Paylaş
Yine yelken... Yine rüzgâr... Yine üstatlarımız. Sadun Boro, Can Pulak ve doğa tutkunlarıyla sohbet.
Gökova’dan Kekova’ya, Çeşme’den Kaş’a kadar dünyanın en güzel kıyılarına çocuğu gibi bakan bu insanlarla sohbet etmek tam bir ayrıcalık. Çünkü sürekli öğreniyorsunuz.
Ve en başta, denizi, çam ağaçlarını, yalıçapkınlarını, martıları, yunusları, kırlangıçları sevmeyi öğreniyorsunuz. Marmaris’ten Kekova’ya kadar seyir yaptık. Birkaç izlenim aktarmak istiyorum...
ÇEVRE
Dikkat ettim, jandarma teşkilatı kendisini ne kadar yenilerse yenilesin ‘profesyonel çevreci’ olamayacağı için yine ‘kimlik sormaktan’ öteye geçemiyor.
Kriminal mücadele alışkanlığı var. Kriminal denilince de, hırsızlık, cinayet, insan kaçakçılığı falan.
Mesela ‘yasak’ olan bir yerde mangal yakanlara bir şey demiyor.
Çünkü çevre korumasını asli görevi olarak görmüyor.
Bunda jandarma teşkilatının da bir suçu yok. Öyle görevlendirilmiş.
Oysa jandarmanın özellikle sahillerimizde tam bir ‘çevre polisi’ görevi yapması gerekiyor.
Yangınların, orman katliamlarının, ruhsatsız yapıların önüne böyle geçilebilir.
Ben bir isim buldum:
‘Doğa Jandarması.’
Ve elbette ‘Doğa Jandarması’ İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılmalı.
Çevre Bakanlığı denetiminde belediyelere verilmeli.
Seçim derdi olan belediye elbette orada çevreyi daha iyi koruyacaktır.
Tabii ‘ahbap çavuş ilişkilerine karşı’ Bakanlık denetiminde...
MAVİ KART UYGULAMASI
Sözde deniz kirliliğini önlemek için çıkarılan ‘mavi kart’ uygulaması tam bir işkenceye dönüşmüş durumda.
Dünyada böyle bir örneği olmadığı için yabancı yatçılarda bu ‘pompa sistemi’ bulunmuyor.
Yani devletin teknesi gelecek, sizin yatınızın atık tankına bir boru uzatacak ve çekecek....
Marinaya başka türlü giremiyorsunuz.
Bütün dünyada tekneler organik atıklarını açık denizlere basar...
Zaten denizleri kirleten de ‘organik atıklar’ değil, karasal kimyasal atıklardır.
Bu nedenle ‘mavi kart’ uygulaması tam bir işkenceye dönüşmüş durumda.
Kimle konuşsam isyan ediyor.
DENİZ TEMİZLİĞİ
Karasal atıklara yapılan denetimler yavaş yavaş sonuç vermeye başlamış.
Örneğin Gökova’nın en güzel koyları birkaç yıl öncesine kadar aşırı pislenirken, şimdi daha iyi durumda görünüyor. Umarım bu denetim İstanbul Boğazı ile Bodrum’a da gelir.
Türkbükü sosyetesinin bir denizi ne hale getirdiğini hep birlikte yaşadık.
İMARA AÇILMA MESELESİ
Açgözlü bir beton canavarı bütün Bodrum sahillerini kuşattı.
Sit alanlarının imara açılacağı haberi orman yangınlarını körüklemiş görünüyor.
Gökova’nın, Göcek’in, Kekova’nın sit alanından çıkarılması tam bir cinayet olur.
Bodrum’u perişan eden o azgın betonlaşmanın sonucunu denizde gezerken bütün çıplaklığıyla görüyorsunuz.
Aynı azgınlığın buralara gelmesi insanlık mirasına ihanet olur.
VE DENİZCİLİK KÜLTÜRÜ
Eğer balık çiftlikleri kadar denizcilik kulüpleri de kurulsa... Yelken kulüpleri...
Biz de dünya denizciliğinde bir yere geleceğiz...
Birkaç amatör girişimin dışında denizlerimizde bu tür girişimlerin mutlak desteklenmesi gerekiyor.
Kim yapacak?
Cevabını birlikte bulalım.
Denizde olanların rüzgârı kolayına...
Karada olanların güneşi bolca olsun...
Paylaş