Paylaş
Bilirsiniz...
O bölgedeki bütün kadınlar doğduğu günden beri mücadele eder.
Kadını ikinci sınıf gören o kafayla mücadele. Toprak ve hayvanla mücadele.
Çocuklarını hayatta tutmakla mücadele.
Ama Asiye ne yaptığını iyi bilir.
Bir gün beden öğretmeninin “Bu Hamza’da iş var” sözüne güvenir.
Ve Hamzasına öyle bir sarılır ki.
Hamza dağlarda koşan, kayakla yürüyen kuvvetli bir çocuktur.
Sonunda kayağa başlar. İyi de sonuçlar alır.
Ama bir gün, amansız bir hastalık Hamza’yı yakalar.
Çocuk yatağa düşer. Asiye çalmadık kapı bırakmaz. Ama çare yok.
Neyse ki zamanla Hamza’da bir düzelme olur. Yine dağlara doğru koşmaya başlar. Ama eski gücü yoktur. Dahası cesareti yoktur.
İşte ondan sonrasını Hamza şöyle anlatır:
“Bu hastalık yüzünden yarışlara katılamıyordum. Umutlarım tükenmişti. Hayata küsmüştüm. Kayaklarımı görmek bile istemiyordum. Bir sabah kalktım... Baktım annem kayaklarımı temizliyor. Sanki yarışlara katılacakmışım gibi özenle temizliyor... İşte o an içimde bir kıvılcım çaktı. Çıktım dışarı başladım antrenmana. Sonra aldım kayakları. Anam arkamda... Elleri sırtımda.”
Evet arkadaşlar, Asiye’nin kurtardığı Hamza kimdir?
Ağrı’nın Çamurlu köyünden göğsünde ay-yıldızla Kore’deki 2018 Kış Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsil eden Hamza Dursun’dur...
Evladımız Hamza... Yarışlarda 71’inci oldu. Olsun...
Hamza elinden geleni yaptı. Annesi Asiye bir özveri ışığı gibi yükseldi...
Hamza şampiyon olabilirdi. Olamadı çünkü hata bizde...
İşte benim asıl anlatmak istediğim şey bu hatadır:
Bir anne düşünün... Ağrı’nın dağ köyünde... Oğlu hayvan otlatıp, ilkokula giderken...
Bir beden eğitimi öğretmeni görüyor o yeteneği (o beden öğretmenini alnından öpüyorum)...
Hamza dağlarda sırtında lastik çekerek hazırlandığı olimpiyatlara katılma hakkını kazanıyor...
Ya rakipleri.
Mesela Çin... Ya da Norveç...
Bilimsel gıdalarla, diyetle ve spor okullarında, akademilerde okuyarak geliyorlar olimpiyatlara...
Fizik, teknik ve moral....
Geldik mi yine aynı soruya...
‘NEDEN BİZDE ALTYAPIDAN ÇOCUK YETİŞMİYOR?’
Çünküüüü.
Çocuk okula gidiyor. Yetenekli. Atlet olacak, tenisçi ya da basketbol...
Ama olmuyor. Neden devşirme atletler geliyor. İşte bu yüzden.
Çünkü...
Spora başlama yaşı ile bu eğitim sistemi çakışıyor.
Şimdi düşünün ki, bir çocuk 7 yaşında bir spor için yetenekli.
Beden eğitimi öğretmeni bunu görmüş. (Bu arada son dönemde çıkan yeteneklerin büyük bölümünün beden eğitimi öğretmenlerinin eseri olduğunu söylemeli ve hepsini kutlamalıyım...)
Beden öğretmeni aile ile konuşuyor.
Ya da aile doğrudan çocuğunu o spora yönlendirmek istiyor.
Ama ne oluyor?
Aile müthiş bir açmazla karşı karşıya kalıyor. Bir yanda okul. Diğer yanda dersler ödevler...
Nasıl antrenman yapacak bu çocuk?
Ben okulla spor arasında sıkışıp kalan çocuklar, çaresiz ana-babalar biliyorum.
Antrenmana gönderse okuldan geri kalıyor. Okula gönderse spordan...
Milli takıma seçilen çocukların ödev bombardımanı altında inlediğini gördüm.
Hatta milli takım seçmelerine girmek için izin isteyen çocuklara “sınav zamanı” diye izin verilmediğini biliyorum.
Zaten sabahtan akşama kadar okulda olan çocuk bir de ödev yüküyle eve geliyor.
Nasıl antrenman yapacak?
Tam yetişme çağında çocuk tıkanıp kalıyor.
Birçok aile, “Çocuk yetenekli ama okuldan geri kalıyor” diye çocuklarını spordan aldılar.
Elbette ki sporcu çocuk bir eğitim almalı. Ama siz hiç olimpiyat şampiyonu bir doktor gördünüz mü?
Ya da dünyanın ilk 100’ünde mühendis olan bir tenisçi...
Önemli olan bu çocuklara temel eğitimi de veren akademilerin kurulmasıdır.
Kurun artık şu spor kolejlerini... Meslek liselerini...
Kurun şu bölgesel yatılı spor okullarını. Dağlardaki çocuklarımız yetişsin...
Asiye annelerin özverisini ve ıstırabını anlayın.
Lütfennnn...
Paylaş