Paylaş
Polis meydanda sıralanmış. Göstericiler pankartları açmış...
“1 Mayıs özgürlüktür!”
Polis gaz maskelerini takmış. Coplar ellerde.
Ortam gergin... Sinirler kopmak üzere.
Ve göstericiler meydana doğru yürümek için hareketleniyor.
Sloganlar patlıyor.
Göstericilerle polis göğüs göğüse.
İşte tam o sırada, bir polis bir göstericinin yüzüne durduk yere biber gazı sıkıyor.
Ortalık karışıyor. Ama bir çatışma olmuyor. Göstericiler sakince dağılıyor.
Ve akşam saatlerinde YouTube’a bir video konuyor.
Görüntü şu:
Bir polis ortada hiçbir şey yokken bir göstericinin yüzüne biber gazı sıkıyor.
Arkadaşları isyan ediyor.
“Niye sıkıyorsun kardeşim!?”
Video anında paylaşılıyor. Tepkiler çığ gibi büyüyor.
Yüzbinlerce insan yorum yapıyor. Görüntü sosyal medyada patlıyor.
Herkes durduk yere göstericinin yüzüne gaz sıkan polisi konuşuyor.
Ama polisin kimliği tam olarak tespit edilemiyor.
Video en çok izlenenler arasında yer alıyor.
Olay daha da büyüyor.
Ertesi gün polis merkezinde bir toplantı yapılıyor.
Konu şu: Polis memurunun göstericiye gaz sıktığı sırada orada bulunan bir başka polis, vicdanının sesine kulak vermiş ve gaz sıkan polis memurundan davacı olmuş.
Evet... Gaz sıkan polis hakkında orada bulunan bir başka polis davacı oluyor.
Böylece polisin kimliği netleşiyor.
Gaz sıkan polis o sırada oradaki grup lideri konumundaki kişi...
Ve kendisine bağlı çalışan bir başka polis şikâyetçi oluyor.
Suç: Haksız yere bir insanın yüzüne yakın mesafeden gaz sıkmak...
Evet, tam olarak böyle. Polis polisten davacı oluyor.
Ve şimdi herkes bu davanın sonucunu bekliyor.
Peki neresi burası?
Berlin’de, Türklerin en yoğun yaşadığı semt olan Kreuzberg’de...
Kamu vicdanı öylesine etkili oluyor ki...
Demokrasinin hukukla birleştiği ve insana saygı olarak yükseldiği bu olay bürokrasinin en yüksek noktalarına kadar tırmanıyor.
Berlin İçişleri Komitesi’nin toplantısı sırasında Emniyet Müdürü Klaus Kandt, gazcı memur hakkında soruşturma başlatıldığını açıklıyor.
Ve Kandt, olay ispatlandığı takdirde özür dilemeye hazır olduğunu söylüyor.
VURAMAZSIN KARDEŞİM
Bu haberi okuduğumda öylesine içim acıdı ki...
Berkin’den, Ali İsmail’den, Ankara’da açıktan hedef alıp ateş eden polisten tutun, Kordon’da saçlarından sürüklenen kızlara, eli sopalılara kadar öylesine içim acıdı ki...
Niye biz bu demokrasiyi, bu hukuku yaşayamıyoruz?
Neden insana saygının uzağında kalıyoruz?
Altında eziliyoruz?
Bu nefret manzaraları öylesine içimi yakıyor ki...
Great Festival
KAHVALTI masasında kahkahalarla konuşuyoruz.
Tam bir “festival buluşması”...
İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore’u dinleyince çok daha net anladım.
İngiltere dünyaya yeniden açılıyor.
Bugüne kadar tarihiyle, kraliçesiyle, şatoları ve James Bond filmleriyle tanıdığımız İngiltere,
bu defa İstanbul’a bambaşka bir imajla geliyor:
“Great Festival”...
Sanat, bilim ve teknoloji... Yaratıcılık festivali.
Büyükelçi Moore “Belki de biz yeterince anlatamadık” diyor...
Ve devam ediyor:
“Biliyor musunuz ki, İngiltere dünyanın en yaratıcı ülkesidir. Bilimden sanata, teknolojiden, parfümden sağlığa kadar...”
Gerçekten de biraz dinleyince anlıyoruz. Mesela yalnızca bilim dalında 57 Nobel Ödülü İngilizlere gitmiş. İngiltere’den gelen bu festival nedeniyle Büyükelçi Moore’u iyi ki tanıdım.
Dünyanın en büyük devletlerinden birisinin elçisinde gördüğüm tevazu, sıcakkanlılık, Fethiye hikâyeleri, dostça kahkahalar...
Alışılmışın dışında bir İngiltere’nin yeni yüzüdür Moore...
Yukarıdan bakan, tarihi filmlerde, kıtaları ele geçirmeye çalışan, Asya ve Afrika’yı koloni gibi gören bir imajdan...
Güler yüzlü, sanatı ve bilimi önemseyen açık bir İngiltere’ye...
Yaratıcılığı ve teknolojiyi sevenler bu festivale mutlaka gidin.
Müthiş bir katılım da var. O isimleri de daha sonra aktaracağım...
Paylaş