Paylaş
4 metrelik pencerelerin o ağır camları siliniyor. Yenileniyor. Boya badana. Bahçe peyzajı...
Yemin töreni için olsa gerek.
Yüksek merdivenlerin arasından, rengi solduğu için toplanmış kırmızı halıların üzerinden geçip Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in odasına geliyorum.
Kapıda her zamanki gibi, 40 yıllık Ankara duayeni Rüçhan bekliyor...
Birkaç espri, geçmiş günlerden birkaç hatıra...
Meclis’in o ağır havası biraz dağılıyor.
Ve sonra Cemil Bey’le sohbet...
Çiçek için Cumhurbaşkanlığı takviminde bir sorun yok.
28 Ağustos sabahı Erdoğan resmen Cumhurbaşkanlığı görevine başlıyor.
Ama kulislerde bir tartışma var:
“Başbakanlığı ve milletvekilliği cumhurbaşkanı seçildiği gün biter mi?”
İşte burada söylüyor o sözü Çiçek:
“Neye üzülüyorum biliyor musunuz? 10 gün için şu kopan fırtınaya bakın. Yani bir cumhurbaşkanının 10 gün önce mi sonra mı başlayacağını bile mesele yapıyorlar. Yani hastalık olsa ne olacak.. Gelişmiş demokraside böyle bir şey olur mu? Kanunlarda boşluk arayarak nereye gideceksiniz? 28’ine kadar bu 10 gün içinde Tayyip Bey’in sıfatı nedir. Milletvekili ve Başbakan’dır... Bunu mu istemiyorsun? Niye? Bu tür sığ tartışmalar üzüyor.”
ANAYASA NE OLDU?
Cemil Bey uzun örnekler de veriyor.
Sonuç olarak mesele onun kafasında çözülmüş. 28’indeki yemin töreninden sonra Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı...
Ve bir başka üzüntü nedeni?
Soruyorum:
Milletvekilliği çoğunluğu açısından çok uygun bir dönemdi. Ama Anayasa değişikliği yapılamadı. Önümüzdeki 10 aylık dönemde böyle bir gelişme olabilir mi? Yani müzakereler sürüyor.
Cevap:
İşte buna da çok üzülüyorum. Tarihi bir fırsattı. Şimdi denersek yine referandum sonucu çıkabilir. Ama bu kadar uzun ve rahat bir dönemde yapamadık. Üstelik her türlü olanağı da verdim...
Cemil Bey yine de umutlu. Bir adım daha atabilir.
Bir bakanla iki saat siyasetsiz ne konuşulur?
YEREL seçimlerden birkaç gün önceydi...
Diyarbakır sokaklarında İsmet Özel’den şiirler okuyarak yürümüştük.
Kısacık bir süre de olsa, içinden şiir geçtiği için çok uzun bir yürüyüştü.
İsmet Özel deyince, bende akan sular nehir olur.
Kan kaynamasıdır adı.
Yıllardır Tarım Bakanı olarak uzaktan bildiğim Mehdi Eker’i, bir şiir mesafesinde tanıyınca, siyasetin, devletin, iktidarın, iri siyah makam arabalarının ötesinde bir halk çocuğu görmüştüm. Bir kavram derinliği ve manevi bir ufuk... “Kanıma çakıllar karıştıran” da o olmuştu zaten.
Demek ki, AK Parti’de “şiir okuyan” yalnızca Tayyip Erdoğan değilmiş..
Bir şiir okumak var...
Bir de şiirin ruhunu okumak var.
Mehdi Eker o sesten geliyor işte.
Şimdi soracaksınız:
“Hayırdır. Nereden çıktı şimdi Mehdi Eker? Niyedir bu muhabbet?”
Dedikodu yapmayalım...
Açıktan yazıyorum.
Bu ülkenin içinden şiir geçen siyasetçilere ihtiyacı var.
Şimdi herkes merak ediyor ya:
“Başbakan kim olacak?”
Ben de merak ediyorum:
Erdoğan’dan sonra kim olursa olsun iyi şiir okuyabilecek mi?
Çünkü şiirsiz kalmış siyasetçiler, dizesi tükenmiş bürokratlar kurutuyor bizi...
Dün Tarım Bakanlığı’nın bahçesinde Mehdi Bey’le akçaağaçların, kestane yapraklarının arasında 2 saate yakın bir sohbet yaptık..
Ve tek kelime siyaset konuşmadık.
Köklerimizi konuşuk. Hayatı konuştuk. Rasim Özdeneren’den Sezai Karakoç’a ve elbette İsmet Özel’e kadar şiiri, edebiyatı konuştuk. Kavram yaratmanın erdemini konuştuk.
Güncel siyasetin ötesinde derin bir nefes aldık.
İhtiyacımız var buna...
Kalp mesafesinde muhabbete ihtiyaç var.
Paylaş