Ancak bu politika çok da inandırıcı değildi. Aralık ayı içinde yapılan
Erdoğan-Bush görüşmesinde
‘‘yüklü’’ sözler verildiği ancak bunların
‘‘resmi politika’’ haline getirilmesinde sıkıntılar yaşandığı iddiaları ortalıkta dolaşıyordu. Bunun dışında bir de
‘‘parti içi’’ durum vardı. AKP'nin temel direğini oluşturan
‘‘Milli Görüşçüler’’, hem Müslüman bir ülkeyle savaşa, hem de
‘‘ümmet’’in saygıdeğer toplumu Arap ülkelerinden biriyle çatışmaya sıcak bakmıyorlardı.
Öyle ki, AKP kurucuları arasında
‘‘canlı kalkan’’ olmak için Bağdat'a gideceğini açıklayanlar bile oldu. Ancak
‘‘sıfır günü’’ geldi çattı. Aslında çok öncesinde verilen ama içerde ortamı oluşturulmaya çalışılan
‘‘ABD'ye destek’’ kararı Meclis'ten çıkarılmaya çalışılacak.
İktidar, muhalefet lideri
Baykal'ı ikna etmek için görüşüyor.
Baykal sorun değil. Gerektiği ya da yeteri kadar destek verecektir. Ama ya AKP grubu? Düne kadar en ateşli
‘‘savaş karşıtı’’ görüntüsü çizen AKP grubu ne yapacak?
Söylenen sözler henüz unutulmadı. Yazılanların mürekkebi bile kurumadı. Ama
‘‘gün’’ geldi çattı.
Bu arada
Tayyip Erdoğan da, partisi üzerinde
Saddam'ın Irak'taki otoritesini aratmayacak bir otorite kurmasını sağlayan tüzük değişikliğini yaptırdı. Yani Genel Başkan'ın hoşuna gitmeyecek bir tavır içinde olanın siyasi hayatını bitirmek artık
Erdoğan'ın iki dudağı arasında.
‘‘Demokrat’’ AKP'lilerden bir iki çatlak ses çıktı ama Genel Başkan
Erdoğan'ın bu gücü elde etmesiyle ilgili olarak güçlü bir muhalefet yapılmadı. Şimdi
Erdoğan elinde bu güçle başbakanı için
‘‘savaş yetkisi’’ isteyecek. Bakalım
‘‘Savaş karşıtı, pro-İslam, pan-Arap’’ AKP'liler ne diyecekler.
Doğrusu merak ediyorum.
Hem içinde olacağız hem dışında
ABD Türkiye'nin verdiği destekten memnun değil. Değil 40-50 bin askerin, Amerikan ordusunun hepsinin Türkiye'ye gelmesine onay verilse, Kuzey Irak
‘‘bütünüyle’’ ABD kontrolüne bırakılsa bile Pentagon Türkiye'den rahatsız. Bu rahatsızlığını da açık açık dile getiriyor. Çünkü Türkiye, ne yazık ki bu meseleyi
‘‘usta bir siyasetçi’’ gibi değil,
‘‘kurnaz bir taşralı’’ gibi ele aldı. Türkiye bu konuda ilk günlerde yaptığı hataları sonradan düzeltti ve hale yola soktu ama
‘‘tutarsızlık’’ lekesini silemedi. Elbette ABD Türkiye'nin Irak'a yapılacak bir harekáta, komşusuna açılacak bir savaşa kayıtsız şartsız destek vermesini beklemiyordu. Elbette bazı konuşmalar, bazı pazarlıklar olacaktı. Türkiye
Özal döneminde düştüğü hatalara bir kez daha düşmeyecekti ama pazarlıkta bile
‘‘tutarlı’’ olmak esastı. Türkiye bunu beceremedi. Şimdi AKP lideri
‘‘Harekátın başında denklemin dışında kalınırsa, harekátın sonunda karar mekanizmasında yer alınmayabilir’’ diyor. Amerikalılar da ona
‘‘Good morning after supper’’, yani öğleden sonra günaydın diyorlar. Türkiye çok acemice başlattığı bir
‘‘pazarlık’’ sürecinde,
Tayyip Erdoğan'ın söylediği noktadan çok uzakta, en vahim yerde. Yani hem
‘‘İstese de istemese de’’ içinde olacak, hem de
‘‘karar mekanizmasının’’ dışında. En azından şimdilik görüntü bu.
Düzeltebilirlerse ne ala.
Arazideki ilk sporcu Porsche değil
ZAMAN zaman otomobillerle ilgili yazmayı seviyorum galiba. Geçenlerde
‘‘bizim sosyete’’nin
‘‘dandik’’ Hummer'larını yazdım. Satışlara etkisi oldu mu bilmiyorum ama en azından bazılarının havasını biraz söndürdük. Bugün de
‘‘otomobil yazarı’’ geçinen ama bu konuda pek de bilgili olmayan dostlarımızın bir hatalarını yüzlerine vuralım. Okuyorsunuzdur, bütün
‘‘otomobil sayfaları’’na konu oldu, ünlü spor otomobil üreticisi Porsche bir arazi aracı çıkarıyor. Adı Cayenne. Bir atmosferik, bir de turbo motorlusu var.Bu otomobil otomobil sayfalarında ve hatta otomobil dergilerinde bir spor otomobil üreticisinin yaptığı ilk arazi aracı olarak tanıtılıyor. Oysa işin aslı böyle değil. Ama bizim
‘‘otomobil bilmez’’ otomobil yazarları öyle zannediyor. Bir arazi otomobili üreten ilk spor otomobil üreticisi Porsche değil. Bu işi ilk beceren ilk sporcu efsanevi İtalyanlardan, Lamborghini. Lamborghini 1977 yılında Amerikan ordusunun bir ihalesine katılmak için
‘‘Cheetah’’ yani
‘‘Çita’’ adını verdiği bir 4x4 araç üretti. Aracın şasi ve karoseri Lamborghini, motoru ise Chrysler'di. Ancak Amerikan ordusu bu aracı almadığı gibi, tek prototipi de tahrip etti. Lamborghini, Amerikalıların beğenmediği bu otomobilden
‘‘kötü’’ Chrysler motoru attı ve yerine daha sonra Countach modelinde de kullanacağı 420 beygirlik bir V 12 yerleştirdi, şasi ve karoserde de bazı iyileştirmeler yaparak LM adıyla piyasaya sürdü. Ve yıllar içinde geliştirip değiştirerek 80'li yılların ortasına kadar üretti. Fakat bu otomobilden o kadar az sayıda yapıldı ki, kimse hatırlamıyor bile. Ama yine de
‘‘araziye çıkan ilk spor otomobil üreticisi’’ olma sıfatını da ortadan kaldırmıyor. En azından benim gibi
‘‘bilenler’’ için.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Devleti temsil eden kişi ve kurumlara olan sevgi ve saygımız, kişisel menfaatlerimizle orantılı olmadığı zaman.