bir bayram...

Ama nerede?

O koca ve ağır salonda yalnızca ne vardı biliyor musunuz?

Takım elbise giymiş bir kasvet...

Yazarın Tüm Yazıları