Paylaş
Hâkim babacan bir ifadeyle soruyordu: “Hadi çocuğum, korkma. Bak sen anlatmazsan biz nasıl karar verelim, seni koruyalım”.
İçinde fırtınalar kopuyordu, korku ve intikam duygusu çarpışıyordu. Sonunda şöyle diyebildi: “Hâkim amca, babam çıksın anlatırım...”
Günlerce istismara, baskıya uğrayan çocuk babasından utandığı için anlatamıyordu. Babası kahrolmuştu. Canından çok sevdiği evladı başına gelenleri babası üzülür diye anlatamıyordu.
Bir baba için bundan büyük acı var mıdır?
İşte o topraklarda onlarca yıldır ne acı olaylar yaşandı ve yaşanıyor bugün.
Kemer tokasıyla dövülen, geceleri yorgan altlarında gizli gizli ağlayan çocuk gelinlerin coğrafyasında hiçbir zaman bilemeyeceğimiz acılar.
Hıçkırık coğrafyasıdır bu.
İşte dün o topraklardan bir fotoğraf geldi. Güler yüzlü ve umut dolu bir fotoğraf.
Bingöl’den DHA muhabiri Aziz Önal çekmiş.
Ve bu fotoğrafın bir de hikâyesi var.
İşte o hikâye...
Bu defa Bingöl’ün sarp dağ köylerindeyiz.. Jandarma aracı köye girerken yorgundular. O gün 5 köyü gezmiş, onlarca kapı çalmışlardı... Sabah çıkıp köyleri gezdikten sonra neredeyse gece yarısı dönebiliyorlardı.
Dağ yolları, sarp yamaçlar... Bingöl’ün uzak köyleri, mezraları... Kuş uçmaz, kervan geçmez dağların etekleri...
Bir eve konuk olunca...
Yer sofraları kuruluyor. Çaylar demleniyor. Kadınlar toplanıyor. Onlar anlatıyor, kadınlar dinliyordu. İlk yarım saat çekinen, korkan, sessiz kalan kadınlar...
İçlerinde bazıları vardı ki... Sürekli gözlerini kaçırıyorlardı. Sessizdiler... Ama onlar bir kardeş, bir abla gibi anlatıyordu. Gözlerini kaçıran çocuklara hiçbir şey sormuyorlar, zorlamıyorlardı. Israr yoktu. Yalnızca arkalarında onları koruyacak bir devletin olduğunu bilmelerini istiyorlardı...
“Sizin haklarınız var. Devlet koruması var.”
Kadın hakları, insan hakları, medeni kanun... Çocuk gelin... Taciz...
Ve tecavüz...
Geçen yıl Bingöl’de 119 çocuk gelin olayı yaşanmış. Devlet bu çocukları ya ihbarla ya da hastanede doğum anında bulabilmiş. Bunun dışındakiler kayıtlara bile geçmiyor.
Ceza elbette önemli.
Devletin koruma politikası elbette önemli.
Ama bundan daha önemlisi, çocuk gelin, aile içi şiddet ve istismarı engellemek için akıllı bir seferberliktir.
İşte o nedenle bu fotoğraf bana bir bayram fotoğrafı gibi geldi.
Gözleri ışıl ışıl, bilinçli kadın jandarmalarımız, köy köy, ev ev geziyor. Gözlerindeki medeniyet ışığını o ailelere, kadınlara, genç kızlara taşıyor... Devletin şefkat elini gösteriyorlar. Onların birey olduklarını ve özgüveni hatırlatıyorlar.
Düşünsenize, köyde bir evin kapısı çalıyor. İçeri güler yüzlü iki kadın jandarma giriyor.
Ve ardından işte bu yer sofrası fotoğrafı geliyor...
İşte hikâyemiz budur arkadaşlar...
Dağ köylerinde görev yapan kadın jandarmalarımızın hikâyesi...
Helal olsun...
Demek ki kadın jandarma, kadın polis, kadın doktor ve kadın ebe sayısını arttırmak gerekiyor.
Jandarmayı “eli coplu, dipçikli” gibi göstermek isteyenlere, gözleri ışıl ışıl, kalpleri tertemiz kadın jandarmalar en güzel cevaptır.
Bingöl Valisi’ni bu kampanya için ayrıca kutluyorum.
MANGAL
Marmaris Hisarönü Körfezi’nin en güzel koylarından birinde... Denizin kıyısında, çam ağaçlarının altında yakmışlar mangalı. Ateşler rüzgâra savruluyor, onlar kendilerinden geçmiş. İşte o an bir denizci dostum görüp orman idaresini arıyor. Neyse ki orman korucuları kısa zamanda gelip ateşi söndürtüyorlar ve kişileri de gönderiyorlar. Denizci dostum bunu görüp ihbar ettiği için o ağaçlar, canlılar yanmaktan kurtulmuş. Ama Manavgat’ta o mangalı görüp ihbar eden olmadığı için... Makiler, kuşlar, tilkiler, yani birçok can cayır cayır yandı... Yahu arkadaşım, artık şunu öğren, canının istediği yerde mangalı yakamazsın...
YASAAAAAAK...
Kendine saygın yoksa, bari cayır cayır yakacağın canlılara saygı duy...
Paylaş