Paylaş
Batı ülkeleri hava sahasını kapattığı için 2.5 saat yerine 4 buçuk saatte Moskova’ya inebildik. Yabancı kredi kartları geçmiyor. Dolarla alışveriş yok. Banka transferleri sıkıntıda. İhracatçıların para trafiği bunaltıcı. Batı’yla ithalat ihracat sürekli baskı altında. Mesela bizim firmalar paralarını almakta zorluk yaşıyorlar.
THY kiralık uçaklarıyla uçamıyor.
Peki bütün bunlar sokağa nasıl yansıyor.
Rus halkı bu ambargoyu nasıl hissediyor?
Coca-Cola zor bulunuyor. Bir kısmı İran üzerinden geliyor...
Starbucks, Starcafe olmuş. Hepsi bu...
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve milletvekili heyetiyle gittiğim Rusya’da;
Ekonomistlerin, siyasetçilerin, finans ve reyting kuruluşlarının ötesinde sokaklardaki son durumu gözlemeye çalışıyorum.
Halk ne yapıyor?
İki kutup arasındaki bu amansız mücadelenin etkisini nasıl hissediyor?
Önce başkent Moskova... Sonra kültür başkenti St. Petersburg. En işlek caddelerini, sokaklarını, restoranların, kafelerin toplandığı meydanları gezdim.
İşte Moskova... Carlton Oteli’nin lobisinde akşam üzeri canlı müzik. Lobi öylesine canlı ki. Ve Yeni Arbat Caddesi...
Marka restoranlar... Ve kaldırımlarındaki masalar dolu. Fransız, İtalyan ve Güney Afrika’nın pahalı şarapları açılmış.
Sokağa taşan müzik. Ve cadde boyunca Dolce&Gabbana’dan, Ermenegildo Zegna’ya markalar yarışıyor.
Ralph Loren kış vitrinini hazırlıyor.
Yollarda Porsche’den Bentley’e lüks araçlar. Harika giyinmiş kadınlar.
Tverskaya Caddesi ışıl ışıl.
2) 20 YILLIK TÜRKÇE GAZETE
Büyük bir tesadüf. Moskova’da gazeteci Siyamend Kaçmaz’la karşılaşıyoruz ve birlikte geziyoruz.
Siyamend tam 20 yıldır orada “Gazetem” isimli Türkçe gazeteyi yayınlıyor. Kolay değil, yabancı bir ülkede... Rusya’da 20 yıl boyunca Türkçe gazete çıkartmak.
Siyamend bunu başarmış.
Moskova’da nehir turu yaparken yol boyunca muhteşem bir şehir ve şehir hayatı analizi dinliyoruz.
Siyamend’den anlıyorum ki...
Moskova’daki hayat bir batılı başkentte nasılsa aynen o zenginlikte sürüyor.
Zaten bunu sokaklarında, caddelerinde, gittiğimiz kafelerde ben de görüyorum.
Arkamdaki koridordan Rembrandt’ın eserlerinin bulunduğu salona geçiliyor.
3) MOSKOVA’DA EVLER KAYNAR SUYLA ISINIYOR
Nehir turu yaparken bir ara termik santral bacası gibi iki baca görüyorum.
“Bunlar nedir?” diye sorunca öğreniyorum ki;
Moskova’da evler bu merkezden pompalanan kaynar suyla ısıtılıyor. O iki bacanın bulunduğu merkez büyük bir alandaki evlere doğal gazla sıcak su üretip pompalıyor. Böylece bütün mahallelere sıcak su gidiyor. Yani zaman zaman eksi 30 dereceye varan soğuklarda Moskova’daki evlerde pencereler açılabiliyor. Çünkü 24 saat kaynar suyla ısınıyor. Üstelik ucuz ve sabit fiyatla...
4) KREMLİN’DE ÇİNLİ TURİSTLER
Öğleden sonra Kremlin Meydanı’na geçiyoruz. Kızıl Meydan... Uzun kuyruklar var. Çinlileri görüyorum. Kafileler halinde geziyorlar.
5) DÜNYANIN EN BÜYÜK MÜZESİ HANGİSİDİR?
Şimdi yazının başlığındaki soruyu kültür başkenti St. Petersburg’da soruyorum.
Batı’nın ambargosu hayatı nasıl etkiliyor?
St. Petersburg’da gece nehir gezisi yaparken adeta bir ortaçağ masalının içinden geçiyoruz.
Işıl ışıl saraylar. Muhteşem yapılar. Konaklar. İnsan büyüleniyor.
Bu sırada şehri ve tarihini anlatan rehberimiz şöyle diyor:
“Şimdi Hermitage Müzesi’nin önünden geçiyoruz. Dünyanın en büyük müzelerindendir demiyorum. Çünkü dünyanın en büyük müzesidir...”
Gerçekten de biz 2 saat ayırıyoruz. Küçücük bir bölümünü gezebiliyoruz. Çariçe 2’nci Katerina’nın başlattığı bu muazzam koleksiyonda Rembrandt’tan 13 eser var. Rubens, Raphael ve daha niceleri.
Karşısında oturup dakikalarca izleyeceğiniz eserler.
Heykeller.
Vakit yeter mi böyle bir güzelliğe, böyle bir derinliğe.
O yüzden günlerce gezseniz bitiremezsiniz Hermitage Müzesi’ni...
Zaten sabah önünde öyle uzun bir kuyruk görüyorum ki. Şaşırıyorum.
Neyse ki TBMM Başkanı Kurtulmuş’un heyetiyle bizi ayrı bir kapıdan alıyorlar. Müthiş bir şans tabii.
Sonuç olarak arkadaşlar St. Petersburg’da Mariinskiy Tiyatrosu’na bilet bulabilmek için çok önceden rezervasyon gerekiyor. Bale öyle. Kuyruk var.
Yani diyorum ki...
Paris’te Louvre Müzesi’ndeki kuyruk neyse St Petersburg’da da öyle.
Sanat ambargoyu delmiş geçmiş.
St. Petersburg’dan ayrılırken içimden şöyle mırıldanıyordum:
-İnsanların bu gezegeni bir türlü paylaşamayan egoları, istekleri...
Bitmek tükenmek bilmeyen emperyal iştahları olmasa acaba bugün insanlık olarak nasıl bir medeniyete sahiptik?
Paylaş