Paylaş
Uluslararası sanat fuarlarını elitist bir mezbahaya benzetenler çoktur. Bana göre ise dünya ekonomisine yön veren sanat piyasasının, yani galericiler, sanatçılar, küratörler ve tacirlerden oluşan sosyal zümrenin zımni kurallarını anlayabilmek için bulunmaz fırsat. Geçen hafta New York 55’inci Cadde’de sanat piyasasının en önem verdiği 5-6 büyük fuardan biri olan Armory Show vardı. Türkiye’den Dirimart ve PİST galerilerinin de katıldığı bu fuarın yazılı olmayan kuralları neydi araştırdım:
- Zengin olduğunu göstermek fuarda da makbul değildir. Kendilerine ait müzeleri olan ünlü koleksiyonerlerin bir bölümü spor pabuç ve eşofmanı andıran kıyafetlerle arz-ı endam ederler. Ünlü galerici kadınlar baştan ayağa siyah giyer ama üstlerindeki her parçanın marka olduğunu bilirsiniz. Sanat tacirleri ise biraz reklam panosu gibi dolaşır: Göze batan, renkli takım elbiseleri ve bu takımlarla eşleştirmeyi asla uygun bulmayacağınız pabuçlar... Sanatçıların elbette bir kıyafet kodu yok. Bazısı terliğin içine çorap giyiyor, bazısı jilet gibi, şık ve cool...
- Önemli koleksiyoncular gerekmedikçe koleksiyoncu olduklarını açıklamaz. Çünkü bugün sanat topluyor olmak bir statü sembolü. Bu yüzden gerçek koleksiyoncular bu işi sınıf atlama vesilesi yapanlardan ayrışmayı ister. Zaten piyasada onları bilen biliyordur.
- Tanınmış galericiler her fuar müşterisiyle uzun uzun sanat konuşmaktan nefret eder. Galerilerine gitseniz size saatlerini ayırabilirler ama fuarda asla. Galerici Barbara Gladstone’un bir lafı var: “Fuarda bu küçük standlara tıkılmış vaziyette sanat konuşmak çok zor. Amsterdam’da mahremini ortaya seren fahişeler gibi hissediyor insan kendini.”
- Bir galerici kıymetli bir eseri en yüksek fiyatı verene hemen teslim etmez. Fiyat verenleri listeler ve sonunda eserin
en prestijli eve
ya da koleksiyona gitmesine özen gösterir ki bu her zaman en yüksek fiyatı veren
kişi olmaz.
- Büyük sanatçılar fuarda görünmeyi, eserleri üstüne pazarlık yapıldığına tanık olmayı sevmezler.
- Fuarın akıllı ve tecrübeli alıcısı kulağına değil gözüne güvenir. Bu ne demek? Yani “Şu sanatçının piyasası çok iyiymiş, buna yatırım yapılmalı” sözlerine değil, gözlerine inanır. Fısıltı gazetesini kullanmayı kendine yediremez.
ÜÇ ÇOCUK YAPIN
Güneş Terkol (29) tablolarını boyamaz, bir kumaş üstüne diker. Genç bir kadın sanatçı olarak Başbakan Erdoğan’ın “Üç çocuk yapın” nasihatı bir anda öyle kanına dokunur ki dikiş makinesinin başına oturup yanda gördüğünüz bu tabloyu çıkarır. “İşte Başbakan’ın ideal gördüğü aile... Birbirine yapışmış bu 5 kişi bence garip bir organizmaya dönüşmüş... Kadını bir üreme aracı olarak gördüğünüzde ortaya böyle sonuçlar da çıkabilir” diyor Güneş.
Paylaş