Paylaş
Geçenlerde efsane atletimiz Muharrem Dalkılıç’ın hastanede yattığını yazmıştım.
Sayısız şampiyonluğu olan Muharrem Dalkılıç...
“Vefa” dedim... “Hatırlanmak” dedim...
“Muharrem Abi” çok mutlu oldu...
Ve Hıncal Uluç...
Hıncal Abi spora, atletizme gönül ve değer veren bir gazetecidir. Bana da örnek olmuştur.
Öyle bir yazı yazdı ki...
“Neden spor sayfalarında atletlerimizi göremiyoruz” diyen, “vefa”yı hatırlatan bir yazıydı bu...
Bana göre özellikle genç gazeteciler için ders niteliğinde bir yazı.
Çünkü böylesi okullarda okutulmaz.
Şimdi bir önerim var...
Diyorum ki:
Tam 57 yıl önce 1964 yılında yine Tokyo’daki olimpiyatlara 26 sporcuyla gitmiştik...
O yıl madalyalar almıştık...
İşte sırtı yere gelmez dünya şampiyonumuz Ahmet Ayık...
Dünyanın en büyük güreşçilerinden Rus Medved’le mindere çıkmıştı...
Maçı yöneten hakeme rağmen maç berabere kaldığı için Ayık gümüş madalya almıştı.
(Bunun hikâyesini Yavuz Donat yazdı. Aktaracağım...)
Sonra İsmail Ogan ve Kazım Ayvaz altın madalya almışlardı.
Hasan Güngör, Hüseyin Akbaş.
Bronz madalya alan Hamit Kaplan...
Bu sporcularımız 57 yıl önce Tokyo Olimpiyatları’nda şanlı bayrağımızı dalgalandırmışlardı...
Geldik bugüne...
Şimdi yine Tokyo Olimpiyatları’na gidiyoruz.
Ve bir kafile yapılıyor.
İşte bu noktada Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’ne bir öneride bulunuyorum...
Diyorum ki:
“Gelin 1964’te yine Tokyo’da yapılan olimpiyatlarda ay yıldızlı bayrağımızı göndere çeken bu efsanelerimizi 57 yıl sonra Tokyo Olimpiyatları’na davet edelim. Efsanemiz Ahmet Ayık orada minderi bir daha görsün. O anıları yaşasın. Genç sporcularımıza moral olsunlar... Bir millet için hafıza nedir, vefa nedir, gösterelim... Eminim ki o sporcularımız orada gözyaşlarıyla izleyecekler...”
Evet Başkan Uğur Erdener... Yönetim görevlerinizin arasında “Olimpiyat ve benzeri oyunlara katılacak kişileri seçer ve bu konuda Konsey’i bilgilendirir.” maddesi de olduğuna göre...
Acaba bu öneriye ne dersiniz?
Eğer pandemi endişeleri yoksa elbette gelirler...
Ben “Yapabiliriz, haydi” diyorum.
Haydi Spor Müdürümüz Mehmet Aslan... Haydi Yavuz Abi...
Ve Hıncal Abi... Bu duyguyu... Toplumsal hafızanın ne kadar değerli olduğunu en iyi sen anlarsın...
Bak Muharrem Abi’yi birlikte hatırlattık.
Gelin şimdi 57 yıl sonra bu vefa duygusunu da hatırlatalım.
YAVUZ DONAT VE AHMET AYIK
DÜNYA şampiyonumuz Ahmet Ayık nasıl olmuştu da maçı kazanmasına rağmen altın madalya alamamıştı...
Bunun hikâyesini de Ayık’la konuşan Yavuz Abi yazmış...
Buyurun onun kaleminden okuyun:
“Tokyo Olimpiyatları’nda 97 kilonun ‘2 iddialı güreşçisi’ vardır. Biri Ahmet Ayık. Diğeri ‘dünyaca ünlü’ Rus, Aleksandr Medved.
Minderde kapışırlar.
Güreş biter ve minder hakemi Ahmet Ayık’ın elini havaya kaldırır. Güreşçimizi ‘galip ilan eder’.
Ahmet Ayık güreşten sonra ‘duşa gider’.
Duştan çıkınca ‘ortalığın karıştığını’ görür.
Ruslar ‘sonuca’ itirazda bulunmuşlardır.
Son kararı ‘yan hakemler’ verecektir.
3 yan hakemin biri Yunan, diğeri Çek, üçüncüsü de Macar’dır.
Ve ‘karar değişir’.
Ahmet Ayık ile Medved ‘berabere ilan edilir’.
Ayık sonrasını şöyle anlatır:
- Artık her şey son güreşe kalmıştı.
- Rakibimi sayıyla yendim.
- Medved’in rakibi Bulgar’dı. Sovyetler Birliği dönemi. Kimsenin günahını almak istemem ama...
- Medved, Bulgar’ı tuşla yendi. Ve altını Medved aldı, bana gümüş kaldı.”
AVRUPA ŞAMPİYONU TUĞBA
İşte bir kızımız Tuğba Danışmaz... Tarihte bir ilki başarıyor... Üç adım atlamada 14.09’la Talin’de Avrupa şampiyonu oluyor. Haberi Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintar bana şu mesajla veriyor:
“Gözyaşları içinde veriyorum bu haberi. Kızımız Tuğba Avrupa şampiyonu...”
Fatih öyle yazınca...
Benim gözlerim durur mu...
Helal olsun...
Paylaş