Paylaş
23 Nisan 1920 Meclisi, bu toprakların ilk katılımcı, demokratik anayasal düzenini inşa etmişti.
Hiçbir etnik ayrıma dayanmayan...
Milletin iradesini siyasal işleyişin merkezine yerleştiren...
Merkez ile yerel arasında demokratik bir denge kuran bu Anayasa tam anlamıyla bir toplum sözleşmesiydi.
NEDEN 1920?
1920 Anayasası’nda hiçbir etnik yapı diğerine üstün tutulmadı.
İsmi ise ‘Türkiye Devleti’ idi.
1920’ye atıf yalnızca Erdoğan’ın vizyon belgesinde yoktur.
Geçmişe uzanan köklü bir atıftır bu.
Türkiye yıllardır işte bu tartışmanın sonucunu arıyor.
2011 ile 2014 arasında yüzlerce anayasa değişiklik önerisi yapılmış.
Boğaziçi Avukatlar Birliği’nden Başkent Kadın Platformu’na, Diş Hekimleri Derneği’nden Enderun Vakfı’na, Ermeni Cemaati’ne kadar yüzlerce anayasa önerisi.
Neden?
Çünkü bu topraklarda yaşayan herkes, anayasal bir aidiyet istiyor.
Birinin ötekine üstün olmadığı kucaklayıcı bir ‘Kardeşlik Anayasası’ istiyor.
26’ncı sayfa bu nedenle önemlidir.
Yalnızca Erdoğan’ın vizyon belgesinde mi?
Elbette hayır.
1925 Meclis Başkanı Abdülhalik Renda’nın raporundan İsmet İnönü’ye kadar bastırma önerili raporlar içinde bir tek 1931 Şükrü Kaya raporu, Dersim’e harekâtın gereksiz olduğunu savunmuştur.
1990’lı yılların CHP ve SHP raporlarından Özal’ın Adnan Kahveci’ye hazırlattığı rapora gelinceye kadar onlarca rapor.
O tarihte Özal’ın savunduğu raporun özeti şudur:
“Askeri çözümle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır. Bugün Kürt sorunu siyasal bir kriz halini almıştır. Çözüm için cesur siyasal adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek, Kürtlerin siyasal hakları verilmelidir. Bu durum Türkiye’de demokrasiye ufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğini de ortadan kaldıracaktır.”
HALKLARIN ANAYASAL SEÇİMİ
25 yıl sonra geldik yine bugüne...
Artık anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanlığı seçimi ‘başkanı halk seçsin’den ibaret değildir.
Bu ülkenin anayasal yönetimini seçme meselesidir.
Dikkat ettim...
Bu seçimlerde HDP ve AK Parti yeni bir anayasal düzenin cesur çıkışlarını yapıyor.
‘Demokratik Türkiye’ vurgusunu hatırlatan çalışmalar yıllardır Kürt siyasi hareketinden geliyor.
Bugün Halkların Demokrasi Partisi’nin türevlerinin ortaya koyduğu anayasa değişiklik önerisinde de 1920 vurgusu vardır.
VİLAYET ŞÛRALARI
1920 Kurucu Meclis Anayasası’nda vilayetler özerk ve demokratik bir seçim sistemiyle yönetiliyordu.
Adalet, güvenlik, vergi, iç ve dış siyaset dışında, seçimle gelen vilayet meclisleri o şehri ya da şehirleri yönetiyordu.
Yerel yönetim ve halkın katılımı denilen de buydu...
Valileri de TBMM atıyordu. Ki o valilerin görevi yerelle merkez arasındaki dengeyi bulmaktı.
Evet, Türkiye bu seçimlerde 90 yıl sonra yine bu meseleyi tartışmalıdır.
O nedenle 26’ncı sayfayı önemsiyorum.
Şimdi siz ‘tescilli Erdoğan düşmanlığı’ olarak buna da karşı çıkabilirsiniz.
Ama mesele Erdoğan, Ekmeleddin ya da Demirtaş’tan ibaret değildir ki.
