Nasıl mı oynanıyor...
Medya üzerinden...
Dün Türkiye’de güvenebileceğimiz en "yetkin merkez"e soruyorum:
-
Sizde Barzani’ye suikast yapıldığı şeklinde bir bilgi var mı?
Cevap:
-
Mahallinden kontrol ettik. Barzani şu anda Kuzey Irak’ta değil ama suikast diye bir şey de yok..Yine soruyorum:
-
Peki Cemil Bayık ve Karayılan yakalandı. Barzani onları İtalya’da bir NATO üssüne götürmüş. Bu konuda bir bilgi var mı?
Cevap:
- Hayır bizde böyle bir bilgi yok...
Birkaç gün önce yine bir
"fısıltı bombası" üzerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a sormuştum:
- Cemil Bayık yakalanmış. Bize teslim ediliyormuş, doğru mu?
Atalay kesin bir ifadeyle
"Hayır" demişti.
Dün yine Dışişleri Bakanlığı’ndan güvendiğim bir isme benzeri soruları sordum...
Aldığım cevap yine
"Hayır" oldu...
Ve en kritik soru:
- Peki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin böyle bir "paket beklentisi" var mı?
Bu sorunun cevabı ne evet ne de hayır.
Çünkü ortada resmen aranan teröristler var. Bunlar günün birinde yakalanırsa ,
"Evet biz böyle bir paket operasyonu bekliyorduk" denilebilecek bir durum olmaz bu.
Bugün dünyada aranan hangi suçlu varsa bir gün yakalanma ihtimali vardır. Bu bir
"paket beklentisi" değildir.
Şimdi gelelim bizdeki duruma...
Yani son günlerde içine çekilmeye başladığımız
"fısıltı terörü"ne...
1) DTP’de yönetim değiştirildi... Keskin mesajlar verildi. Giderek siyasetin dışında kalmaya başlayan Öcalan yeniden etkin oldu. Partinin kapatma noktasına getirilmesi sağlandı. Böylece siyaset dağ ile eşitlendi...
2) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dışarıda aciz içeride baskıcı gösterme süreci başlatıldı.
3) Türkiye Başbakan ve Genelkurmay İkinci Başkanı düzeyinde ABD’den "istihbarat ve yardım" istedi. Kendi başına bir şey yapamıyor imajı pompalanmaya başladı.
4) Türkiye daha önce Öcalan’ı paketleyenlerden ikinci bir paket bekler duruma düşürüldü. Önce Bayık paketlenip Türkiye’ye verildi haberi sızdırıldı. Bu yalanlandı. Sonra Karayılan’la birlikte paketlenip bir NATO üssüne götürüldü fısıltısı yayıldı. Bu da yalanlandı. Böylece Türkiye’nin bu olayda inisiyatifi olmayan ve birilerinden "paket bekleyen" aciz bir ülke gibi gösterilme süreci başlatılmış oldu.
Evet işte Türkiye’nin içine çekilmeye çalışıldığı
"fısıltı terörü" budur.
Postadan "paket" bekleyen aciz bir ülke... Bir toplumsal yılgınlık aşısı gibi.
Ben buradan bu "fısıltı terörü"nü haykırıyorum. Ve meslektaşlarıma şunu öneriyorum:
"Haberi atlarım kaygısı"yla bu
"fısıltı terörü"nün içine düşmeyelim.
Sınır ötesi plan devredeUFUKLARIMIZA atılan "sis bombası"nın yarattığı
"geçici körlük" yavaş yavaş açılıyor...
Şimdi karşımızda
"sınır ötesi harekát" yok. Tam tersine
"sınır ötesi senaryolar" var.
Yani sınırlarımızın ötesinde yapılan planlar... Hazırlanan senaryolar...
Kış Türkiye’nin güneydoğusundan Kuzey Irak’ın vahşi coğrafyasına kadar bütün şiddetiyle yerleşiyor.
Yani zaten az ihtimal olan kapsamlı bir kara harekátı, gündemden çıkıyor...
Terör kış uykusuna yatıyor.
İşte bu aşamada "sınır ötesi plan" devreye giriyor.
Özeti şu:
-
Terörist Öcalan’ın yönlendirmesi dışında bir siyasal sürecin başlaması. PKK’nın dağdan indirilmesi ve izolasyonu. DTP’nin Türkiye’nin birliği doğrultusunda bir siyasi çizgiye gelmesi.
- Barzani’nin PKK’yla olan bağlarını kesmesi. Türkiye’deki Kürt kökenlilerin Türkiye siyaseti için çalışmaya başlaması.
-
Türkiye’nin güneyinden, Irak’ın kuzeyine kadar olan coğrafyadaki Kürdistan hayalinin tümüyle ortadan kalkması. Bunun dışında Türkiye’nin Kuzey Irak’taki yerel Kürdistan yönetimiyle ilişkilerini kontrollü olarak geliştirmesi. Barzani’nin muhatap olarak kabul edilmesi.- Türkiye’de bazı siyasal açılımların sağlanması.
-
PKK’nın orta vadede dağdan indirilerek lider kadrosunun başka ülkelere gönderilmesi.
Bu arada Türkiye’nin Kuzey Irak’ta otonom bir Kürt Devleti modeline sıcak bakmasının sağlanması...
Evet, planının bütün aşamaları belki bundan ibaret değil. Ancak Öcalan bunu sezmiş olacak ki, DTP’de ani bir değişiklik oluyor. Yeni gelen Genel Başkan teröriste "halk önderi" diyerek inisiyatifin tümüyle onda olduğunu gösteriyor.
