Paylaş
İşgali durdurmak isteyen bürokrasinin yıllarca nasıl oyalandığını.
Yıkım için uğraşan belediyelerin elinin kolunun nasıl bağlandığını anlatmıştım.
Hatta Marmaris Belediyesi’nin en yetkili ağzından aktarmıştım:
“3 bin kadar yıkım kararı var. Ama bölge idare mahkemelerinden durduruyorlar. Elimiz kolumuz bağlanıyor.”
İşte en çarpıcı örneği...
Bodrum...
Yıl 2015...
İnşaat şirketi, Türkbükü’nde 365 villa inşaatı için harekete geçiyor.
Ses yok...
Hafriyatlar... Kamyonlar... İş makineleri geliyor...
Ses yok...
Denize doğru beton ve demir yığını hafiften görünmeye başlıyor.
Yine ses yok...
Bu sırada projenin yanına 80 odalı otel inşaatı başlıyor...
Ve Bodrum Belediyesi projeye ruhsatı veriyor.
Yıl 2016...
Dev proje resmen başlıyor. Denizden bakıldığında tam bir beton ve demir kuşatması...
Makiler sökülüyor. İnşaat atıklarıyla
deniz florası kurumaya başlıyor.
Ve ilk itiraz Muğla Büyükşehir Belediyesi’nden geliyor. İmar plan değişikliğinin iptali için Muğla 2’nci İdare Mahkemesi’ne dava açıyor.
Mahkeme karar veriyor:
“Değişiklikte kamu yararı yoktur. Yürütmenin durdurulmasına...”
Belediye kararı uygulayacak. Mühürleyecek. Gerekirse yıkacak ama...
Bu defa da projenin sahibi şirket karara itiraz ediyor...
Şirket itirazını İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3’üncü İdari Dava Dairesi’ne yapıyor.
Üst mahkeme karar alıyor:
“Kararın ve davanın süreaşımı nedeniyle kaldırılmasına...”
Geldik mi 2018’e...
Üç yıldır mahkemelerde süren dava sırasında inşaat ilerliyor.
Ama bu defa Muğla Büyükşehir Belediyesi avukatları kararın temyizi için Danıştay’a başvuruyor.
Sonuç olarak dava hâlâ Danıştay’da bekliyor.
Geldik mi 2019’a...
İşte kıyılarımızdaki beton işgali böyle gerçekleşiyor.
Mahkeme kararları arasına sıkışan bürokrasi yıkım yapamıyor.
Koylarda mantar gibi yükselen kaçak yapılar işte böyle kalıcı hale geliyor.
Bu arada inşaatlar yükseliyor.
Davalar, Danıştay derken atı alan Üsküdar’ı geçiyor...
Yapanın yanına kâr kalıyor...
Neyse ki şimdi Çevre Bakanlığı’ndan umut dolu haberler alıyorum.
Yıkıyorlar...
Yıkmakla kalmıyorlar. O yıkım parasını, ortaya çıkacak atıkları da yapana fatura ediyorlar...
SINIR ÖTESİNDE AMANSIZ TAKİP
Suriye’nin kuzeyinde onlara ‘Türk danışman’ deniyor. Türk askerinin ve polisinin istihbarat birimleri.
Ve elbette MİT mensupları.
Öylesine muazzam bir mücadele var ki...
“Casuslar savaşı”na sahne olan Suriye’nin kuzeyinde amansız bir takip var.
CIA orada. Rus, İngiliz, İsrail, Fransız, Alman istihbaratları orada. İşte böyle bir ortamda önceki gün geldi haber:
“Azez’deki patlamanın failleri yakalandı...”
Hatırlayacaksınız bir süre önce Halep’in Azez kasabasında bir pazaryerinde bomba yüklü iki motosiklet patlatılmıştı.
İşte o patlamanın failleri yakalandı.
Nasıl mı?
Orada “danışman” olarak görev yapan Türk polislerinin takibiyle yerel güvenlik güçlerinin operasyonu.
Böylece PKK-PYD mensubu 4 terörist yakalandı. Kolay değil elbette bu işler.
Yabancı bir ülkede. Her devletten casusun kaynadığı, terörün kol gezdiği, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bir ilişkiler ağında.
Türk askeri, polisi olarak istihbarat yapacaksınız. Bir yandan rejimle uğraşıp, bir yandan yerel otorite ile güvenilir ilişkiler kuracaksınız.
Sonra operasyon organize edeceksiniz.
Bu çocukları ne kadar alkışlasak azdır.
Bu arada şunu da söylemek gerekiyor ki...
Türkiye bugüne kadar yabancı ülkelerde “istihbarat ve operasyon” yapmazdı.
Tecrübesi de çok fazla değildi.
Ama şimdi “büyük devlet” olmanın hakkını vererek, yabancı topraklarda operasyon yapabiliyor...
Bu coğrafyada artık başka türlü ayakta kalamazsınız...
Paylaş