BAŞBAKAN Erdoğan da çevrenin dolduruşuyla olsa gerek basına yükleniyor.
Oysa ilk andaki haber telaşı kaynaklı bazı sorumsuzluklar dışında özellikle perşembe günü yapılan bombalı saldırılarda basın müthiş bir iş yaptı.
İstanbul'u yönetenlerin İstanbul'da bomba patladığından haberi yokken, patlamadan birkaç dakika sonra Kanal D patlamanın yerini duyurdu.
Ondan birkaç dakika sonra Show TV, olayın vahametini İstanbul'u ve Türkiye'yi yönetenlere gösterdi.
Suçlanan basın olmasaydı, Başbakan Erdoğan o saatte bulunduğu evinden o kadar çabuk çıkıp, kriz toplantısını o denli erken başlatamazdı.
Suçlanan basın, devletin algılama hızını büyük ölçüde erkene çekti.
Cumartesi günü de Basın Konseyi'nin öncülüğünde medyanın önde gelen kuruluşlarının üst düzey yöneticileri bir araya gelerek teröre karşı mesleki olarak nasıl tavır alınacağını tartıştılar.
Orada kurulan komisyon, devleti yönetenlerin tatil yaptığı bayram günlerinde bile toplanarak bir mesleki yaklaşım kodu belirleyecek.
İddia ediyorum ki, terörle mücadele konusunda dünyanın hiçbir yerinde Türk basını kadar duyarlı bir grup göremezsiniz.
Basını suçlayanların önce kendi takkelerini önlerine koymaları gerekir.
Bilgiyi polis sızdırdı basın değil
İSTANBUL'un ‘‘başarısız’’ Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Türkiye'deki genel geçer kurala uydu ve kendi başarısızlığı ile ilgili olarak ‘‘basını’’ suçladı.
Basın yazdığı için Cerrah ve arkadaşları suçluları ellerinden kaçırmışlar. Ben olayın pek öyle olduğunu düşünmüyorum ama diyelim ki Cerrah haklı.
Yani bir grup terörist ‘‘basın yazdığı için’’ kaçtı ve ele geçirilemedi. İyi de basına bu bilgileri kim verdi?
Muhabir arkadaşlarımız, teröristlerin izini sürüp mü bu isimlere ulaştılar?
Elbette hayır.
Bu isimleri basına veren bizzat emniyet mensupları. Bu isimlerin basına sızdırılış nedeni ise son derece basit ve insani. Sinagog baskınının ardından ne kadar hızlı ve iyi olduğunu kanıtlamak isteyen emniyet teşkilatı, failleri büyük bir süratle tespit ettiğini kanıtlamak için isimleri basına sızdırdı.
Bu sızdırma kurumsal olarak da yapılmış olabilir, kişisel de.
Ama sonuç olarak basın bu isimleri emniyetten aldı.
Emniyetten aldığı için de yayınladı. Çünkü basın bilgiyi elde ettiği anda halka ulaştırmakla görevlidir. Eğer bu bilginin gizliliği varsa, bu bilgiyi korumak ve saklamak bilginin sahiplerinin görevidir. Emniyet içinde bazı kişiler veya emniyetin bizatihi kendisi, sızdırdıkları bilgilerin yayınlanmasının suçla mücadelede zafiyet yarattığını düşünüyorsa bu bilgileri sızdırmazlar.
İstanbul'un hálá nasıl görevde olduğunu anlayamadığım ‘‘başarısız’’ Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, basını suçlayacağına dönüp kendi teşkilatına baksın.
Ve suçu kendi teşkilatında arasın. Bu kadar ‘‘hayati’’ bir bilgiyi hangi sorumsuz sızdırdı diye...
İslami terör nasıl yapılanır
SAĞDA solda yine ‘‘uzman enflasyonu’’ yaşanıyor. Bilir bilmez herkes atıp tutuyor. Kendini uzman ilan edenler ortalıkta.
Gazete, dergi, televizyon kültürüyle ahkám kesenler kafa karıştırmaktan başka bir iş yapmıyorlar.
Daha önce sizlere İslami terörün insan kaynağı ve bu kaynağın takibi ile ilgili bilgiler verdim.
Bugün de biraz İslami terör örgütlerinin yapısını anlatayım.
Türkiye'deki sol örgütler ve bölücüler, çok sivri bir hiyerarşik yapı içindedir. Bunlar eski model bir şirket veya devlet yönetimi gibi giderek dikleşen piramit yapılarına sahiptir.
O yüzden de bu örgütlere sızmak ve istihbarat toplamak kolaydır. İslami terör örgütleri ise sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde son derece yatay bir hiyerarşiye sahiptir.
Hücreler birbirinden bağımsızdır ve her hücre en kısa yoldan, en tepeye bağlanır.
Hücrelerin birbirleriyle yardımlaşmasını gerektiren durumlarda koordinasyon doğrudan tepeden yapılır ve hücreler bu durumlarda bile birbirleriyle yakın ilişiki içinde olmazlar.
Türkiye'deki örnekte ayrıca bir başka güçlük vardır. Türkiye'deki İslami terör örgütleri, sol örgütlerin ve bölücü örgütlerin aksine ‘‘sıradan’’ suça daha az bulaşmışlardır.
Yani bunlar hiyerarşik bir yapı içinde bütçelendirilmedikleri için, yüksek giderlere sahip değildirler. Örgütler yaşamak için uyuşturucu taşıyıcılığı veya satıcılığı, banka soygunculuğu, mafya gibi işlere girmezler.
Operasyon hallerinde gereksinim duydukları parayı doğrudan tepeden, dünyaya yayılmış bir ağdan temin ederler.
Bu yüzden de bunların ‘‘örgütsel’’ olarak ele geçmeleri zordur.
Ancak teker teker takip edilmeleri, eylemleri ile inançları paralellik gösterdiği için nispeten kolaydır.
Tek engel ise, ‘‘bir müminin terörist olamayacağı’’ yolunda toplumda yer etmiş kanaattir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Batılı müttefiklerimizin iyi niyet mesajlarının resmi hale getirilmiş yalanlar olduğunu anlayıp ona göre politika ürettiğimiz zaman.