Demokratik Türkiye'yi kim kanıtlamak ister!

HADİ şimdi gidin istediğiniz kadar Türkiye'nin ‘‘parlamento tarafından yönetilen’’, ‘‘demokratik’’ bir ülke olduğunu anlatın. Hadi hadi, kolaysa anlatın.

16 Ocak'ta ABD Başkanı Bush ile görüşecek olan Başbakan Bülent Ecevit kolaysa Bush'a, ‘‘Vallahi bu bizim hükümetin parlamentoya danışarak aldığı karardır’’ desin.

Ve büyük bir saflık içinde ABD Başkanı Bush'un ve Batılı dostlarımızın buna inanmasını bekleyelim.

Söz ettiğim konu Hürriyet'in dünkü manşeti.

Kıvrıkoğlu'nun dün gazete manşetlerine yansıyan sözleri, her türlü yanlış anlamaya ve Türkiye'yi kimin yönettiği konusunda kafaları karıştırmaya gayet müsait.

Kıvrıkoğlu net ve açık bir biçimde ABD'nin Irak'a yapması bir muhtemel müdahaleye karşı tavır alıyor. Bu konu üzerine siyasi mülahazalarda bulunuyor. Çeşitli yorumlar yapıyor, hatta daha da ileri giderek İsrail'in egemenlik durumunun bile tartışmalı olduğunu ima edecek sözler kullanacak kadar açılıyor.

Diyeceksiniz ki: ‘‘Koskoca Genelkurmay Başkanı bu konuda fikir yürütemez mi?’’

Yürütür elbet. Hatta yürütmeli, değerlendirmeler yapmalı. Ama bunu ‘‘basına beyanat’’ şeklinde değil, hükümetin kendisine sorması durumunda, hatta sormaması durumunda bile hükümete bilgi notu olarak yapmalı. Ama sureti katiyede, ortaya çıkıp sanki karar verme noktasındaymış gibi yapmamalı.

Genelkurmay'ın bu konudaki görüşü ille de kamuoyu tarafından duyulmalı ise bu konuda açıklamayı yapan Başbakan ‘‘Genelkurmayımız da bizim bu görüşümüzü paylaşıyor’’ veya ‘‘Paylaşmıyor’’ demeli.

Bu konuyu dün Hürriyet'te de tartıştık. Kimileri dedi ki: ‘‘Kıvrıkoğlu'nun sözleri biz haberi büyüttük diye çok önem kazandı. Genelkurmay Başkanı'nın sözlerinde bir şey yok.’’

Benim de aralarında bulunduğum bir grup ise, ‘‘Genelkurmay Başkanı böyle bir söz söylerse bunu büyütmek gazetecilik gereğidir’’ dedik.

Gazeteciler Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'na bu konuda soru sormuş olabilirler.Kıvrıkoğlu'na düşen, ‘‘Bu konu ile ilgili hükümetin alacağı karara saygılıyız. Konuyla ilgili fikrimizi kendilerine ilettik’’ demektir. Bunun bir adım ötesine çıkıldığı anda Türkiye'de kararları veren Genelkurmay, uygulamaya çalışan ise parlamento olur.

Daha da kötüsü öyle olmadığı halde, öyle görünür.

Bu görüntüden memnun olan var ise, o yolda devam!

Güneş açsın, yamanacak!

İSTANBUL'un yollarının tarladan beter olduğunu yazınca pek çok arayan oldu. Anladığım kadarıyla belediyeler 4x4 araç üretenlerle değil, lastik ve jant satıcılarıyla ortak hareket ediyorlar.

Çünkü pek çok okurumun ve dostumun lastiği ve jantı elinde kalmış.

Kanal D Genel Müdürü Murat Saygı ‘‘Suyun altı kuyu gibiymiş. Görmedik, bir girdik ne lastik kaldı ne jant. O yağmurda bir de lastik değiştirdik’’ dedi.

Bunların üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanı Mehmet Ali Bulut aradı.

‘‘Elinize sağlık. 1 aydır belediyede herkese bunu anlatıyordum’’ dedi.

O da bir lastiğini eline alanlardan. Otomobillerin yıpranması ayrı, doğrudan lastikçiye giden para bile büyük. Bulut, müjdeyi verdi.

‘‘Başkanımız Gürtuna selam söyledi. Kendisi de arayacak ama talimat verildi. Yağmur durduğu anda bütün delikler yamanacak. İyi bir şekilde yamanacak. İlk fırsatta da, yenileme yapacağız’’ dedi. Önümüzdeki hafta belediyelerde yapılacak koordinasyon toplantısının ilk gündem maddesi de yollar olacakmış.

Hadi bakalım, bekliyoruz.

İlk güneşli günde denetime çıkacağım.

Yollar yamanıyor mu diye.

Makam inanılırlığı sarsılmamalı

GENELKURMAY başkanlarının bazı konuları çok da ortalıkta konuşmamaları kendileri açısından da iyi olur diye düşünüyorum.

Öyle ya, Kıvrıkoğlu Irak'la ilgili düşüncesini açıkladı.

Şimdi siyasi otoriteden bunun tam tersi bir karar çıkarsa, Genelkurmay Başkanlığı karizması ne olacak?

Hatırlıyorum da, Afganistan harekátı öncesi Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ‘‘ABD Afganistan'da batağa saplanır. Savaş 30 yıl sürer’’ demişti. 2 ay sürmedi. Ortada bir şaşırtma taktiği yoksa, ciddi bir yanılgı var demektir.

Böyle yanılgılara düşmemenin yolu ise gereksiz konuşmamaktır.

Hafif öyle olunmaz böyle olunur

BAĞ-Kur emeklileri perişan.

Çünkü Bağ-Kur emeklilerinin reçeteleri eczaneler tarafından kabul edilmiyor.

Çünkü eczaneler Bağ-Kur'dan para alamıyorlar.

Eczacıların devletin sosyal güvenlik sistemini sübvanse etmek gibi bir yükümlülüğü olmadığından haklılar.

Bağ-Kur ise paraları toplar, gecikme faizi uygularken şahin, iş para ödemeye gelince tavşan.

Kaçıyor ki, koydunsa bul.

Yaşar Okuyan ise göbeğini sallayarak ‘‘hafif’’ olmadığını kanıtlamaya çalışıyor.

Bence hafiflik Refik Baydur'un iddia ettiği gibi iş güvencesi yasa tasarısı hazırlamak değildir.

Ama emeklisinin ilaç parasına tenezzül etmek hafiflikten de öte bir durumdur.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yaşa hürmetle, başa hürmet birbirine karıştırılmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları