TCK’nın AKP tarafından komisyona geri çekildiği, zinayla ilgili düzenlemenin gündemde olduğu ve bu nedenle AB ile ilişkilerin ‘kopma’ noktasına gelindiği günlerde Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’e yönelik bir yazı kaleme aldım.
Sezer’in kritik dönemlerde ortaya çıkmayıp tam aksine Köşk’ün duvarları arkasına kapanmasından, Türkiye’nin önemli virajlarındaki sıkıntılara müdahil olmamasından yakındım.
Gerçekten de, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı tüm önemli krizlerde Cumhurbaşkanı ortada yoktu.
Son gelişmelerde de ortaya çıkmayınca ben de kendisini eleştirdim.
O kritik günlerde ortaya çıkmayan Ahmet Necdet Sezer, dün Meclis’in açılışında kürsüdeydi.
Sezer TBMM’yi açarken yaptığı konuşmada, ‘Türkiye’nin AB üyeliği konusunda, AB üyesi ülkelerin içtenliklerini sınamamız gerekirken, kendi yanlışlarımızı düzeltmek için zaman kaybedip bedeller ödememeli, Türkiye’nin AB’nin dışında tutulmasını isteyenlerin de ellerini güçlendirmemeliyiz’ diyerek ‘çok önemli’ bir mesaj verdi.
AB ile ilişkiler bozulmanın arifesindeyken ortalarda görünmeyen Cumhurbaşkanı, ilişkiler sütliman olduktan sonra kürsüye çıkmış ve bunları söylüyordu.
Güldüm.
İngilizler böyle durumlar için güzel bir söz söylerler: ‘Good morning after supper.’
Türkçesi ‘Öğleden sonra günaydın’.
Lara Projesi’ne sahip çıkılmalı
ANTALYA Lara Plajı’nda yaklaşık 20 bin yatak kapasiteli yepyeni dev oteller yükselirken, bu otelleri kente ve havalimanına bağlayacak yoldan eser yoktu.
Bu konuda birkaç yazı yazdım.
Başbakan Erdoğan’la yaptığımız bir görüşmede, kendisine buradaki durumu aktardım ve bu konunun önemli olduğu belirttim.
Hayatımda gördüğüm en komplekssiz Başbakan olan Erdoğan, bu konuşmamızın hemen ardından konuyu inceletti ve yolun yapılması için ilk etapta 8 trilyon ödenek yolladı. Ardından otellerin de katkısıyla yol tamamlandı.
Şu anda bölgedeki 20 bin yatağı kente ve havalimanına bağlayan süper bir yol ortaya çıkmış durumda. Yakında ‘resmen’ açılacak.
Bu kadarla da bitmedi; Erdoğan Antalya-Kemer yolunu da bölgenin potansiyeline yakışır bir hale getirmek için müthiş bir yatırıma destek oluyor.
Bu arada Antalya ile ilgili bir başka müthiş projeye Turizm Bakanı Erkan Mumcu ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel imza atıyorlar.
Antalya’nın son elde kalan bakir bölgesi, çarpık yapılaşmadan ve betonlaşmadan kurtarılıyor.
Lara Plajı’nın arkasında kalan dev bir alan ‘turizm bölgesi’ olarak ayrıldı. Burada turizme destek verecek ve turistlerin hem kentle kaynaşmasını, hem de daha fazla döviz bırakmasını sağlayacak bir proje hazırlanıyor.
Böylelikle, önde oteller, arkada turistik rekreasyon alanlarıyla süper bir görüntü ortaya çıkacak. Lara bölgesi de Falezler’in üzerini kaplayan beton yığınlarından kurtulacak.
Fakat hem Bakan Mumcu, hem de Menderes Türel bu projeden dolayı eleştiriliyorlar.
Çünkü bu proje bazılarının rantını engelleyecek.
Buradaki projeler hazırlanacak ve ‘şeffaf biçimde’ ihaleye çıkarılacak. Tabii bu durum, bölgeden rant elde etmek isteyen çevrelerin işine gelmiyor.
Bu yüzden hem bakan, hem de belediye başkanına yoğun saldırılar var. Bence bu saldırılara kulak tıkamak gerek. Çünkü atılacak bir geri adım, Antalya’nın son kalan güzelliklerinin de yitirilmesi anlamına gelecek.
Bakanı bilmem ama ben yedirmem
DÜN aflatoksinli olduğu için AB ülkeleri tarafından kabul edilmeyen antepfıstıklarının bakanlık izniyle iç piyasaya verilmek istendiğini yazdım.
Sabah erken saatlerde ilgili firmanın sahipleri aramışlar, ‘Biz Fatih’in çocukluk arkadaşıyız’ demişler. Doğru, firma çocukluk arkadaşlarıma ait; ama benim çocukluktan bu yana arkadaşım olmaları, Türk halkına ‘aflatoksinli’ ürün yedirmeleri için geçerli bir sebep değil.
Bırakın arkadaşı, babam, kardeşim olsalar fark etmez.
Onların savunması da şu: ‘Kabul edilebilir aflatoksin değerleri Türkiye’de farklı, AB ülkelerinde farklı. Bizim iç piyasaya vermek istediğimiz mallar Türkiye’deki sınırların altında.’
Vahamete bakar mısınız!
Avrupalının canı bizimkinden değerli. Üstelik de devletin ilgili kuramlarının aldığı kararla.
Bu arada bakanlıktan en küçük bir bilgi gelmeyince ben ilgili yerleri aradım. Verilen bilgiler ‘felaket’.
Bakan Güçlü, ‘Bize yapılmış resmi bir başvuru yok’ diyor; ama benim elimde İstanbul İl Müdürlüğü’ne yapılmış resmi başvurunun fotokopisi var.
Bakan bize, yapılmış resmi başvuru yok diyor; ama ‘başvurusu yapılmamış’ fıstıklar için iki farklı tahlil raporu olduğunu kabul ediyor ve her ikisinde de sonucun farklı çıktığını söylüyor. Peki başvuru yoksa, bu raporlar ‘duvara asılmak için’ mi istendi?
Bakanın içimi rahatlatan tek cümlesi ise şu: ‘Almanların yemediğini Türklere yedirmeyiz.’
İyi de bu lafla olmaz.
O zaman yönetmeliklerdeki değerleri de AB’ye uydurun. Çünkü konu bana intikal etmeseydi, büyük ihtimalle Almanların yemediğini Türkler yiyecekti.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İnsan hayatına ve sağlığına verdiğimiz değerde de Avrupa Birliği standartlarını yakaladığımız zaman.