Paylaş
Bu sosyal medya denilen filtresiz istasyonla ilgili bir şey söylemem lazım:
“Kara haberci.”
Birand.
Ne çabuk karar verdin. Nasıl hemen kıydın.
Masum gözyaşlarına, derin hüzünlere nasıl da sahte bir dekor kurdun.
Yapma kardeşim.
Ama biliyorum yine de yapacaksın.
Bir gün gelecek...
Kendi intiharını bile sosyal medyadan özel bir dekorla yayınlayacaksın.
Mehmet Ali Birand...
Sakın ölme.
Eğer ölürsen, içimizden geçen o kadar çok renk kararacak ki...
Senin deyişinle...
“Gel buraya...”
Ve eğer ölürsen...
“Bekle orada bizi.”
Kalbimden gelen bütün dualar sana.
Ve o acı haber akşam geldi.
Öyleyse bekle bizi orada.
Nur içinde yat.
ÇOK MERAK EDİYORUM
Ve şimdi en çok neyi merak ediyorum biliyor musun?
Kendi ölümünü haber olarak nasıl yayınlardı?
Şimdi dilekçeye gelebilirim
KATİL onu öldürmeden hemen önce yazmıştı.
“Eğer o adam beni öldürürse, sorumlusu onlardır...”
Kim onlar?
Yani devlet.
Vali... Milli eğitim müdürü. Kültür müdürü.
Müdürler devleti.
Yani yalnızca makamlarına göre yaşayanlar.
Ve olan oldu.
O katil, Gülşah’ı kaçtığı Konya’da buldu. Delik deşik etti.
Oysa Gülşah bu korkusunu müdüre açmıştı.
Valiye söylemişti.
Vali de ona, “Takma kızım sen bunları kafana” demişti.
Çünkü Gülşah valinin kızı değildi.
Şimdi ben merak ediyorum:
“Gülşah’ın ahiretten gelen o dilekçesini savcı ne yaptı?”
“Gülşah’ın o bilinen cinayetini hâkim ne kadar merak etti?”
“Mesela emniyet müdürü kızını, Gülşah’ın yerine koydu mu?”
Birisi bana bir cevap verir mi?
Benden çok bize bir açıklama yapar mı?
Bu cenaze töreni bir umut olsun
HEPİMİZ korkuyorduk.
İçimizde bir “Eyvah” vardı.
Aklımızda, “Aman dikkat” yazıyordu.
Endişeliydik.
Paris’teki katliam, Diyarbakır’da amacına ulaşmasın diye dua ediyorduk.
Neyse ki olmadı.
O katiller amacına ulaşamadı.
Barışın üzerine dökmek istedikleri kan, barışın yeşermesi için daha güçlü bir su oldu.
Bravo sana Kürt kardeşim.
Bravo sana Türk kardeşim.
Cinayetlerden beslenenlere izin vermedin.
İşte bu yüzden barış için şimdi çok daha ümitliyim.
Paylaş