Paylaş
Yani, “Halka sorulacak...”
Peki buna niye karşı çıkıyorlar?
Doğrusu bunu anlamıyorum.
Anlamıyorum, çünkü halkın kararını istemeyen bir demokrat, halkoyunu dışlayan bir demokrasi düşünemiyorum.
Düşünen varsa söylesin...
Deniyor ki:
- Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı varken, halkoylaması olmaz...
Ve yine deniyor ki:
- Belediye Kanunu’nda seçimli referandum yapma imkânı yok. Yani Yüksek Seçim Kurulu bağlamında hâkim kullanarak seçim yapılamaz...
O zaman tek maddelik bir kanun değişikliği yapılsın. Ve belediyelere bu tür durumlarda belediye meclisinin üçte iki çoğunluğuyla referandum kararı alma yetkisi verilsin...
Olamaz mı?
Her konuda jet hızıyla kanun değişikliği yapılabiliyorsa, bunda da yapılabilir.
Eğer mesele demokrasiyse...
Eğer mesele halkın tercihinin ön planda olmasıysa...
Referandum tam ve köklü bir çözümdür...
O VALİYE SÖZ VERMİŞTİM ŞİMDİ ALKIŞLIYORUM
“Yani öyle ‘Ben polisim’ diye sopaları alıp, insanlara vahşice saldırmanın...
Genç kızları saçlarından tutup yerlerde süründürmenin bir karşılığı olmalı.
Madem her yerde kamera var.
Madem en ufak hırsızlık olayında bile sokaklardaki kamera kayıtları didik didik ediliyor.
Hadi o zaman adaleti görelim.
İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın sözü var...
Unuturuz sanmayın.
Unuturuz sanma sakın...
Haydi Sayın Vali, bulun o vahşileri de...
Demokrasi ve hukuk devleti adına hep birlikte alkışlayalım sizi.”
Böyle yazmıştım geçen hafta.
İzmir Kordon’da otururken polislerin saldırısına uğrayan o masum gen kız...
Polis saçından tutup yerlerde süründürmüştü.
Vali Toprak’la konuşmuştum. Sakin bir ses tonuyla anlattı. Araştıracağını söyledi.
Güven verici bir kişi Toprak...
Samimi ve makul bir konuşmaydı.
“Bir sonuç bekliyoruz” dedim.
“Bana güvenin ve bekleyin. Mutlaka adalet yerini bulur” dedi...
Gerçekten de sözünü tuttu.
O polisler tespit edildi ve açığa alındı. Şimdi yargılanacaklar.
Gazeteci yalnız eleştiren değildir. Yeri gelince alkışlar da...
Söz verdim. Bize en azından adaletin varlığını hissettiren valiyi alkışlıyorum.
SOPALARA GELİNCE
Elbette şimdi soruyorsunuz:
“Fatih Bey, tamam alkışlıyorsunuz da. O eli sopalılardan hâlâ bir haber yok...”
Bildiğim şu:
Olayın hemen ertesinde İzmir Emniyet Müdürü ile konuşmuştum.
Müdür Bey, hiçbir şeyi saklamaya çalışmadı. Samimiyetle şöyle dedi:
“Polis yeterli olmayınca ben sivilleri de göreve çağırdım. Ama hepsine yelek giymelerini yazılı olarak bildirdim...”
Müdür Ali Birkay açıkça konuştu.
Ama belli ki Emniyet Müdürü’nün bu talimatı bazı “vahşiler”e dayanak olmuş...
Ve fırsat bu fırsat diyerek almışlar ellerine çivili sopaları...
İşte bu nedenle “eli sopalı polisler” meselesi öyle kolay kolay çözülecek gibi değil...
Ama başkaları o “çivili ruhların” acısını çekmesin diye, biz yine de bir ses bekliyoruz...
İSTANBUL VALİSİ “GAZ ADAM MI YOKSA ŞEKER ADAM MI?”
İSTANBUL Valisi Mutlu için soran sorana...
“Müdahale olmayacak dedin, sonra neden gaz yağdırdın...”
Kimi görsem Vali Mutlu için bana şöyle diyor:
“Fatih Bey, siz valiyle konuşup yazdınız. İyi niyetli olduğunu söylediniz. Samimi olduğunu anlattınız... Ama bakın işte yine gazı yağdırdı...”
Ve dün de Ahmet Hakan yazdı:
“İstanbul Valisi gaz adam mı şeker adam mı?”
Vali Mutlu’yla pazar günü sohbet etmiştim.
Sabaha karşı “Ben de aranızda olmak isterim” diye gezi direnişçilerine tweet attığı günün ertesi...
Çok insani bir hesaplaşmaydı o...
Vicdani bir hesaplaşma.
O sohbeti biraz daha açmanın sırasıdır diye düşündüm.
Kızsanız da, eleştirseniz de o sohbetten edindiğim izlenimi yazıyorum:
- Vali Mutlu duyarsız bir bürokrat değildir.
- Onunla o kriz anında iki dost olarak sohbet ettik.
- Bir insanın ruh durumunu, içinde kaldığı vicdani çarpışmayı birebir hissettim.
- Bir tarafta devlet olmanın keskin çizgileri, diğer tarafta insan olmanın vicdani yükü.
İşte budur zorluk.
Budur sabaha karşı uykusuz bırakan sıkıntı.
Çok iyi biliyorum ki, her an o vicdani hesaplaşmanın acısı daha da artıyor.
Nasıl mı?
Siz vali olarak “Gezi Parkı’na dokunmayacağız” demişsiniz.
Şimdi Gezi Parkı’nın boşaltılması gündemde...
Bir vali için, insani duyguları ile devlet olmanın arasında, vicdanın gazla kaplandığı bir durumdur bu...
İşte bu nedenle yine aynı şeyi savunuyorum...
Ve kitap okuduğu için falakaya yatırılmış, sıkıyönetimlerde sokağa çıktığı için tutuklanmış bir kuşağın mensubu olarak diyorum ki;
“Siz dünyaya muhteşem bir özgürlük ve dayanışma mesajı verdiniz...
Ama şimdi provokasyonlara dikkat...
10 gün önce Gezi Parkı’na diktiğiniz o fidanı...
Taksim’den açılıp Türkiye’ye yayılan o masum çiçeği...
Karanlıkla beslenen yarasalara, vampirlere kaptırmayın.”
Paylaş