Paylaş
Af çıktı. Dünyanın en anlamsız affı bu olsa gerek.
Hukuk nosyonundan bu kadar uzak bir af olamaz.
Mesela kimi suçların basın yoluyla işlenmesi suçu artırır. Bu kez öyle değil.
Sokakta konuşup suç işlediyseniz, af yok. Aynı konuşmayı gazeteye yazdıysanız af var.
Olacak iş mi?
Affın ne yanlış bir mantık üzerine bina edildiğinin göstergesi.
Affın babası Ecevit diyor ki: ‘‘Affın bazı bölümlerini ben bile içime sindiremedim.’’
Karşımızdaki koca başbakan olmasa, ‘‘İyi halt ettin’’ diyeceğiz.
Ecevit'in kastettiği bölüm çetecilerle ilgili olanı.
Babası bile sindiremiyor affı. Biz nasıl sindirelim acep!
Üstelik aftan daha kötü olanı, bu kadar tartışılan, bu kadar toplumda infial yaratan bir yasanın millet deprem felaketiyle uğraşırken Meclis'ten geçirilmiş olması.
Hükümetin deprem felaketine uğrayanlara neden yardım edemediği de böylece ortaya çıkıyor.
Bir misal vermek gerekirse, yolda gördüğü baygın kadına yardım etmektense tecavüz eden sapıktan farklı değil hükümetin yaptığı.
Milletin zor durumda, karşı koyamayacak halde olmasından faydalanma.
Ahlaki bir zaaf.
Yazık olmuş bu ülkeye sevgili okurlar. Umut diye iktidara gelenlerin hali ortada.
Muhalefette olanlar bunlardan beter. Al bunların birini, vur öbürüne.
Ortalığa pislik çıksın, rezillik çıksın. Ne mi yapacağız?
Söylemem suç olur. Üstelik affa da sokmazlar.
Sermayenin emrindeki tosun faizcileri sormama kızmış
DEPREMİ takip eden dördüncü gün, bu köşede depremin Türkiye'ye faturasının ne olabileceğini yazdım.
İşkembeyi kübradan değil elbet.
Üç bakan, işadamları ve işveren örgütlerinin yöneticileriyle konuştum.
Onların verdikleri rakamları topladım.
Ortaya çıkan rakamı da yazdım.
Kimlerle konuştuğumu ve verdikleri rakamları da ekleyerek.
Sağolsun bizim ekonomi müdürü Vahap Munyar, zararın ne olduğu konusunda bir sayfa hazırlarken benim verdiğim rakamı da Fatih Altaylı'nın tahmini diye listeye koymuş.
Tahmin benim değil aslında. Ama benim kaleme aldığım doğru.
Zarar konusunda bu araştırmayı yapmam birini rahatsız etmiş.
Adı Deniz Gökçe.
Ekonomiden anlamadığımı yazıyor ve bir araba hakaret.
Ben de Deniz'i tanırım.
İyi bir tosundur.
Cumhuriyet Gazetesi'nde yanımıza gelmişti.
Basketboldan anlar diyorlardı. Basketbol yazmaya çalışırdı.
Sonra ortaya çıktı ki, kavgadan anlarmış.
Şöhret olabilmek için o dönemin en önemli spor yazarı olan Hıncal Uluç'a çatmaya başladı.
Sonra herkese. Spor yazarlığında pek ciddiye alınmadı.
Baktı ki böyle olmayacak, banka patronlarının yanında gezmeye başladı.
Bir yandan banka patronlarına hizmet verirken, bir yandan da gazetelerde ekonomi yazarı oldu.
Ancak yazıları pek güven verici bulunmuyordu. Çünkü asıl parayı gazetecilikten değil, banka patronlarından alıyordu. Zaten kendisi de gazeteci değil, bankacı olduğunu kabul ediyordu.
Gazeteden gazeteye, banka patronlarının emriyle gezdi.
Gezsin, oradan para kazanıyor.
Fakat benim zarar ziyandan söz etmeme niye kızmış anlamadım?
Doğru, ekonomist değilim.
Hele onun anladığı ekonomiden hiç anlamam.
Fakat gazeteci olduğum için sorup öğrenmeyi bilirim.
Yazdığım zarar tahmini, sorarak öğrendiğimdir.
Fakat galiba Deniz Gökçe'yi asıl kızdıran benim tahminde bulunmam değil.
O benim ‘‘Depremin ertesi günü faizleri yükselten şerefsiz kim?’’ soruma bozulmuş. Kusura bakma Tosun Hoca. Bu kadar kızacağını bilseydim, faizleri kimin yükselttiğini sormazdım.
Anlaşılan oradaki şerefsiz sıfatı canını acıttı.
TÜPRAŞ'tan milletvekillerine kampanya
TÜPRAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Hüsamettin Danış, sadece bana karşı organize olmuyormuş anlaşılan.
Danış'ın hedefleri arasında iki de milletvekili var.
ANAP'ın adamı olan bu zat, şimdi kafayı iki ANAP'lı milletvekiline de takmış.
Batman Milletvekili Ataullah Hamidi ve Siirt Milletvekili Nizamettin Sevgili ile ilgili olarak da bir faks zinciri başlatmış.
Aynen bana yaptığı gibi, bu iki milletvekilini de ANAP Genel Başkanlığı'na fakslarla şikáyet ettiriyor.
Kendi kaleme aldığı faksları çalışanlara zorla imzalatarak ANAP'a fakslatıyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Umutlarımız kırılmadığı zaman.
Paylaş