İç sürgün tarihi yazılmalıdır

BİR Büyükada akşamında...

Haberin Devamı

Fedon’un gözyaşlarıyla anlattığı o “gençlik hıçkırığı” hiç çıkmıyor aklımdan.
Ne zaman bir “ayrımcılık” görsem....
Ne zaman bir ötekileştirme...
Ne zaman bir “etnik aşağılama” duysam...
Ne zaman bir “inanç böbürlenmesi” hissetsem...
Fedon’un gözyaşlarına yüklediği o sessiz çığlık gelir, kalemin ucuna saplanır:
“Biliyor musunuz, benim bütün hayatım adada geçti. Gençliğimde vapurla Heybeliada’nın önünden geçerken nasıl özenirdim. Bembeyaz giysileriyle Deniz Harp Okulu öğrencilerine. O kadar çok istiyordum ki bir deniz subayı olmak. Bir denizci olmak. Ama olmadı. Kökenim yüzünden izin vermediler. Olamazsın dediler...”

İç sürgün tarihi yazılmalıdır

Haberin Devamı

ÜÇ FOTOĞRAF
Dün DHA muhabiri Oktay Çayırlı kardeşimin Milas’tan gönderdiği fotoğraflara bakınca geldi aklıma, Fedon’un gençlik gözyaşları.
Ya da 1950’lerde köklerinden sökülmüş Rum vatandaşlarımızın dramı.
Sevgili İrini. Afrika’dan Mary Lou.
Büyükada tarihçisi arkadaşımız Ahmet Tanrıverdi’nin kitapları böyle acılı sürgünlerle doludur.
Okuyun ve tarihin aynasında kendinize bir yer bulun.
Nasıl bir sürgüne zorluyoruz birbirimizi.
1950’lerde Rum vatandaşlarımıza yapılan bir dış sürgündü...
Peki ya şimdi?
Ve inanın. Artık yalnızca sınır dışı etmek değildir sürgün tarihimiz.
Bugünlere bakınca...
Bir de “iç sürgünler tarihi” yazılmalıdır diyorum.
Aynı ülkede, birbirlerini iç sürgünlere zorlayanlar...
Kampların birbirini öteki mahallelere sürgün etmesi...
İşte şimdi böyle bir “iç sürgün” yaşıyoruz. Böyle bakın bu fotoğraflara.
Milas’ta Dünya Kadınlar Günü kutlanacak.
Atatürk Meydanı tıklım tıklım. Sivil toplum kuruluşları orada.
Ve az sonra meydana HDP’liler geliyor.
İşte tam o anın fotoğrafıdır bu.
Kamplaşmanın fotoğrafıdır bu.
Aynı şehirdeki “iç sürgün”ün son halidir.
İki kadın tartışıyor. İki kamp.
Yüzlerdeki ifadelere bakarsanız, iç sürgünün en keskin halini görebilirsiniz.
Taş kesilmiş kalplerin, tahrikten yapılmış resmidir bu.

Haberin Devamı

İç sürgün tarihi yazılmalıdır
Dikkat edin...
Benzeri birkaç olay başka şehirlerde de yaşandı.
Bodrum’da HDP adına yapılan konuşmada, “Kürdistan geliyor” ifadesi bir “tahrik kalıbı” olarak dalgalandı Ege’de...
Onun dalgasıdır Milas’taki bu manzara.
Ve işte o çarpıcı an.
Atatürk büstü önünde “açıklama kavgası”.
Birisi, “Sen burada açıklama yapamazsın” diyor.
Diğeri, “Hayır, bal gibi yaparım. Bu ülkede özgürlük var...” diyor.
“O zaman parti bayrağını kaldır!”
Ne garip...
Atatürk’ün “Ey Türk gençliği” diye başlayan vasiyeti arkada okunuyor.
Önünde genç kadınlar savaşıyor.
Biri diğerini kabul etmiyor.
Herkes kendi kampının ateşini yakıyor.
Aynı topraklarda, aynı şehirlerde yaşanan “iç sürgünlerdir” bunlar.
İzmir’deki Kürt, Diyarbakır’a mı sürgün...
Diyarbakır’daki Laz, Karadeniz’e mi sürgün...
Korkulmaz mı böyle bir iç sürgünden?...
Böyle bir kamplaşmadan.
O yüzden seçtim bu fotoğrafları.
Başörtülü-başörtüsüz... İnançlı-inançsız. Kürt ya da Türk. Ermeni, Rum, Çerkez..
Falanca tarikattan, cemaatten... Ateist.
Yıllarca, “Vurun komüniste” diyen o defterikebirden zarar hanesine düşen o bilanço değişiyor mu?
Hayır.

Haberin Devamı

İç sürgün tarihi yazılmalıdır
Sürekli bir kayırma hali...
Sürekli bir öteki ilanı.
Benden misin sorusu.
İmam hatipli mi, kolejli mi?...
Alevi misin Sünni mi?...
Askersen mutlak darbecisindir.
Polissen cemaatçi...
Bıyıkların nasıl? Yüzüğün gümüş mü?
Peki nasıl yaşayacağız böyle birlikte?
Anayasa nerede o zaman?
Anayasal vatandaşlık nerede?
Hangi ülke bir cemaate ya da tek partiye teslim olabilir?
Böyle bir şey olursa, farklı inançlar, kültürler, farklı cemaatler, diller, etnik kimlikler, sivil toplum kuruluşları, o toplum için bir zenginlik olabilir mi?
Teksesli, tek bakışlı, tek renkli bir toplum bir insanlık çölü olmaktan başka nereye gidebilir.
Tarihinde sürgünler olan bir coğrafya düşünün.
Bir türlü kurtulamıyor nefretten. Öfkeden kopamıyor. Garip ve habis bir hakaret alfabesi hâkim olmuş dillere. Dolmuşta, durakta, yolda, meydanda, medyada, kimse diğerine saygı duymuyor.
Öyle bakın işte bu fotoğraflara...
Öyle anlayın birbirimize yaşattığımız bu iç sürgünleri...
İbret gözlüğünü takın.
Vesselam...

Yazarın Tüm Yazıları