Teke Tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Rastlantı herhalde!

Birkaç haftadır yazdığım gümrük yazılarında sürekli olarak Mehmet Canpolat ismine rastlıyorsunuz.

Uzun yıllar, özellikle de şaibeli 1993-1997 yılları arasında İstanbul'da görev yapan Gümrük Muhafaza Müdürü Mehmet Canpolat şu sıralar Habur'da Gümrük Muhafaza Müdürü olarak görev yapıyor.

Mehmet Canpolat'la ilgili olarak malvarlığı araştırması yapan Gümrük Müfettişi Mehmet Önder de bu araştırmasının ardından Habur Gümrük Başmüdürlüğü'ne getirildi..

İstanbul'da 1996-97 yıllarında 10 görev yaparak pek çok yolsuzluğu ortaya çıkarıp rapor haline getiren Haydarpaşa Gümrük Muhafaza Müdürü, yani Canpolat'ın halefi Halil Güngör de şimdi Habur'da gümrük muhafaza müdürü.

İlginç bir rastlantı değil mi?

Gümrükten kaçırılan iplikler kimindi?

GÜMRÜKLERLE ilgili elimde o denli çok bilgi ve belge var ki, hangisini yazacağımı şaşırıyorum.

Her gün her gün gümrük yazmak istemiyorum açıkçası ama izninize sığınarak bugün yine gümrüklerden söz edeceğim..

Bugün yazacağım gümrük rezaleti, kayıp olduğunu yazdığım 153 konteynerden en azından birinin içinde ne olduğunu net bir biçimde ortaya koyacak.

Olay 1993 yılında geçiyor.

İstanbul Haydarpaşa Gümrüğü'ne indirilen 40'lık diye tabir edilen büyük bir konteyner, sahte evrakla gümrükten çekiliyor.

Konteyneri gümrükten çekenler, Türkiye'nin tanınmış firmalarından birine ait konşimentonun kopyasını kullanarak, mal sanki bu şirket adına çekiliyormuş gibi konteyneri gümrükten çıkarıyorlar. Malı kapıdan çıkaran memurun adı Hasan Karatepe.

Ancak gümrük müfettişleri şüphe üzerine araştırmaya başlıyorlar. Ve konteynerin izini sürerek, Gaziosmanpaşa'da bir depoda konteynerdeki malın yarısını yakalıyorlar.

Yakalanan mal viskos iplik. Ancak sadece yarısı yakalanabiliyor. Malın gerisi sırra kadem basıyor.

Malı yakalayan gümrük müfettişlerinin soruşturması, bu yolla ülkeye sokulan viskos iplik miktarının 20 konteyneri bulduğu sonucuna ulaşıyor. Yani trilyonlarla ölçülebilecek bir kaçakçılık olayı.

Bu olayla ilgili olarak o dönemde dikkat çekilen kişi Nesim Malki.

Bu işin finansmanının Nesim Malki tarafından yapıldığı öne sürülüyor.

Ve malın Bursa'ya yollandığı tespit ediliyor.

Yani Erol Evcil'in bölgesine.

Sürülen iz sonunda Malki'ye ve Evcil'e ulaşılamıyor. Ancak işin iz bırakmamak için eski MHP'li bir işadamına yaptırıldığı ortaya çıkıyor. Peki müfettişlerin ortaya çıkardığı bu olayla ilgili ne yapılıyor dersiniz?

Hiiiiç!

Konteyneri gümrükten çıkaran Hasan Karatepe hakkında laf olsun diye bir idari soruşturma yapılıp olay kapatılıyor.

Ve ne dönemin Haydarpaşa Gümrük Muhafaza Müdürü Mehmet Canpolat, ne müdür muavini Enver Avcı, ne de kısım amiri Hicabi Saraçoğlu soruşturmaya dahil edilmiyor.

Olay kapatılıyor. Ancak takip eden yıllarda Enver Acı Mersin Gümrük Muhafaza Müdürlüğü'ne, Mehmet Canpolat Habur Gümrük Muhafaza Müdürlüğü'ne getiriliyorlar.

Dönemin kısım amiri Hicabi Saraçoğlu ise daha sonra başka bir nedenle meslekten men ediliyor. İlk yazımda da dediğim gibi. Memlekette çete olacak da, bunların gümrük ayağı olmayacak. Gülerler adama.

Yalancı, yalancı sana kimse inanmaz!

AMERİKA Birleşik Devletleri Başkanı Clinton'ın görevden alınması tartışılıyor biliyorsunuz.

Başkan'ın görevden alınmak istemesinin nedeni Monica ile ilişkiye girmesi değil. Başkan bu nedenle görevden alınamıyor. Başkan'ın görevden alınma talebine gerekçe olarak, Amerikan halkına yalan söylemesi, yani ‘‘Monica ile cinsel ilişkiye girmedim’’ demesi gösteriliyor..

Çünkü Amerikan yasaları Başkan'ın yalan söylemesini yasaklıyor.

Peki Mesut Yılmaz ne olacak?

O da Türk halkının gözünün içine baka baka yalan söylemedi mi?

Başbakanlık Konutu'nda yaptığı toplantıda 19 gazetecinin gözünün içine baka baka ‘‘Ben Erol Evcil'i hayatımda sadece iki kez gördüm’’ dedi ve nerelerde gördüğünü söyledi.

Oysa şimdi ortaya çıkıyor ki, Başbakan, Erol Evcil'i iki kez değil, daha fazla görmüş. En az bir kez daha fazla. Üstelik görmekle yetinmemiş, Paris'te otel odasında ağırlamış hatta beraber kahvaltı etmişler.

Yani görmenin, tanışmanın ötesinde bir samimiyet söz konusu.

Ertuğrul Özkök ve Derya Sazak Paris'te Başbakan'ın odasına girdiklerinde Başbakan'la kahvaltı masasında Erol Evcil oturuyormuş.

Yani çok net ortada ki, Başbakan yalancı.

Üstelik de onun yalancılığı, Clinton'ınki gibi halkı çok da ilgilendirmeyen bir seks ilişkisi konusunda değil, ciddi bir çete ilişkisi konusunda. Ben kendi payıma Mesut Yılmaz'ın bundan böyle söyleyeceği hiçbir şeye inanmıyorum.

Çünkü kendisini Evcil'le birlikte gören ve hatta Evcil'e kendisinin tanıştırdığı Ertuğrul Özkök'ün gözünün içine baka baka yalan söyleyen bir adam, her şeyi yapar.

Tabii bir de merakım var!

Acaba herhangi bir savcı Erol Evcil'le ilişkisi konusunda Başbakan'ı sorguya çekebilecek mi?

NE ZAMAN

ADAM OLURUZ

Türk başbakanlarının yalan söylemesi de anayasal suç olduğu zaman.



Yazarın Tüm Yazıları