DTP içinde keskinler öne çıkıyor. Böylece PKK’nın izolasyonuna karşı bir direnç oluşturuluyor.
Peki şimdi ne olacak?
Hükümet DTP’nin keskin yönetimiyle muhalefetin "keskin basıncı" arasında bir plan uygulamakta zorlanıyor.
Tek çözümün askeri olmadığını söylüyor, ancak açılımlar konusunda elini kaldıramıyor.
Belli ki olay bir kez daha kış uykusuna yatıyor.
Atış sahasının koordinatları belirleniyorABD’nin üst rütbeli generalleri Ankara’ya geliyor. Son olarak ABD’nin Avrupa Komutanı Orgeneral Bantz Craddock Ankara’da Org. Yaşar Büyükanıt’la görüştü. Birkaç gün önce, iki üst rütbeli komutan daha gelmişti. Peki ne oluyor? Olan şu: Teknik düzeyde açılan haritalar, karar mekanizmaları tarafından onaylanıyor. Yani Kuzey Irak’ta vurulacak alanın koordinatları üzerinde görüş birliği oluşturuluyor. Çünkü o bölgede belirli bir süre hava sahası notamlanacak. Yani Türkiye’nin vuruş yapacağı süre içinde kontrollü uçuş yasağı getirilecek.. Bir anlamda Türkiye’nin vuruş yapacağı alanın sınırları çiziliyor... Bu vuruş ne zaman olur. Kış aylarında bazı nokta vuruşlar olabilir. Ancak asıl hava harekátı baharla birlikte başlayacaktır..
Ne yapmak istiyorDEMOKRAT Parti’nin bir önemi var mı? Bilmiyorum. Ama hálá "merkezde bir sağ hareket" için çalışanlar DP’deki gelişmeleri ve Mehmet Ağar’ın ne yaptığını sorguluyorlar. İstifa etmiş bir genel başkan olarak partinin yetkili kurullarının toplantılarına katılmayan Mehmet Ağar, bunca olay yaşanırken tek bir açıklama yapmıyor. Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor ama parti hiçbir konuda görüş açıklamıyor. Kongre günü geliyor. Mehmet Ağar aday mı belli değil. Ancak başka adaylar var. Örneğin Süleyman Soylu gibi. Ve aniden kongre iptal ediliyor. Ağar erteliyor. Tabii dedikodular başlıyor. Ağar, sözünün arkasında duran bir isimdir. Şu aralar Susurluk olayından dolayı yargılanma durumu var... Onun dışında Susurluk sanığı olan herkes ceza almıştı. Şimdi üzerinde böyle bir psikolojik baskı olabilir. Önümüzdeki kısa dönemde Ağar’dan açıklamalar gelecektir. Hemen ardından yerel seçimlere doğru Mesut Yılmaz’ın çıkışı geliyor...
THY’nin Fethullah Hoca sponsorluğu TÜRK Hava Yolları Fethullah Gülen cemaati tarafından düzenlenen sempozyuma sponsor oldu. Gelen 90 civarında yolcunun biletlerine yüzde 50 indirim uyguladı. Sordum: - Organizasyonun Gülen cemaatiyle bağlantısı bilinerek mi bu sponsorluk kararı alınmıştı? Cevap, "evet"...
Öyle saklayacak bir şey yok. THY yönetimi çok açık bir şekilde Fethullah Gülen’in organizasyonuna sponsorluk yaptığını söylüyor. Artık bu meseleye bir açıklık getirilmesi gerekiyor. Devlette, hükümette birçok önemli isim, hatta bakanlar dahil, Gülen’i bir tehdit değil, örnek alınması gereken bir kişi olarak kabul ediyor. Ama sanki "gizli bir yasa", bilinmedik bir el, Gülen’i "suçlu" ilan ediyor. Tehdit olarak değerlendiriyor. Bu çelişki, bu sağırlar tiyatrosu ya da "körebe" oyunu nereye kadar gidecek? Türkiye yüzleşemediği gerçeklerin arasında "körebe oynamaya" ne kadar devam edecek?
Sanatçı olsam bu şartlarda sergiyi asla açmazdımDOĞAN Haber Ajansı olayı duyurunca önce inanamadım. Fotoğrafları görünce asıl şok geldi...
Gaziantep’te açılan bir resim sergisindeki "çıplak kadın figürleri" çaputla sansürlenmişti. Sergi Salonu’nun yöneticilerinin "Gaziantep halkı bu resimleri kaldırmayabilir" endişesi üzerine ressam Ayşegül Yarar tarafından çıplak kadın resimlerinin üzerine "çaput" konulmuş. Mahalle baskısının nasıl karanlık bir zihniyete doğru dönüştüğünü göstermesi açısından ibret verici bir olay. Peki bu olay üzerine Kültür Bakanı ve Gaziantep Valisi ne yaptılar? Bakan Ertuğrul Günay serginin açılışına bir vali yardımcısının katıldığını duyunca "Hemen Vali Bey’i arayacağım" dedi. Ardından da Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı’yla konuştum. Vali’nin sözleri ilginç:
- Gaziantep halkı medeni bir halktır. Sanatın bu halini yadırgar diye bir şey yok. Ayrıca ben sanatçı olsam ve resimlerimin üzeri çaputla örtülmek istense ben sanat adına o sergiyi açmazdım... Ayrıca sergiye giden vali yardımcısı zaten başka bir ile tayin olmuştu."
Vali haklı. Ben de olsam o sergiyi açmazdım. Ressam Ayşegül Yarar’ın kendi resimlerini çaputla örtmeye ikna olması da mahalle baskısı kadar şaşırtıcı...