Paylaş
Peki ne var?
Terör var... Kaçakçılık var... İşsizlik var... Umutsuzluk var. Kış şartları var. Yollar kapalı. Merkeze ve ticarete uzaklık var.
İşte böyle bir şehri konuşuyoruz arkadaşlar.
Yıllarca kendi çetin coğrafyasına hapsolmuş bir şehir.
Öyleyse neyi konuşuyoruz.
Şöyle başlıyor cümleye:
“Kolları sıvadık. Önce şu şehri bir düzenleyelim dedik...”
Sonra...
“Sonra bir meydan düzenledik. Yeşillendirelim dedik. Ama ağaç yok. Fidan yok. Gittik batı illerine, onlardan kış aylarında fidan aldık. Alttan girdik üstten çıktık, fidanları bedava aldık. Onları tüpledik. 25 tane park açtık. Her parka bu fidanları diktik.”
Sonra...
“İçme suyu için harekete geçtik. Onu da yaptık. Sonra asfaltlar başladı. Sonra altgeçitler. Üstgeçit. Sonra belediye binasını taşıyıp yeniden bir bina yaptık.”
Sonra...
“Baktık, çok ciddi bir çöp sorunu var. Modern bir çöp sahası ve toplama sistemi yaptık.” Sonra...
“Sokaklarda çok fazla başıboş hayvan var. Onlara yuva yaptık. Hastane yaptık..”
Başka...
“İnsanların gidip oturacağı iki millet parkı yaptık.”
Ve en önemlisi...
“Kadın ve çocuk için danışma merkezi kurduk.”
ÖNCE TASARRUF
Peki bunlar nasıl yapıldı?
“Hiçbirini anahtar teslim ihale ile yapmadık. Hafriyatları biz yaptık. Mesela bir altgeçidi anahtar teslim ihale ile yapsak 28 milyon liraya çıkacaktı. Altyapısını biz yaptık. 14 milyon liraya mal oldu. Peyzajı ihaleye verseydik 14 milyon lira tutuyordu. Biz yaptık. 960 bin liraya mal oldu. Bunun gibi maliyetin en yüksek olduğu hafriyat işlerini biz üstlendik.”
VE İŞSİZLİK...
Arkadaşlar bütün bunların ötesinde şehre getirilen en büyük mucize yatırımlar olmuş.
Nasıl?
“Baktık ki işsizlik insanları kırıp geçiriyor. Teröre kapı açıyor. İşçi ihtiyacı en çok olan sektörleri seçtik. Birisi tekstil. Gidip, o ilden çıkıp tekstilci olmuş, o toprakların insanlarını buldum. Tek tek konuştum. İstanbul’da, Ağrı’da kapılarını çalıp anlattım.”
Sordular:
“Tamam yatırım yapalım ama orada makine ustası, dikişçi bulabilir miyiz ki? Altyapı yeterli mi?”
Cevap:
“Siz onu bana bırakın dedim. Hemen üç-dört usta ve dikişçi getirdik. Paralarını verdik. Ve okullarda yaz aylarında, hafta sonları, geceleri kurslar açtık. İnsanlar büyük bir istekle geldiler. Kadınlar özellikle. Hatta bir ara okul müdürleri şikâyet ettiler. Sınıflar kirleniyor, bozuluyor diye. Bozulanı ben yapacağım dedim. Devam ettik.”
Sonra...
“Sonra tekrar gittim o işadamlarına, işçiler hazır dedim. Fabrika binalarınızı da ben yapacağım. Elektrik, su, altyapı benden. İnternet benden dedim.”
Sonuç:
“6 fabrika açıldı, 2 binin üzerinde istihdam gerçekleşti.”
Sonra...
“En büyük yatırım için Bursa’ya gittim. Bazı arkadaşlar Bursa’da büyük bir tekstil firmasının Nike için fabrika yeri aradığını söylemişti. Çaldım kapıyı. Yeşim Tekstil’de Şenol Şenkaya Bey’le tanıştık. Uzun uzun anlattım. “Bilmem ki, insan gücü, yatırım alanı nasıl acaba” dedi.
“İnsan gücü meselesini çözdük dedim, siz tamam deyin ben bahara fabrikayı ve tüm altyapıyı yetiştiririm. Siz makineleri alıp gelin yeter dedim. Sayın Valim bu hızla yürür mü bu inşaat dedi. Ve yetiştirdik.”
Peki sonra...
Geçen hafta 150 işçi işe başladı. Ekim ayında üretim başlıyor. O tarihe kadar 5 bin işçi işe başlayacak. Diğer tekstil fabrikalarıyla birlikte 9 bin 500 kişiye istihdam sağlanmış olacak. 5 aydır. Zara’ya üretim yapılıyor.”
Vali Bey anlattıkça, heyecandan benim tüylerim diken diken oluyor... Mutlu bir ürpertiyle dinliyorum...
VE YAZILIM
İnanılır gibi değil ama dahası var.
“Sonra gözümüzü yazılıma diktik. Anaokulundan 12 yaşına kadar 160 bin öğrencimin tamamı temel yazılım eğitimi alıyor. 14 yaşta 3 bin öğrenci yazılımcı kıvamına geldi. ODTÜ ve Gazi teknokentleriyle ortak çalışmamız var. Estonya yazılımda dünya dördüncüsü, orayla temasımız var. Eğer böyle gidersek 5 yıl sonra Türkiye’nin yazılımcılarının büyük bölümü bu ilimizden çıkar.”
Evet arkadaşlar... Bu mucize değildir de nedir.
Bir şehri yeniden yaratmak, o şehrin insanlarına yepyeni ufuklar açmak değildir de nedir? Bu şehrimizin adı doğu sınırımızdaki Ağrı ilimizdir.
Bunları yapan ve anlatan...
Anlatırken de heyecandan ve mutluluktan sesi titreyen Ağrı Valimiz Süleyman Elban’dır.
Nike’ın Ağrı’ya gelişini yatırımcı olan Yeşim Tekstil’den Şenol Şenkaya’ya sordum.
Şu cevap bile her şeyi anlatıyordu: “Vallahi Fatih Bey, Valimiz Süleyman Elban Bursa’ya geldi. Kapımızı çaldı. Hiç aklımızdan bile geçmeyen Ağrı’yı anlattı. Neler yapacağını anlattı. 1 ay boyunca bizi ikna etti. Biz de tamam dedik. İşte böyle değerli bir insan Sayın Valimiz.”
Şimdi düşünüyorum da...
Vali denilince, kapısından bile girilemeyen, yanına yaklaşılamayan o makam işte böyle bir hizmet kapısına dönüşebiliyor.
Rahmetli Özal, vali ve büyükelçilere, “Sizin işiniz arkanıza devleti almak değildir, arkanıza halka hizmeti alacaksınız” derdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aynı çizgiyi devam ettirdi. Hatta daha da ileri götürdü.
Ağrı bir örnektir.
Daha nice örnekler vardır elbette.
Vali Süleyman Elban’ı bütün kalbimle kutluyorum.
Paylaş