Paylaş
En çok düşünmemiz gereken söz.
Bir mimikle bir sözü karıştırıp kahkahayı yaratan o simyacı dedi ki:
“Şakamız bitti. Üzgünüz...”
Cem Yılmaz’ın bu sözü, bir komedyenin kepenk indirmesidir.
Ve son kahkahayı da bir hıçkırık haline getirmiştir.
Daha nasıl anlatılır bu acılı manzara.
Bu öfke, bu parçalanma, bu bölünme.
Kampların işgali altındaki hayatlar.
Öyle ya...
Donduk kaldık. Kahkahalar hıçkırık oldu. Gülmeyi unuttuk.
Avanak Avni’den “Kötü Kedi Şerafettin”e...
Leman’dan Uykusuz’a kadar bütün kahkahalar hıçkırıklara dönüştü.
Oysa ne çok seviyoruz gülmeyi...
Gittiğimiz komedi filmlerindeki gişe rekorları anlatmıyor mu bu özlemi?
Sokaklarda o kadar çok ağlıyoruz ki, biber gazı yemiş gibi salonlara kaçıyoruz...
Sinema salonlarındaki kahkahalara.
Onlara kaçıyoruz.
Ah Recep İvedik... Ah “Güldür Güldür”...
Ah “arkadaşımmmm” Tolga Çevik...
Ah Düğün Dernek’in tüpçü Fikret’i...
Ah Karagöz’üm, Nasrettin’im.
Ah “Eşşoğlu eşşek”i bize sevdiren, küfrün en saf haliyle Kemal Sunal’ımız...
Ah Şaban’ımız.
Sokaklardaki acılardan geçip, salonlarda size kaçıyoruz.
Gündelik hayatımızda o kadar çok gerildik ki...
Öyle bir korku tüneline düştük ki...
Öylesine kamplaştık, öylesine nobranlaştık ki...
Şizofrenik bir kuşatma altındayız.
Sürekli olarak bağıran, gırtlağında sloganlarla yaşayan kahkahasız bir hayata tıkandık.
Asık yüzlü...
Ölüm bakışlı bir hayat.
Dün bir kez daha meydanları izledim.
Nasıl bir gerilim, nasıl bir haykırış...
İnsanlar bir şey söylemeye çalışıyor, “Ben de varım” diyor, “Hayat değerlidir” diyor.
“Ben yalnızca bir oy deposu değilim, kalbim var, duygularım var. İnançlarım var” diyor.
Ve Cem Yılmaz...
Beni en çok yakalayan, içine düştüğümüz bu ruh halini en çok anlatan söz ondan geldi.
“Şakamız bitti. Üzgünüz..”
İçimizdeki mizahın hıçkırığıdır bu söz.
Ağırdır... Acıdır... Ve o kadar çok şey anlatır ki...
Çünkü gerçekten bu işin “şakası yok”...
Siz rahat uyuyun polis kardeşim Ahmet, Sevgili Burakcan...
Sen rahat uyu evladım Berkin...
Biz ağlamaya devam etsek de...
Ben seni hep “gözlerinin içi gülen” o resminle hatırlayacağım...
LİNÇ
KORKTUĞUM da işte tam budur.
Fethiye’de Halkların Demokratik Partisi’nin tabelasını indirmek için toplanan kalabalık çılgın gibiydi.
Birisi bağırdı:
“İşte orası!...”
Kulaktan dolma zehirli bir söz:
“Sahibi güneydoğudan gelmiş. HDP’yi destekliyor...”
Ve orası denilen pastaneyi bastılar. Perişan ettiler. Yakıp yıktılar.
Oysa o pastane sahibi bir PKK mağduruydu. Amcası teröre kurban gitmişti.
Terörden bunalınca ailesini alıp Mardin’den kaçmıştı (adını özellikle vermiyorum).
İzmir’den sonra Fethiye’ye sığındı.
Ve işte kaçtığı terör, bu defa bir linç kılığında, onu sığındığı Fethiye’de buldu.
Demek ki terörün haklısı haksızı olmuyor.
Yalnızca linç hâkim geliyor.
Bu yüzden diyorum:
Ne olursunuz...
Derin bir nefes alıp kardeşliğimize sığınalım.
Bırakalım öfke kendi zehrinde boğulsun...
Paylaş