Mesele halkların kaderlerini seçme ve arama meselesidir.
Bu meseleyi hangi lider ya da siyasi hareket hissediyorsa, bir memleket meselesi olarak görüyor ve çözüm için cesaret gösteriyorsa, halkın gözünde anlam kazanıyor.
KARDEŞLİK ANAYASASI
Bu seçimlerdeki soru şudur:
1924’ten beri her 10 yılda nasıl yönetilmesi gerektiğini sorgulayan ama halkın uzağında oluşturulmuş metinlerle anayasa yapmaya çalışan bir Türkiye’den ‘demokratik Türkiye’ye geçiş nasıl olacaktır?
Bir siyasi parti buna kafa yormaz da neye yorar?
Cumhuriyet tarihinde ilk kez halk cumhurbaşkanını seçecek.
Bu bir anayasal tartışması başlatacak. Mutlak yeni bir anayasa ihtiyacı doğacak.
Halkların kendilerini ait hissettikleri bir ‘Kardeşlik Anayasası’ gündeme gelecek.
Bunun seçimi yapılacak.
Böylesine devrimci bir ateş yanacak...
Ama buna karşılık büyük bir sakinlikle, sanki bir rektör seçimine giden bir muhalefet olacak...
Bunu anlamak mümkün olabilir mi?
Aslında bu seçimle halk yalnızca bir cumhurbaşkanı seçmiyor.
Nasıl yönetileceğini seçiyor. Anayasasını hissetmek istiyor.
Bu seçimlerde tartışılması gereken işte budur.
Kim seçilirse seçilsin, cumhurbaşkanı adayı Türkiye’nin gelecekte nasıl yönetilmesi gerektiğini anlatmak zorundadır artık.
Özlediği Türkiye’nin resmini halkın önüne koymalıdır.
Evet bu bir rektör seçimi değildir.
Türkiye halklarının geleceğini arama seçimidir.
YENİ TÜRKİYE İÇİN NE YAPMALI?
Madem ki rektör seçmiyoruz, o zaman sorularla devam edelim.
Kardeşlik Anayasası nasıl sağlanacaktır?
Halktan güç almadan bu yapılabilir mi?
YÖK’ün yerine ne gelmelidir?
RTÜK böyle mi olmalıdır?
TRT gibi eski Sovyetik bir devlet yayıncılığı nasıl bitirilecektir? TRT kaldırılmalı mıdır?
Irka dayalı devlet yapısı nasıl kucaklayıcı bir anayasal metne kavuşacaktır?
Siyasi Partiler Yasası’ndaki bu ‘lider vekilliği’ nasıl aşılacaktır?
‘Delegeleri lider belirliyor, lideri de delegeler seçiyor sistemi’ nasıl değişecektir?
Halkın kendi yönetimlerini en yakından hissedebileceği yerinden yönetimler nasıl güçlenecektir?
Sendikal yaşam, çalışanların hakları, kadın hareketleri, töre ve çocuk gelin rezaleti, aşiretleri oy deposu olarak gören ‘seçmen ağalığı’ nasıl bitecektir?
TBMM’ye gerçek anlamda denetim hakkı nasıl verilecektir?
Yüzlerce milyar dolarlık silah alımları, denizaltı alımları Meclis denetimine nasıl açılacaktır? TBMM komisyonu onaylamadan bu alımların yapılması doğru mudur?
Koruma ordularının, siyah makam araçlarının kuşattığı hantal devlet yapısı nasıl mobilize edilecektir?
Sistem ‘tek adam’ tahriklerine karşı kendisini nasıl sigorta edecektir?
Ve daha cevap bekleyen onlarca soru...
Kim arıyor çözümleri?
Her salı Meclis’te grup toplantılarında yapılan hamasi konuşmaların ötesinde bir ses, bir devrim, bir ateş, bir proje var mı?
Bu seçim bunun beklentisidir.
Bu demokrasi ateşini yakan halkın kalbini ısıtacaktır.
Paylaş