Paylaş
Bir sahnede pilot yüzbaşı Göksel Ersoy, Leyla Sayar’ı öpüyordu.
Film bu nedenle sansüre uğramıştı. Gösterilemedi...
Sonra dönemin hava kuvvetleri komutanı ve eşleri izledi. Ve filme izin verildi...
Sinema tarihimiz böyle ipe sapa gelmez sansür hikâyeleriyle doludur.
Mesela Metin Erksan’ın “Âşık Veysel’in Hayatı” filmi niye yasaklanmıştı biliyor musunuz?
Filmin bir sahnesinde tarladaki ekinler kısa, cılız ve güdük göründüğü için..
Türk tarımını zayıf gösteriyor diye sansürlendi film.
Evet, gerekçe bu... Şimdi size komik gelen ama o zaman trajik olan gerekçe bu.
Mesela “Su da Yanar” filminin yönetmeni Ali Özgentürk, Nâzım Hikmet’in hayatını çekmek isteyen bir yönetmeni anlatmak isteyince idamla yargılanmıştı.
Türk sineması bu tür komik ve acı gerekçelerle sansüre uğramış “kara bir perde”yle örtülüdür.
Mesela 1980’li yıllarda kitaplığınızda bir Nâzım Hikmet şiiri bulunması sizi “komünizm propagandası yapan ve devleti yıkmak için örgüt kuran bir terörist” haline getirebilirdi.
Nice sanatçılar, aydınlar, şimdi size, “Hadi oradan olmaz böyle şey” dedirtecek gerekçelerle, yıllarca hapislerde yattı, süründü, işkence gördü, sansüre uğradı...
Şimdi siyasilerin Meclis’te okuma yarışına girdiği Nâzım Hikmet şiiri devleti yıkmak için bir örgüt belgesiydi.
Bütün bunları neden mi yazıyorum?
Şimdi yaşadıklarımıza bakınca artık bir “negatif hafıza”ya ihtiyacımız olduğunu anlatmak için yazıyorum.
Bir “kara defter” olmalı.
Ve üstelik bu “kara hafıza”nın ders olarak okutulmasını da öneriyorum.
Liselerde, üniversitelerde okutulan tarih yalnızca Osmanlı ve cumhuriyet tarihi olmamalı.
Mesela neden bir “sansür tarihi” yoktur?
Ya da bir “işkence tarihi”.
Menderes’i astıktan sonra, havalimanına adını veren bir devlet ancak böyle bir “kara hafıza”yla geleceğini kurabilir.
Dün Doğan Hızlan yazdı:
1980 yılında darbe nedeniyle verilemeyen Altın Portakal ödülleri 30 yıl sonra verilecek.
O yılın filmlerini jüri izleyecek...
İşte bu yüzden diyorum ki:
Mesela, 30 senedir silahla bitirilemediği her şekilde anlaşılan Kürt meselesini yeniden silahla bitirmeye hazırlanan bir kafa için bir “kara tarih dersi” gerekmiyor mu?
Ama bu ders bu ülkede yaşayan herkes için olmalı.
Üç kez kanlı isyana kalkışmış Kürtler için de okutulmalı bu ders.
Yıllarca “Kürt yok. Kart kurt var” dedikten sonra Kürtçe TV kanalı kuran devlet için de.
Bir mahkemesinde Kürtçe savunma yapmak isteyen zanlı için Kürtçeyi “bilinmeyen bir dil” diye tanımlayan, bir başka mahkemesinde Kürtçe tercüme yaptıran yargı için de...
SANSÜR TARİHİ
Toplumsal hafızası, ve “kara tarihi” ders olmayan bir toplum için ilk öneriyi Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a yaptım...
Dedim ki: “Türk sineması için bir sansür belgeseli yapılsa. Ve bu da ders olarak okutulsa...”
Günay, “Çok doğru söylüyorsun. Bu gerçekten yapılmalı” dedi.
Belki de böylece bu toplumun, “kara tarihi”nin ilk bölümüne bir adım atmış olduk.
Arkasından Türk edebiyatının “sansür tarihi”. Ya da bir “işkence tarihi” gelebilir.
Bu “kara hafıza” gelecek nesiller için bir ders olabilir.
Acaba darbe kurumu olan YÖK böyle bir derse ne der?
Ya da Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına alır mı?
Paylaş