Mihrişah Sultan yaşasaydı bu tapu savaşı için ne derdi

Açın bütün tarih kayıtlarını...

Haberin Devamı

3’üncü Selim Han’ın annesi Mihrişah Sultan için hepsi
şöyle başlar:

Nazik ve hayırseverdir...”

Şimdi Marmaris Hisarönü Körfezi ve Gökova’nın bir bölümünde yaşanan tapu savaşı var ya...

Dağların, denizlerin, koyların, köylerin konu olduğu tapu savaşı...

Bir tarafta padişahın Mihrişah Sultan için vakfettiği bu coğrafyada Valide Sultan’ın mirasçıları...

Diğer tarafta nesillerdir orada yaşayan köylüler...

Tam 71 yıldır süren bir dava...

Ve işte önceki gün...

Marmaris Tapu Kadastro Mahkemesi mirasçılar lehine karar verdi ya...

Kendi yazımı okurken içimden bir ses yükseldi:

3’üncü Selim Han’ın annesi Valide Mihrişah Sultan...

Ölümünden 200 yıl sonra...

Ege’nin bu cennet topraklarında, köylerinde, dağlarında, denizlerinde, adının böyle bir tapu savaşına gerekçe olduğunu duysa... Acaba ne yapardı?”

Haberin Devamı

Bu sorunun cevabı için Mihrişah Sultan’ın hayatına baktım. Birçok kaynaktan okudum...

Gördüm ki...

Gürcü asıllı olan Valide Sultan, oğlu 3’üncü Selim tahta geçince, devlet içinde büyük bir güç elde etmiş olsa da, kesinlikle devlet işlerine karışmamış. Tam tersine, Mevlânâ’nın Mevlevilik yolunu kendisine bir kalp mesafesi yapmış. Hayır işlerine koşmuş.

Eyüp’te medrese, cami, kimsesiz çocuklar için okullar inşa ettirmiş. Adı hep hayırlarla anılmış. 

İşte o yüzden şimdi soruyorum...

- Bugün 40 milyar dolarlık bir davaya dönüşen ve kendi adına kurulmuş olan bu vakıf arazisi için oranın köylüleri ile karşı karşıya geldiğini bilse Mihrişah Sultan ne yapardı?

Ve sonra diyorum ki...

Acaba bu mirasçılar bir ara Valide Sultan’ın Eyüp’te, Bostan İskelesi Sokağı’ndaki türbesine gidip ruhuna bir Fatiha okusalar...

Acaba Mevlânâ’nın kalp mesafesindeki bu hayırsever valide sultandan bir “his” alabilirler mi?

Yani arkadaşlar...

İsmet Özel alfabesiyle şunu soruyorum:

Betondan tanrılara kulluğun zırhıyla” kaplanmış bu dünyada...

Kalp mesafesinden bir “his” alabilirler mi?

Ne dersiniz?

ÖLÜDENİZ’DE CİNAYET

CiNAYETİ Mehmet Tokgöz isimli bir hayranı ihbar etmiş:

Onu yavaş yavaş öldürüyorlar...”

- Peki nasıl? Zehirliyorlar mı?

Haberin Devamı

Devlete yaptığı ihbarda şöyle diyor:

“Onu yavaş yavaş boğuyorlar?”

Kim kimi boğuyor?

“Özel plaj işletmecileri...”

- Tamam da plaj işletmecileri kimi boğuyor?

- Ölüdeniz’i boğuyorlar.. Şezlong kapasitelerini arttırmak için lagoon’ları, deniz içindeki tarihi yapıları, arıtma sisteminden gelen kum ve atıklarla dolduruyorlar... Böylece Ölüdeniz ekosistemi ve sirkülasyonu bozuluyor. Denize girenlerde bakteriyel hastalıklar çıkıyor... Ölüdeniz’i öldürüyorlar.”

Evet arkadaşlar...

Ölüdeniz’in yavaş yavaş boğularak öldürüldüğünü ihbar eden Mehmet Tokgöz, aynı zamanda Ölüdeniz Turizmi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu üyesidir...

Yani ihbar bu kadar sağlam.

Bakalım şimdi savcılık ve belediye ne yapacak?

Biliyorsunuz...

Haberin Devamı

Türkiye’yi bütün turizm fuarlarında tanıtan tescilli bir afiş vardır.

İşte bugün boğularak öldürüldüğü ihbar edilen Ölüdeniz, o afişteki denizdir.

Gün geçmiyor ki...

Bir deniz kıyısından, bakir bir koydan, tarihi bir yöreden “işgal” şikâyeti gelmesin...

Hepsine yetişip yazmaya çalışıyorum.

Son olarak Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un kıyılardaki beton işgale karşı verdiği yıkım mücadelesini yürekten alkışlıyorum.

Ama bakın işte...

Türkiye turizminin yüzü Ölüdeniz’i bile öldürüyorsak...

Daha ne diyelim bu utanmazlığa, bu açgözlülüğe...

Yazarın Tüm Yazıları