Paylaş
Bunun gerisi var. Arkası var. Savaş meydanlarında süren “kanlı bir satrancın” meşakkatli hamleleri var.
Alparslan’ın kapılarını açtığı Anadolu’nun ebedi vatan yapılmasının mucizesi var.
Evet arkadaşlar bugün 30 Ağustos’u hazırlayan 1 yıl önceki Sakarya Muharebesi’ni Mustafa Kemal’in kendi ağzından aktarmak istedim.
Kaynak: TBMM gizli zabıtları.
Ama önce Mustafa Kemal’in memleketin durumuyla ilgili tespitlerinden yalnızca bir örnek:
*
DOKTOR SAYISI: “Efendiler... 1920’de ülkede 260 doktor görevliydi, bu sayı geçen yıl içinde 312’ye ulaştırıldı. 50 doktor daha bulunarak, doktor bulunmayan ilçelere gönderilmeleri planlanmaktadır. Bu yıl içinde salgın hastalıkların yayılması önlendi. Üç milyondan fazla şişe aşının Sivas’ta üretildiğini söylemek herhalde bu konuda bir fikir verebilir.”
GÖÇMENLER VE SANAT MERKEZİ
“Göçmen ve sığınmacıların öksüzleri için açılan yetim yurtlarının da birer sanat merkezi haline dönüştürülmelerine çalışılmaktadır. Milli sınırlarımız dışında kalan yerlerden sığınmış olan dindaşlarımız, şimdilik yalnız para yardımı görmektedirler.”
Evet arkadaşlar durum bu. Yani yalnızca cephede bir savaş verilmiyor. İşgal altında bir ülkede bir yandan TBMM çalışıyor. Sağlık hizmetleri yürütülüyor. Diğer yandan TBMM ordu topluyor.
Şimdi gelelim Atatürk’ün ağzından o günlere.
Tarih: 19 Eylül 1921.
Yer: TBMM.
Birleşim: 79.
“Efendiler, bugün düşmanın karşısına çıkabilenler, yalnız kalp ve vicdanları vatan sevgisinin ateşiyle dolu olan millet evlâdı olmuştur. Yunan ordusu, karşısında yalnız milli kuvvetlerden oluşan zayıf bir hat bulmuştu. Fakat bunun gerisindeki millet ve milletin temsilcilerinden oluşan Yüce Heyetiniz, varlığımızı korumak için tek tutanağın ordu toplamak olduğunu görerek bütün çabalarımızı bu yöne sevkettiniz.”
*
“Ancak, düşman ordu toplamamıza izin vermemek için milli kuvvetlerimizin üzerine doğru saldırıya geçti ve sonuçta, İzmir, Bursa ve Uşak gibi şehirlerimiz düşmanın işgalci gücüne geçti. Ancak bundan dolayı hükümetimiz soğukkanlılığını yitirmedi. Ordusunu oluşturma çabalarına devam etti..”
TBMM’NİN ORDUSU
“Biz ordu toplama çalışmalarını arttırınca, Yunanistan’ın bütün silahlı kuvvetlerinden oluşan, çok donanımlı, güçlü bir orduyu Anadolu’nun içine saldılar. Artık düşmanlarımız inanmışlardı ki, bu ordu kuruluş halinde bulunan ve henüz hazırlıklarını tamamlamaya zaman bulamamış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusunu tamamen ortadan kaldıracak, ülke ve milletimizi yok etme konusundaki kararlarının uygulanması yönünde ortada hiçbir engel kalmayacaktır.”
SAVAŞ SANATININ STRATEJİK HAMLELERİ BAŞLIYOR
1) GERİ ÇEKİLME TAKTİĞİ:
“Ordumuz bu hareket karşısında, bildiğiniz gibi İnönü-Kütahya-Altıntaş’ın kuzey ve kuzeydoğusundaki uzun hat üzerinde bulunuyordu. Düşmanla savaşı bu hattan kabul etmiştik. Fakat daha ilk çatışmada düşmanın asker sayısı ve silah yönünden güçlü olması nedeniyle ordumuzun büyük bölümü düşman ordusu ile olan ilişkiden uzaklaşarak uzak bir bölgeye, doğu yönüne çekilerek 26 Temmuz’da Sakarya gerisinde hat oluşturdu.”
*
2) ŞAŞIRTMA TAKTİĞİ
“Biz, bu zorunluluklar yüzünden düşmanın doğuya yöneleceğini biliyorduk. Düşman bizim Mihalıççık ve Sivrihisar’da büyük bir direniş göstereceğimizi tahmin ederek, bu hattaki kuvvetlerini yoğun şekilde harekete geçirmişti. Oysa bizim o bölgede düşmana karşı bıraktığımız kuvvetler, küçük süvari birlikleriyle hafif piyade müfrezelerinden ibaretti.”
*
KAYIP GİBİ GÖRÜNEN KAZANÇLAR: “Ağustosun 29. günü Yunan orduları, Beylikköprü’den ta Dikilitaş’a ve onun doğusundaki Büyük Gökgöz mevzilerine kadar bütün kuvvetleriyle saldırıya girişmişlerdir.
Elimizde bulunan harita, Kipert’in tercüme edilmiş olan haritasıdır. Tabii bütün dünya da savaş hareketlerini bu harita üzerinden izlemektedir. Gerçi bu haritaya bakıldığı zaman Çaldağı bütün savaş bölgesini üstten gören bir konumda sanılır. Bu yüzden de böyle bir mevziin düşmanın eline geçmiş olması artık savaşın bizim aleyhimize döndüğü izlenimi verebilir.”
DERS GİBİ
“Fakat Efendiler! Bu çok yanlış bir düşünce olur. Daima özünü koruyan, aklını ve önsezisini devam ettiren bir ordu için mevzilerin önemi yoktur. Asker her yerde savaşır. Tepenin üstünde, tepenin eteğinde, derenin içinde de savaşır. Bu nedenle askerimiz korkuya kapılmadı. Çaldağı’nın 500 metre, 1000 metre doğusunda, savunma bakımından daha güvenli olan bir noktaya yerleşti.”
Evet arkadaşlar... Böyle bir zafer elbette birkaç köşe yazısında anlatılamaz. Sayfalar yetmez.
Benim burada altını çizmek istediğim şey. Bunca güçlük altında Millet Meclisi’nin çalışmasıdır.
Bir milletin onuruyla yaşama direnişidir bu.
Ve benim en çok dikkatimi çeken kavram:
“Meclis’in ordusu” kavramıdır.
Bence bu büyük zaferin sırrı işte buradadır.
Milletin ordusu olmaktır. 90 yıl öncesinden gelen bu sözleri okuyunca...
Bugün Suriye-Irak kuzeyindeki “terör yuvalanması”ndan, Kıbrıs’taki enerji sahalarına kadar süren mücadelenin perde arkası daha iyi anlaşılıyor.
..........................................................................
YARIN: Atatürk’ün Rusya yorumu.
Paylaş