‘Çekilme kararını nasıl karşıladınız’

KUŞAKLAR sonra bir öğretmen Türkiye Tarihi dersini anlatırken öğrencilerine soracak:

Haberin Devamı

- 1980-2010 arasında niye aktı bu kan? Neden birbirlerini öldürdüler?
- Paylaşamadılar.
- Neyi?
En genel haliyle şöyle bir cevap:
- Hayatı ve ülkeyi paylaşamadılar. Bir arada yaşamayı beceremediler.
Elbette, dersin alt bölümlerinde, sosyal, ekonomik, coğrafi, demografik falan bir sürü açıklama olacak. Ve bunlar sınavlarda sıkıcı bölümler halinde sorulacak. Ama çocuklar bunların hiçbirini dinlemeyecek. Dinlese de anlamayacak.
Çünkü nefretin ve intikam duygusunun tarihi olmaz.
Nitekim aynı soruyu şimdi sorunca...
Birisi diyor ki:
“Yıllarca ezdiler, tanımadılar. Dilimizi konuşamadık. İsim koyamadık. Ötekileştirildik...”
Diğeri cevap veriyor:
“Silahı alıp ben mi dağa çıktım. Ben mi askere, bayrağa, bebeğe silah sıktım”.
Bugüne aynı takvim diliminde bakınca durum bu.
Demek ki nefretin tarihi olmasa da günceli var.
Mesela bugün Londra’da bir kolejde okuyan çocuğa sorsak:
“Senin ataların neden İstanbul’a saldırdı biliyor musun?”
Acaba ne cevap verir?
Ya da şöyle sorsak:
Deniz Gezmiş’i neden astınız?”
UTANMA DUYGUSU

1975 yılında lise edebiyat kitaplarında Nâzım Hikmet şiiri olabilir miydi?
İsmet Özel? Atilla İlhan? Ataol Behramoğlu?
Edebiyat hocası yanlışlıkla bahsetse karakoldaydı.
Şimdi bir lise öğrencisine sorsanız:
“Acaba sence neden yasaklanmıştı Nâzım Hikmet?”
Muhtemel cevabı şöyle olabilir:
- Neden, anlamadım. Şimdi Meclis’te şiirleri okunuyor.
Anlaması ve anlaşılması zordur.
Tarih aslında bir örtüdür. Aynı zamanda örtbas alanıdır.
Mesela Almanlar Hitler’e Alman demez. Nazi der...
Alman değil, Nazi...
Fransızlar Cezayir için sessiz bir tarih tutarlar.
Avustralyalılar Çanakkale’ye saldıranlara Anzak diyor. Avustralyalı değil.
Demek ki tarih aynı zamanda insanlık ayıplarının da çetelesini tutuyor.
Ama öznesini ayıklayarak.
Yoksa Haçlı ordularının saldırılarını nasıl anlatırız...
Ya da ABD’de zencilere yapılanları...
Kölelik hukukunu nasıl anlatırsınız bugün?
İnanç hukuku da öyle değil mi?
Firavunları bugün eleştirebilirsiniz.
Ama ya o gün..
Kardeşini boğan padişahları, monarşiyi eleştirebilir, güneşe tapınmayı küçümseyebilirsiniz.
Ama yanlış olur.
Çünkü tarih, dikiz aynasından seyredilecek bir film değildir.
HÜCRE KATİLİ
Peki eğer bunu yapamazsak ne olur?
Bundan ötesi toplumsal kansere teslim olmaktır.
Birbirini yiyen hücrelerin bir toplumu kemirip tüketmesidir.
Dikkat edin, doğada hiçbir canlı ihtiyacından fazlasını tüketmez.
Bir aslan sürüdeki bir ceylanı yer. Hepsine saldırmaz. Katil değildir.
Bir ağaç topraktan kendine yetecek kadar suyla beslenir.
Bir kuş yine öyle...
Doğada ihtiyacından fazlasını tüketen bir tek tanım vardır...
Onun da adı kanserdir.
Evet kanserdir. Ölçüsüz hücre katili.
Bu nedenle ben bugünü, tarihe bakarak ve geleceğe göre yargılayalım diyorum.
Şu yaşadıklarımızı, çekilme aşamalarını, silahın ve nefretin yerini siyasetin almasını çok önemsiyorum.
Ve diyorum ki:
“Bu toplumun 30 yıldır uğraştığı o habis nefret, müzmin kramp, kronik öfke, nihayet kemoterapi öncesi bir tıbbi çadıra alınıyor”...
Bir oksijen çadırı...
Bu topraklarda yaşayan herkesin kendisini, kimliğini, inancını, kültürünü özgürce ifade edebileceği bir oksijen çadırı.
En geniş anlamda gökyüzü...
Umarım başarılı olur da bizden sonraki kuşaklar bu yaşananlara dikiz aynasından bakmazlar.

Yazarın Tüm Yazıları