7 yaşında kümeslerden topladığı yumurtaları satarak başladığı esnaflığa sonraki yıllarda müteahhitlik, emlakçılık ve galericilikle devam eden Hacı Bilal Kurtoğlu, artık kendimi emekli ettim dese de kopamadığı ticaret hayatını Ankara Hürriyet’e anlattı. Emek Mahallesi 8. Cadde’de oğluyla birlikte mobilya bayiliği yapan Kurtoğlu, esnaflığa başlamasından ticaret yaşamına, meslek sırlarından projelerine kadar birçok konuyu şu cümlelerle dile getirdi:
Küçük yaşlarda başlayan ticaret
7 yaşında Malatyada mahallelerde, kümeslerden yumurta alır onları götürüp bakkallara satardım. 1959’da müteahhitliğe başladım. Köy okulları ve banka inşaatları yaptık. Malatya ve Elazığ’ın köy okullarının yüzde 80’inin ben yaptım. Dönemin şartlarında oralarda nakliye çok zordu. Su getirmek için kanal ve havuz inşaatı yapardık, ciplerle kamyonlarla kilometrelerce yere nakliye yapardık. Yol ve ulaşım imkanı zor olduğu için bazı günler 20 kilometreyi yürüyerek giderdim. Hatta bazen şantiyeye hayvan sırtında kiremit taşırdık.
1960’da askere gidip geldikten sonra müteahhitliğe devam ettim. 1971’de Ankara’ya geldik emlakçılık müteahhitlik ve galericilik yaptım. Fakat eski dönemlerimi arıyorum. Fakir fukaraya okul yaptığımızda insanlar açtı. Aralarında ben çalışacam diye kavga ederlerdi. Biz de kimse mağdur olmasın diye vardiyalı olarak çalıştırırdık. Oralarda köylülerin sevgisini kazanmıştık. Ankara’da o samimiyeti göremedim. Orada yaşadığımız bu çileli zevki vermedi bize. Oradaki insanlar birbirlerini severlerdi. Az kazanırlardı ama birbirlerine hep yardımcı olurlardı. Yüzleri gülerdi. Şimdi insanlar ne kadar zengin olsa da yüzleri gülmüyor. Gençlik dönemlerimde düşman düşmana yardımcı olurdu. Bunlardan dolayı o zamanları arıyorum.
Ticarette ısrar olmaz
Ticarette bir meslekte ısrar etmeyeceksin. Ticari hayat, kumara benzer kar, zararın kardeşidir. Zarar etmeyen kar da edemez. Ticaret bir anlamda da yıldıza benzer. O yıldız parlarken, sönmeden başka aydınlıklara parlaklılara gitmeye çalışmak gerekir. Ankara’da galericilik ve emlakçılık da yaptım. Bir işte kar bitmişse gün geçtikçe modasını kaybedecek görüşüyle galeriyi devrettim. Şimdi de oğlumla burayı açtık. Çünkü bir işi herkes yapmaya başladığı zaman bir ekmek 10’a bölünmeden başka işlere bakacaksın. Bu felsefemle hep karnımız doydu.
Baba nasihatini tuttum
Memlekette 13 kişilik bir aileydik. Babam ailece yemek yerken her zaman sokaktaki insanın ekmeğine göz dikmeyin derdi. Senin yiyebilmen için için sokaktakinin de ekmek bulabilmesi lazım derdi. Bu dükkan artık kendi masrafını çıkarmıyor. burada 3-5 kişi ekmek yiyor bu işten. zarar ettim diyerek çalışanlarını sokağa atmayacaksın. Zamanında Vehbi Koç’a annesi gözünü toprak doyursun oğlum daha ne kadar çalışacaksın yeter artık demiş. Koç’da annesine burayı bırakırsam işçilerime çalışmadan maaş veremem. Ben artık onlar için çalışıyorum cevabını vermiş. Bazen buraya gelen ekonomi profesörleriyle sohbet ediyoruz. bunları paylaştıkça neden ekonomi kitabı yazmıyorsun diyorlar
Güven olmazsa para akışı olmaz
Ekonomik kriz Türkiye’yi fazlasıyla etkiliyor. Fakat bir de şöyle birşey var ki; kendi elimizle bir güvensizlik yaratıyoruz. Parası olan yarın ne olacak, paramı muhafaza edeyim diye düşünüyor. Güven ortamı sağlanmadıkça piyasalarda kriz artarak devam edecektir. Güven ortamı sağlanmadıkça dış ülkelerden de para gelmez yatırım yapmazlar. Herşey peşin alınmaz önce güven sağlanmalı. Biz Türkiye’de güven ortamını sağlayabilirsek Avrupa’yı bile geçeriz. Bizim zamanımızda senet sepet yoktu. İnsanlar birbirlerine güvenirdi
Asıl eli öpülecek sensin
İnşaatlarımız için demir lazım olurdu. O dönemlerde de Kayseri’de iki kardeş demir tüccarı vardı. Ben de gençken demir alışverişini hep oradan yapardım. Birgün demir almak üzere Kayseri’ye bu iki kardeşin yanına gittim. Alışverişi tamamlayıp demirleri arabaya yükledikten sonra bana, buranın meşhur kebabını yedirmeden göndermeyiz dediler. Kebaplar söylendi. siparişler geldikten sonra içeride karpuz ekmek peynir yiyen işçiler gözüme çarptı. Ama bir yandan da kebapların kokusunun onlara da gittiğini farkettim. Ben de tabağımı aldım tüccarlara hiç birşey söylemeden işçilerin yanına gidip oturdum. Ben karpuz ekmeği çok severim, kebabı da birlikte yiyellim dedim. Yemekler bittikten sonra tüccarın birisi yanıma geldi. abiciğim benim geçnliğime cahilliğime ver size saygıda kusur ettim dedim. Elini öpmek için eğildim ama hakaret ettiğimi düşünerek kızacak diye korktum. Elimi tuttu "Asıl eli öpülecek sensin bize insanlığı öğrettin" dedi.