Paylaş
Durum şudur:
- Abdullah Gül, New York’ta Türk Kültür Merkezi’ndeki iftar yemeğinde Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe ile aynı masaya oturtuluyor.
Mugabe şu anda dünyada "savaş suçlusu" iddialarına muhatap. Ciddi bir eleştiri altında. İnsanlık suçu işlediği kuşkusu her geçen gün daha yüksek tondan dillendiriliyor. Bazı ülke ve kuruluşlar yargılaması için girişimde bulunuyorlar.
İngiltere, Mugabe’ye 1994’te verdiği şövalyelik unvanını "insan hakları ihlalleri ve demokrasiye saygısızlık" gerekçesiyle geri aldı. Yani Mugabe "insanlık suçlusu" iddialarının, "demokrasi düşmanlığı" eleştirilerinin göbeğinde duruyor...
İşte Gül bu kişiyle aynı masaya oturtuldu... Hadi diyelim oldu bir kere. Suçu sabit değil henüz... Ama bununla bitmiyor ki... Dahası var. Söylenti şu:
- O iftara Clinton çifti de katılacak ve onur konuğu olan Gül’le aynı masada oturacaktı... Ancak Clinton’lar Mugabe’nin da aynı masada olacağını öğrenince bu fotoğrafa girmek istemediler. Mesaj göndermekle yetindiler.
Ayrıca başta New Jersey Valisi olmak üzere birçok üst düzey ABD’li yetkili de son anda bu gerekçeyle yemeğe katılmaktan vazgeçti...
Yine bitmedi...
Clinton’u ayakta dinledi
Gül oradan ayrılmak için masasından kalktı ve tam salondan çıkıyordu ki, durdurdular. Çünkü Clinton’ların mesajı video kaydı olarak perdeye yansıtılmıştı. Gül tekrar yerine dönemedi. Mecburen Clinton’ın mesajını ayakta izlemek zorunda kaldı. İşte acayiplik ve sinir anı da tam burada başladı. Manzara şu:
Salonda millet oturuyor... Perdede ABD eski başkanının mesajı... Türkiye Cumhurbaşkanı ayakta o mesajı dinliyor... Şimdi diğer masadakiler ayağa kalksa bir acayip olacak. Yani herkes eski ABD başkanının mesajını ayakta ve sanki saygı duruşunda dinliyor gibi bir izlenim doğacak...
Ama diğer yanda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ayakta kalmış vaziyette. Masada oturanlar ayağa kalkmasalar bu defa kendi cumhurbaşkanına saygısızlık eder bir duruma düşüyorlar...
Dedim ya neresinden baksanız üzüntü verici.. Düşünün ki, Türkiye şu anda BM geçici güvenlik konseyi üyeliğine aday. Bunun için Gül çok çaba harcadı. Dışişleri Bakanı Babacan, yalnızca bu BM toplantısında 50 civarında görüşme yaptı.
Peki nasıl olacak şimdi? Diğer ülkelere şöyle mi diyoruz yani:
"Dünya barışı ve insan hakları için BM Güvenlik konseyine adayım. Bana oy verin. Ama BM toplantısı için geldiğim New York’ta düştüğüm durum budur..."
İKİNCİ YAZI
Krizi Bild’de gördüm
GEÇEN hafta Berlin’de Bild Gazetesi’ndeydik...Hem gazetenin hem de internet versiyonunun davetiydi... Gazetenin başında Kai Diekman... İnternetin başında Manfred Hart... İki başarılı isim...
Ertuğrul Özkök ve Kai Diekman arkadaş. Öyle olunca sohbet daha derin... Bild 3.5 milyon tirajıyla Avrupa’nın en çok satan iki gazetesinden birisi... Evet tam 3.5 milyon kişi her gün Bild alıyor...
O gün gazetenin ve internetin toplantılarına katıldım... Acaba Avrupa’nın en yüksek tirajlı gazetesinde o gün neler konuşuluyordu? Gündem neydi?
50’yi aşkın editörün katıldığı gündem toplantısındaki soru şuydu:
- Dünya çöküyor mu?
Bild bu başlığı atmak için tartıştı... Başlığı savunan editör şöyle dedi:
- ABD’deki kriz artık buraya geldi. Yakında çok şeyler olur. Ev fiyatları çok düştü.
Evet, İngiltere’deki banka iflasları Berlin’den duyuluyordu..
Ben üstümüze gelen fırtınayı Bild Gazetesi’nin merkezinde çok daha keskin hissettim...
Aslında Almanya ekonomisi buna dayanır. İngiltere de öyle...
Peki ya bizim gündemimiz...
"Bayramın adı şeker mi, ramazan mı?"
ÜÇÜNCÜ YAZI
Hocam kaşımı aldım, lanetlendim mi
NE olursunuz bir gün oturun Star TV’nin başına... Nihat Hatipoğlu’na sorulan soruları dinleyin...
