Paylaş
Ortada Türk-ABD krizi diye bir şey yoktu. Kriz iki taraflı olur.
Burada Türkiye bir krizin tarafı değildir.
Çünkü...
Olan bitenin adı şuydu:
Türkiye bağımsız ve NATO üyesi bir ülke olarak sınırlarının dibinde giderek geleceğini tehdit eden “terörist devlet oluşumu”na karşı önlem alınmasını istemiştir.
Bunu bütün uluslararası zeminlerde anlatmıştır. Ve sonuç alamayınca, her bağımsız devlet gibi kendi önlemini kendisi almıştır.
Fırat Kalkanı, İdlib ve Afrin harekâtları budur.
Dolayısıyla Türkiye bir krizin tarafı değil, kendi bekasını koruyan, NATO üyesi bağımsız bir ülke konumundadır.
Sorun ABD’nin Ortadoğu’da son zamanlarda geliştirdiği, “kolay çözüm ve pervasız pentagon” sistemindedir.
Bu “pervasızlığı” şöyle özetleyebilirim:
- Saddam’la mı savaşacaksın. Söyleyin CIA’e orada Saddam karşıtı yerel güçleri organize etsin... Peşmerge operasyonu budur. Barzani’yi bağımsızlık referandumuna götüren pervasızlık da işte budur.
- Şimdi aynı pervasızlık Suriye’de yaşanıyor. CIA bu defa da DEAŞ’a karşı yerel güç olarak YPG’yi kullanıyor.
Türkiye de diyor ki:
“Arkadaş bak bu bölgede en uzun sınırı olan bir müttefikin olarak uyarıyorum. Bu YPG aslında PKK ile birlikte terörist bir organizasyondur.”
ABD, bu uyarılara karşı uzun süre, “Merak etme” demekle yetinmiştir.
Sonuç olarak CIA ve Pentagon’daki bazı “pervasız, kolay çözümcü yapı” Washington’ı zor duruma düşürmüştür.
Menbiç işte o zor durumun adıdır.
ASIL SORU
Bu durumda sormak gerekiyor:’
“Pentagon ve CIA içindeki pervasız ekip, acaba YPG’ye ne söz verdi?”
Cevap:
“Elbette ki Barzani’ye verdiği sözün benzerini verdi.
Çünkü bize ‘merak etme’ derken onlara da ‘merak etme’ diyen bir yapıdır bu...”
KİMSEYİ SUÇLAMAYALIM
Şimdi gelelim Tillerson ziyareti ve asıl meseleye...
Dikkat ettiniz mi, ABD Dışişleri Bakanı uzun konuşmasında sürekli olarak “Suriye’deki müttefiklerimiz” dedi.
Ama kimler olduğunu söylemedi. Açın okuyun... Hatta müttefik derken bir kez bile “Türkiye” demedi...
E işte o zaman insanın aklına başka şeyler geliyor:
“ABD terörist YPG’yi hâlâ bir yerel müttefik olarak görüyor mu?”
Ama en sonunda geldiğimiz nokta şu olacaktır...
Nasıl görürse görsün...
Sonuçta ABD kendi menfaatine bakar, biz de kendi menfaatimize bakarız.
Eğer ABD terörist YPG/PKK için Türkiye’yi kaybetme riskini menfaatlerine aykırı görmüyorsa...
Bunda kızacak bir şey yok...
Bağımsız bir devlet olarak kendi bilir.
Ve elbette bağımsız bir devlet olarak biz de kendimiz biliriz...
Zaten sahada olmamızın nedeni budur.
Gencecik evlatlarımızın, Mehmetlerimizin şehadeti bu devletin bağımsızlığı ve bekası içindir...
Doğrusu bir az olsun Washington’ın bu gerçeği görmüş olduğunu düşünüyorum.
Dahası umuyorum...
Peki nedir o gerçek...
Türkiye artık, “Merak etme...” diyerek oyalanacak bir ülke değildir...
Bunca yıllık stratejik ortaklık, müttefiklik hukuku bunu gerektiriyor.
SİYASETTE ÖZLENEN TABLO BİNALİ BEY VE DENİZ BEY
BAŞBAKAN Binali Yıldırım, Almanya ziyareti sırasında Deniz Baykal’ı görmek istiyor.
Ama Deniz Bey ameliyat sonrasında olduğu için hastaneye gidemiyor.
Bu nedenle Deniz Bey’in kızı Aslı Hanım’ı arıyor ve davet ediyor.
Ve özlediğimiz tablo yaşanıyor.
Başbakan Binali Yıldırım, Aslı Baykal, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bir süre görüşüyorlar.
Binali Bey bilgi alıyor ve bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyor.
Her konuda yanlarında olduklarını iletiyor.
Aslı Baykal çok memnun oluyor.
Zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha ilk günden Deniz Bey’le yakından ilgilendi. Münih’teki hastaneye giderken özel uçaktan tutun, Münih Başkonsolosumuza özel talimat verilmesine kadar.
Mevlüt Çavuşoğlu yakından takip etti.
Şimdi Deniz Bey’in GATA’ya gelme ihtimali var.
Başbakan Yıldırım’ın Aslı Hanım’la görüşmesi siyasette özlenen bir tablodur...
Deniz Bey’in bir dostu olarak bu ilgi ve yakınlık için şükran duyuyorum.
Çok özledim.
Paylaş