Paylaş
Aman Dışişleri'ni vermeyin
Ecevit'in hükümeti kurma çalışmaları son derece tehlikeli bir hal almaya başladı.
Çünkü kulislerde Çiller'i ikna edebilmek için bu hanımefendiye Dışişleri Bakanlığı'nın verileceği konuşuluyor.
Eyvah ki eyvah...
Çiller'in Dışişleri Bakanlığı'nı istemesinin nedenleri son derece somut ve önemli.
Hanımefendi, Dışişleri Bakanı'nın konutunu çok seviyor. Kapalı yüzme havuzlu, şık bir bina.
Bu yüzden de Çiller'in gözü Dışişleri Bakanlığı'nda.
Ancak hanımefendi, Dışişleri koltuğuna oturunca Türkiye açısından son derece tehlikeli oluyor.
Beş dakikada bir savaş tehlikesi yaşıyoruz.
Dışişleri birbirine giriyor. Tansu Hanım hiçbir şeyle ilgilenmiyor.
Uluslararası platformda dışlanmış olduğu için kimseyle görüşemiyor ve bakanlığın işleri tıkanıyor.
Sayın Ecevit'ten ricamız, Tansu Hanım'a ekonomi işlerini versin...
Orada zaten şerbetliyiz. Her şey nasıl olsa berbat.
Ama Dışişleri, hele hele bugünlerde durum son derece kritikken... Sakın ha!
Basın, Can'a çok iyi davrandı!
Sibel Can ve eşi Hakan Ural önceki gün bir basın toplantısı düzenlediler.
İfadelerine başvurulmak ve gerek görülürse haklarında dava açılmak üzere gözaltına alınıp serbest bırakılmalarının hemen ardından düzenledikleri bu toplantıda Hakan Ural basını suçladı, basına çattı.
Ve bana sorarsanız haddini aştı.
Çünkü ne Sibel Can'ın, ne de eşinin basını suçlamaya zerrece hakları yok.
Her şeyden önce basın, Can ve eşine son olayda bile gayet nazik, yumuşak davrandı. Olaya hiçbir şekilde magazin boyutunda yaklaşmadı, bu ikilinin özel hayatlarına ve ikili ilişkilerine girmedi. Olayı sadece çete, tehdit ve şantaj boyutlarıyla ele aldı. Can hakkındaki iddiaların doğruluk veya yanlışlığına değinmedi. Bu boyuta girmedi.
Bu yüzden de Sibel Can'ın basını suçlamaya zerre hakkı yok.
Ayrıca Sibel Can önceki gün suçladığı basınla, bundan bir ay önceki basın arasında nasıl bir fark gördü bunu da öğrenmek istiyorum.
Çünkü Sibel Can, basınla ilişkisi son derece üst düzey bir kişi.
Her hafta televolelerde yer aldı. Bırakın yer almayı, kocasıyla ve çocuklarıyla birlikte Bahama'ya tatile giderken yanında Televole muhabirini götürmekte hiçbir sakınca görmedi.
Attığı her adımı haber yaptırmak için uğraştı.
Hatta Hülya Avşar'ın doğumunun basına çokça yansımasına hafif bozularak, ‘‘Ben de bir çocuk daha yapacağım’’ demekten bile çekinmedi.
Bırakın bunları, geçen yıl kaldığı otelin balkonunda çekilen yarı çıplak fotoğrafları basına yansıdığı zaman bile buna pek bozulmadı.
Peki şimdi niye kızıyor?
Herhalde hedef saptırmak, kendisine karşı halkta beliren tepkiyi basına yönlendirmek istiyor.
Ancak halk yemiyor.
Dünkü Radyo D'de Şebnem Sungur, dinleyicilerine bu konuyla ilgili fikirlerini sordu. Pek çoğu ev hanımı olan dinleyicilerin tamamı, Can'ın basını suçlamakta haksız olduğunu, onun bugüne kadar kullandığı basından yakınmaya hakkı olmadığını söylediler.
Sibel Hanım basını suçlayacağına, kendi davranış biçimlerini gözden geçirse daha iyi edecek.
Devlet sanatçısı olabilirsiniz ama...
Cumhurbaşkanı Demirel'in yeni devlet sanatçılarını açıklmasının ardından bol bol gırgır başladı.
Kimi münafıklar ‘‘Sibel Can da listedeydi. Ancak son gelişmeler üzerine son anda listeden çıkarıldı’’ derken, Ankara'da yapılan en güzel espri, Atatürk'ün bir sözünün değiştirilmesiyle oluşturuldu:
‘‘Efendiler!.. Cumhurbaşkanı, bakan, politikacı ve hatta devlet sanatçısı bile olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız.’’
Bu arada kimi sanatçılar gazeteleri arayıp, ‘‘Hakkım yendi, ben de bu listede yer almalıydım’’ diyorlarmış.
Merak etmesinler, Demirel onları da yedek listeye almış.
Şu anki 72 kişilik listeden elenenler olursa, onlar bu listeye girecekler.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Hükümet pazarlığı, kurbanlık koyun pazarlığından daha düzeyli yürüdüğü zaman.
Paylaş