Cevapları boşverin siz... Sorulara bakın... Bakın ve düşünün. Ben bazılarını seçtim... Adapazarı’ndan C.A. isimli kız soruyor:
- Hocam ben geçenlerde kaşlarımı aldım. Ama sonra öğrendim ki, bu tür işleri yapanları peygamber lanetlemiş. Perişanım. Ben şimdi ne yapmalıyım?
Antalya’dan A.S. soruyor:
- Hocam depresyondayım. İnsan içine çıkamıyorum. Camiye gidemiyorum. Ter basıyor. Nefesim daralıyor. Buna okuyacak bir sure yok mu?
Bir başkası:
- Erkeğin yanında kadın sesiyle Kuran okunur mu?
Diğerleri:
- Kıbleye karşı ayak uzatılır mı? (Muhtemelen bir bürokrat.)
- Bir kadın kendisinden küçük bir erkekle evlenebilir mi? Caiz midir?
- Cinler insanlardan güçlü müdür?
Evet böyle uzayıp gidiyor. Anadolu’nun her yerinden gencecik sesler soruyor...
Ben de buradan soruyorum:
- Bu ülkede diyanet teşkilatı yok mu? Ne iş yapar. Milli Eğitim Bakanlığı nerededir?
- Çöken binada küçücük kızların can verdiği Konya’daki Kuran kursu soruşturması ne oldu?
DÖRDÜNCÜ YAZI
İçi boş olanlar dışıyla konuşur
Giderek bir "kamp kültürü"ne batıyoruz... Cemaat ve biat... Simgeler, üniformalar, aklın, hoşgörünün önüne geçiyor yine... Bir zaman; ve daha çok 12 Eylül öncesi gibi;
BIYIK
Ağzın yanından aşağı doğru inen "Tarkan ve Baybora bıyığı" ülkücüleri,
Dudakların üzerine doğru inen "pos bıyık" solcuları,
Dudakların hemen üzerinde boşluk bırakan "badem bıyık" İslamcıları simgelerdi...
GİYİM
Postal ve parka, "dar kot" solcuları,
Bol ceket, ütüsüz (namaz kılındığının işareti) bol pantolon İslamcıları...
Siyah kumaş pantolon, siyah deri ceket mokasen çizme ise ülkücülerin sembol giyimiydi..
Şimdi, türbanı alttan fiyonk yapanlar, boğazdan bağlayıp gerenler...
Başörtüsü diyenler... Türban diye diretenler.. Nedir peki bu?
İşte sözünü ettiğim ve yine içine batmakta olduğumuz "kamplaşma".
Bir gizli cemaatleşme, bir üniforma gayreti. "Sen bendensin" deme düzeni... Ve bütün soruların üzerine çıkan şu soru:
- Benden misin, değil misin?
İşe almada, ihale vermede, proje istemede... Yalnızca o soru...
- Yeteneğin değil, eğitimin değil, bilgin, diploman ve tecrüben değil...
Tek ölçü tek soru:
- Benden misin, değil misin? İşaretini, simgeni göreyim.
Senin belediyen benim belediyem. Benim bakanım, senin RTÜK Başkanın... Senin yolsuzluğun benim yolsuzluğum... Ve nihayet "senin şeker bayramın" benim ramazan bayramım...
Yapmayın;
Bu milletin bayramları da bölünürse iflah etmez... Sağlıklı, mutlu, birlik ve bütünlük içinde nice bayramlar diliyorum...
BEŞİNCİ YAZI
27 Eylül saat...
27 Eylül Saat 12.38: Şırnak’ta çatışma. Suat Er isimli asker şehit...
27 Eylül saat 13.03: AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat CHP’li Kılıçdaroğlu’na cevap veriyor: "Ruhen sahtekar." "Asrın üçkağıtçısı."
27 Eylül Saat 13.34: Cudi Dağı’nda yoğun çatışma... Mehmetçiğin 4 gündür dağlarda çatıştığı bildirildi.
27 Eylül Saat 16.43: CHP’li Kılıçdaroğlu’ndan AKP’li Fırat’a yanıt: Erdoğan ve Baykal TV’ye çıksın. Hodri meydan..
27 Eylül saat...: Önceki gün Şırnak’ta çatışmada şehit olan Jandarma Onbaşı İsrafil Işık toprağa verildi...
27 Eylül Saat ...: CHP’li Kılıç’tan AKP’li Fırat’a: Dokunulmazlıklar kalksın...
27 Eylül saat...: Şehit annesinin oğluna son bakışı... Foto geçildi... Görüntü dökümü.
Bu saatler ve haberler Doğan Haber Ajansı DHA’dan. Ben saatlere hiç karışmadım. O gün haberler saat saat işte böyle aktı gitti. DHA her zamanki gibi olanı biteni dakika dakika bildirdi.
Ben her gün izliyorum... Her gün kahrediyorum..
Bugün de siz görün istedim... Görün bakın, Türkiye’nin kaç gündemi var.
Görün de ağlamayın:
"Vay gidenlerime, vay şehitlerime, vay gençlerime..." diye...
Paylaş