Paylaş
BİR mektup geldi Babalar Günü'nde. Taze bir baba olduğum için yollanmış bir mektup.
Aynen alıyorum:
‘‘Teke tek Fatih Amca, 18 Haziran babalar günü. Ben ve kardeşim babamı anlatıyorum sana.
Biz Tibet ve Simber Benan kardeşleriz. Şu anda ben 12, kardeşim 6 yaşında. 01.08.1997 yılında babamın trafik kazasında olay yerinde ölmesiyle babasız kaldık. Bir sabah evimiz tanımadığım insanlarla doldu. Herkes ağlıyordu. ‘Baban öldü' dediler. Ölüm nedir, kardeşim de ben de anlamadık. O günden sonra babam evimize hiç gelmedi. Bizleri sevdiğini hiç söylemedi. Bana oyuncak, kardeşime şeker almadı. Önceleri babama çok darıldım eve gelmiyor diye. Sonra büyüklerim neden gelmediğini anlattılar. İyi anlamadım ama sessizce kabul ettim. Ama uyuyamadım. Geceleri babam hep aklımda duruyordu. Okula şiş gözlerle gittim. Ben sadece 9 yaşındaydım. Şimdi ben ve kardeşim onu kalbimizde yaşatıyoruz. Bizi gökyüzünden seyrettiğini biliyoruz. Babam rüyamda gelip bizi seviyor, sonra uyuduğu yere geri dönüyormuş. Kardeşim Simber hep öyle söylüyor.
Sonra Fatih Amca ben ve kardeşim mahkemeyi öğrendik. Mahkemeyi beklerken kardeşim susuyor, tahta sıralarda uyuyor, karanlık koridorda korkarak beklemeyi öğrendik. Babam motosikleti ile o kişinin arabasına arkadan çarptığı için suçluymuş. O kişi, babam hayatta olmadığından, ben, kardeşim ve annemi mahkemeye verdi. Arabasına ve kendisine tazminat istiyor. Babamdan kalan evin satılmasını ve parasının ödenmesini istiyor. Mahkeme bitince herhalde evimiz satılacak.
Ben ve Simber, babalarını trafik kazalarında kaybeden bütün çocuklar, babasız babalar günümüz kutlu olsun.
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Fatih Amca ve bütün babalar, babalar gününüz kutlu olsun.
Kızı trafik kazasında ölen Boray Amca babalar günün kutlu olsun. Seninle beraber yürüyoruz.
Babacığım seni çok özledik. Resmini öpüyoruz. Senin de babalar günün kutlu olsun.
Not: Mektubumu babalar gününde yayınlar mısın Fatih Amca?’’
Bu not da benden: Bu yazıya iki başlık atmak lazımdı aslında. Bir de ‘‘Trafik kazaları olmasın, babalar çocuksuz kalmasın’’ diyerek. Bu yazı gaza basan ayakların altındaki gaz pedalını tutar inşallah.
Partili tanıtımcı tanıtırsa böyle olur herhalde!
HANNOVER Expo 2000 açıldı.. Gören gazeteci dostlarım, fuarın muhteşem olduğunu, dünya ülkelerinin teknolojinin de yardımıyla muhteşem bir şekilde kendilerini tanıttığını anlatıyorlar.
Fuarda Türkiye’nin de büyükçe bir pavyonu var.
Hem de hayli büyükçe. 2.5 dönümlük bir yer.
Diyeceksiniz ki ‘‘Yer büyük iyi tanıtılır’’.
İş öyle değil.
Doğrusu, ‘‘Yer büyük iyice rezil olunur’’.
Çünkü 15 milyon dolara, bir bankanın sponsorluğunda katıldığımız bu fuarda Türk pavyonu denilen yer rezalet bir durumda.
En azından fuarın açılış günü öyle.
Türkiye'nin tarihi dokusunu anlatan birkaç heykel ve rölyef taklidi dışında fuarda tam bir rezalet var.
Türk bayrağını sembolize eden ay yıldız buluşmasını anlatması planlanan lazer çalışmıyor.
Barcovizyon sistemi çalışmıyor.
Görüntülü tanıtım denebilecek tek şey birkaç adet 70 ekran TV.
Bir de Tarkan'ın ‘‘Şıkıdım’’ klibi.
Halk Sigorta'nın amblemi haline gelen heykel, Akdeniz Heykeli adı altında bir havuzda duruyor.
Gelişen Türkiye'yi görebilmeniz ve inceleyebilmeniz için koyulan bilgisayarlar, internet bağlantıları olmadığı için çalışmıyor.
İkram yeri olarak hazırlanan bölüm ise açılış gününde henüz kapalı.
15 milyon dolar.
2500 metrekare alan.
Ve hüsran.
Ayıptır, yazıktır, günahtır.
Partiye yakın birilerine iş verilecek diye, Türkiye'yi rezil etmeye kimin hakkı var?
Saf mısınız, tipiniz mi öyle?
GÜNDEM şimdi de Ağca. Bu ay negatife geçmesi beklenen enflasyonu, enflasyona göre ayarlanması gereken maaşları ve daha pek çok şeyi unuttuk.
Ağca ile yatıp Ağca ile kalkıyoruz.
Çıtır televizyon muhabirlerinde dehşetli bir heyecan.
Ağca'yı izlemek, takip etmek iyi de, 21 yıldır konuşmayan, bir sır vermeyen bu adam şimdi niye konuşsun ki?
Ayrıca da konuşsa ne olacak?
Dünyada bloklar yıkılmış, ne Sovyetler kalmış, ne Bulgaristan.
CIA bile değişmiş.
20 yıl önceyi aydınlatacakmışız.
Gidin be işinize.
Elimizin altındaki Susurluk soruşturmasına kuş kondurduk da, şimdi Ağca ile tepesine tüy dikeceğiz.
Güldürmeyin beni safoşlar!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Lehimize veya aleyhimize, bir futbol maçının sonucunun, dünyanın sonu olmadığını anladığımız zaman.
Paylaş