Paylaş
Spitiko’daki işletmeci kız:
“Bir arkadaşımız sabah uyanmış, bir bakmış ki bahçesinde 40 kişi uyuyor...”
İşlemlerimizi yapan liman görevlisi daha net:
“Bu adada 30 polis var. Gelenleri barındıracak yerimiz yok. Nasıl başa çıkarız...”
Birkaç günlüğüne gittiğimiz Yunanistan’ın Simi Adası’nda dinliyorum bu şikâyetleri...
Gerçekten de adanın sokakları, ana limanı, lokanta önleri mülteci kaynıyor. Suriyeli ve Afgan mülteciler... Yerlerde yatıyorlar.
Teknelerini limana bağlayan turistler, karşılarında kendilerine hayretle bakan mültecileri buluyorlar. Çocuklar gazete kâğıtları üzerinde uyuyor. Bir anne, bir merdiven aralığının girişini battaniye ile örtmüş. Çocuklarına sığınacakları bir çatı yaratmış. O anneyle göz göze geliyoruz.
Kara gözleri birer uçurum gibi...
Evet, gözleri insanlık onurunun paldır küldür yuvarlandığı birer uçurum gibi derinleşiyor önümde... Utanıp gözlerimi kaçırıyorum.
Limandan bir sonraki Pedi Koyu’nda sabah uyanınca ben de yaşıyorum olanları...
Gün ağarırken fotoğraf çekmeyi severim.
O nedenle elimde bir profesyonel fotoğraf makinesiyle güneşin doğayı renkten renge sokan o mucizesini çekmeye çalışıyorum.
İşte tam o sırada objektifime takılıyor...
Bir Yunan Sahil Güvenlik gemisi derme çatma ama büyükçe bir botu yedeklemiş geliyor.
İşte bu fotoğraf o anın fotoğrafıdır.
Yakın plan çekiyorum. Yüzlere bakıyorum.
Acıyla karışık “Kurtulduk” diyen bir bakışları var.
Nitekim ertesi gün market sahibiyle konuşurken içeri üç genç mülteci giriyor.
Birisi Afgan...
Ve belli ki Türkiye’de uzun süre kalmış ve bir yolunu bulup AB topraklarına kapağı atmış.
Cebinden buruşmuş bir 10 dolar çıkarıyor.
Bizim arkadaşlarla aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyunca bana dönüp “Abi sende Euro var mı?” diyor.
Elindeki 10 doları Euro’ya çevirmek istiyor. Çünkü orada kabul etmiyorlar. “Peynir ve ekmek” diyor.
İşte o kısa aralıkta konuşuyoruz gençlerle:
- Türkçeyi iyi konuşuyorsun...
- Türkiye’de öğrendim.
- Peki burada mı kalacaksın?
- Yok, Hollanda’ya gitmek istiyorum. Orada pek kaportacı yokmuş. Ben de iyi kaportacıyım.
Hangisine sorsam, “Hollanda” diyor...
İşte o zaman düşünüyorum:
“Bu insanlar neden hep Batı’ya gitmek istiyorlar? Batı’ya sığınıyorlar. Kaçıyorlar. Umutları neden Batı’da?”
Bu soru için elbette hepimizin bir cevabı vardır.
Ama bence soru, cevaptan daha önemli bir hale geliyor.
NEDEN GÜVENLİ BÖLGE?
Yunanistan’ın yakın adalarından Avrupa’nın merkezlerine doğru bir mülteci yığılması var. Bu artık şehirlerin hayatlarında çok daha keskin bir şekilde hissediliyor.
Bir tur acentesi şöyle diyor:
“Böyle giderse önümüzdeki yıl turist gelmez. İnsanların sokaklardaki bu sefalet halindeki görüntüsü turisti kaçırır. Çünkü insanlar acıyor. Ve bu manzaraları görmek istemiyor...”
İşte kilit söz bu...
Avrupa merkezleri şehirlerinde görmek istemedikleri manzaralara doğru hızla sürükleniyor.
İşte o nedenle Türkiye’nin “güvenli bölge” talebinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
Bu güvenli bölge kurulmazsa bu göç, bu mülteci akını Avrupa’yı saracaktır.
Çünkü onlar durmuyor. Ölümüne geliyorlar...
Paylaş