Fatih Altaylı: Öğretmene toz değmemeli

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

BUGÜN bize öğretenlerin, bizi eğitenlerin günü. Bugün yaş ağacı eğenlerin, ona şekil verenlerin günü.

İçimizdeki her urlunun da, her ursuzun da bir öğretmeni, bir eğiteni var.

Hepimizi önce ailemiz, sonra öğretmenlerimiz şekillendiriyor.

Türkiye bugün bir karanlık dehlizden çıkmanın yollarını arıyorsa, bu yolun önündeki engelleri kaldırabilecek olanlar, sadece ve sadece öğretmenler.

Ahlaklı, doğru, güvenilir, vatansever, onurlu, dürüst, vergisini ödeyen, yasalara uyan, milletine bağlı, insana ve hakkına saygılı, hak veren, hak arayan insanları ancak ve ancak öğretmenler yetiştirebilir.

Öğretmene tozun katresi değip kirletse, toplum fosseptiğe döner.

Her şeyin başı onlar.

Onların önünde saygı ile eğilmekten başka şeyler yapmak lazım.

Bizi yetiştirenler, Yurdanur öğretmenler, Bedrettin öğretmenler, Şükrü Sarı'lar, Mösyö Corbras'lar ve daha onlarcası bize bu yukarda saydığım değerleri öğretmek için çabaladılar.

Benim sınıflarımdan henüz hırsız ve ursuz çıkmadı.

Bu nedenle ben öğretmenlere çok ama çok inanıyorum.

Gelecek onların ellerinde.

Onların eli öpülesi oldukça, bu ülkenin geleceği güzel olur!

İhzaren celp ne zaman tutuklama oldu?

DÜN gazeteler 40 işadamı için ‘‘yakalama emri’’ çıkarıldığını yazıyorlardı.

Başlıklara bakarsanız, sanki adamlar kaçak, yeraltına inmişler de bulunamıyorlar.

Oysa hepsi evlerinde, işlerinde ve hatta içlerinden biri ‘‘arandığı’’ sırada, arayan mahkemenin bir başka odasında ifade veriyor.

Peki başlıklar niye bu kadar sert?

Çünkü mahkeme bu adamların ifadesine başvurmak istemiş ve ‘‘ihzar’’ çıkarmış.

Yani ifade vermeye davet etmiş.

Büyük bir ihtimalle davet ellerine ulaşmamış ve gelmemişler.

Bu durumda rutin bir işlem yapılmış ve mahkeme bu kez ‘‘ihzaren celp’’ kararı almış.

Yani polisi uyarmış ve demiş ki, gelmiyorlar gidip gelmelerini sağlayın.

Bu mahkeme ile işi olan bizim gazeteci taifesinin çok alışık olduğu bir durum.

Ben de mahkeme mahkeme dolaştığım için bazen birini unutup, benzer şekilde çağrılıyorum.

Burada bir vahamet yok.

Ancak söz konusu olan işadamları olunca olay birden vahim bir boyuta taşınıyor ve ‘‘yakalama emri’’ oluyor.

Durduk yerde insanlar karalanıyor, eşlerinin, dostlarının, yanlarında çalışanların gözünde ‘‘suçlu olduğu için hapse atılmak üzere aranan adam’’ haline geliyorlar.

Oysa ifadeleri alınacak ve evlerine dönecekler.

Pek çoğu sanık değil, tanık.

Zaten haberlerde de ‘‘İfade verecekler’’ deniyor.

İfade vermek için ille sanık olmak gerekmediği gibi, sanık olmak, suçlu olmak anlamına da gelmiyor.

Bu konuda başta savcıların, sonra emniyet güçlerinin ve hepsinden öte biz gazetecilerin çok dikkatli davranması gerekiyor.

Haysiyet cellatlığı yapmakla, doğru ve ‘‘harbi’’ habercilik yapmak arasında çok fark var.

Ben de tam bunu kastetmiştim!

ANTALYA Barosu Başkanlığı'ndan bir mektup geldi.

17 Kasım günü yazdığım, ‘‘Senin pisliğin, benim pisliğim’’ başlıklı yazımla ilgili bir mektup.

Yazıda ben her mesleğin kendi içindeki pislikleri temizlemesi gerekirken, başta odalar olmak üzere meslek kuruluşlarının pisliklerini örtmeye çalıştıklarını, bir tek basının kendi pisliklerini ortaya çıkardığı için kirli meslek gibi görüldüğünü yazmıştım.

Barodan gelen mektup, haklılığımı ortaya koyan bir vesika oldu. Bakın ne diyor:

‘‘Yazınızın genel kapsamı ve sonucu itibarıyla her mesleğin içindeki pisliklerin temizlenmesi konusunu işliyor olmanız son derece memnuniyet vericidir. Ancak avukatlarla ilgili bölüm bizi son derece üzmüştür...’’

Yazının gerisini okumayacaktım.

Sonra şeytana uydum okudum.

Tipik bir savunma.

Avukatları savunuyor.

Sorgulamıyor, araştırmıyor, sadece savunuyor.

Ve bir yerinde diyor ki. ‘‘Resmi araştırmamıza göre avukatlar arasında görevini kötüye kullanma oranı on binde üç buçuktur.’’

Fena bir oran değil.

TÜrkiye'de toplam hükümlü sayısı da Türkiye'nin binde biri.

Ama rahatsız eden, bir o kadar da cezasız kalan suçlu.

Kirlenmeye yeten de o zaten.

Türkiye'de kirlilik var demek Türk halkını kirli yapmaz.

Kirli avukatlar var demek de, avukatları kirli yapmaz.

Kirleten, soruşturmamaktır.

Pisliği ayıklamazsan, yayılır.

Avukat da olsan, doktor da olsan, gazeteci de olsan.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

El gözündeki merteği çıkarmadan önce, kendi gözümüzdeki çöpü gördüğümüz zaman.

Yazarın Tüm Yazıları