1991’de Cumartesi Anneleri’yle başladı. Gözaltına alınıp kaybolan çocuklar için onlarca eyleme katıldı.
Şimdi Güneydoğu’da Terörle Mücadele Kanunu gereğince yetişkin gibi yargılanan, işkence gören çocukları kurtarmak için uğraşıyor. Önce kayıp çocuklar vardı, şimdi taş atan çocuklar... 1995’te Düşünce Suçuna Karşı Girişim’in önemli bir parçası olarak fikri yüzünden yargılananları desteklemek için DGM’de az davaya katılıp, az itaatsizlik göstermedi. 2008’den beri 70 Milyon Adım Koalisyonu ile çalışıyor, postmodern’inden dijital gereçler kullanılarak yapılanına kadar memleketin başına gelmiş bütün darbelere karşı yürüyor. Önce düşüncenin üstündeki vesayeti kınadı, şimdi milletin. 1992’de Atıf Yılmaz’ın Düş Gezginleri filminde bir fahişeyi canlandırdığında erkek egemen kötü şakalara maruz kalmıştı. Aldırmadı, hatta hayalindeki rolün bir transseksüeli oynamak olduğunu söyledi. O gün bugündür toplumun ahlak lincine uğrayan kişilerin de yanında. Önümüzdeki hafta LAMBDA İstanbul’da eşcinsellerin uğradığı ayrımcılığı anlatacağı bir seminer verecek örneğin. 2008’de Baskın Oran, Ali Bayramoğlu ve Cengiz Aktar’ın başını çektiği bir grup aydının düzenlediği Özür Kampanyası’na destek vermişti. 24 Nisan’da da “Bu Acı Hepimizin” girişiminin öncülerinden olarak 1915’te kaybedilen Ermeniler için yürüdü. Şimdi karar verelim... Diyebilirsiniz ki, savunduğu fikirler, yaptığı eylemler bana uymaz. Lale Mansur, size göre dipsiz ve vahim bir hata kuyusunun içindedir belki. Ya da toplumsal hassasiyetleri gözetmeden, fevri, zamansız ve erken hareket ediyor diye geçiriyorsunuzdur içinizden. Ne gerek vardı şimdi 24 Nisan’da yürümenin? Sırası mıydı ülkenin burun nahiyesinde siyasi deviasyon başgöstermişken... Gibi.. Bunlar anlaşılabilir... Fakat kimse çıkıp da diyemez ki Lale Mansur tutarsızdır, bir oraya ilişir bir buraya, suyun aktığı yöne doğru savrulur. Alenen ortada işte, ilk başta ne diyorsa bugün de onu söylüyor. Bir de şöyle düşünelim... Böyle insanlar, yani ne zaman ne yapacağını kestirebildiğiniz türde karaktere sahip olanlar bugün aynı fikirde olduğumuz kişilerden daha çok güven vermiyor mu? İlkeli ve tutarlı olmak bugün nadir rastlanan bir meziyet değil mi? Gibi...
Portakal’ın önünde polis var
Madem söz eser fiyatlarından ve koleksiyonerlerden açıldı, bir önemli gelişme daha: Geçen hafta başından beri Nişantaşı’ndaki Portakal Sanat Galerisi’nin önünde bir polis duruyor. Durmalı tabii. Galerinin içinde modern resmin dünyadaki önemli isimlerinden parçalar var. Andy Warhol’un dolar işaretli tablosu da var, Keith Haring’in yılanlı deseni de... Portakal’ın sahibi Rafi Bey’le birlikte gezerken sergiyi, hikâyesini de dinliyorum: Fıkra gibi... Bir İngiliz, bir İsviçreli, bir de Fransız üç önemli koleksiyonerden topluyor bu eserleri. Böyle önemli sergilerde mutat olduğu üzere hangi eserin ne kadar olduğunu açıklamıyor. Ama fiyat aralığını öğrendim: 35.00 Euro ile 800 bin Euro arasında değişiyor. E peki var mı bu paraları verip, bu sergiden bir Damien Hirst kapıp götürecek? Elbette var. Füsun Eczacıbaşı, Can Elgiz gibi yabancı çağdaş sanatçıların eserlerini toplayan koleksiyonerler dışında da var. Fakat onlar gelip bu sergiden alışveriş yapacak mı, yoksa her zamanki gibi daha “cool” olan yurtdışı müzayedelerini mi tercih edecekler? Göreceğiz...
Havaya girdi ama...
Gerçeklerle yüzleşme vakti. Son birkaç yıldır özellikle Beyaz Art ve Antik AŞ’nin düzenlediği Türk çağdaş sanatı müzayedelerinde yüksek fiyatlar gördük. Gerçek değil şişirilmiş. Bunu ben değil, yıllardır Türkiye’deki çağdaş sanat piyasasını kolaçan eden dünyaca ünlü prestijli müzayede evi Christie’s’in yetkilileri söylüyor. Christie’s, haftaya Dubai’de uluslararası bir çağdaş sanat müzayedesi yapacak. Türkiye’den kimler var? Burhan Doğançay, Abdurrahman Öztoprak, Devrim Erbil, Mehmet Gün, Nuri Kuzucan ve Şükran Moral. Hemen Doğançay’ın 1982 tarihli Kurdela serisinden bir tabloya ne kadar fiyat biçilmiş diye baktım: 60-80 bin dolar yani 90-119 bin lira arasında. Peki Antik A.Ş.’de neredeyse aynı boyutlarda bir Doğançay kaça satılmıştı? 265 bin lira. Peki Beyaz Müzayede’de Doğançay’ın aynı boyutta ve yine Kurdela serisinden 1984 tarihli tablosu hangi aralıkta satışa çıkmıştı? 300-500 bin. Aradaki farka bakar mısınız? Durumu özetleyeyim: Belli sanatçıların fiyatı tavan yaptı ama sadece Türkler arasında. Yani biraz körler sağırlar birbirini ağırlar durumu... Christie’s’in çağdaş sanat uzmanı William Lawrie’yle konuştum: “Bizim Türk sanatçılarını Dubai’ye götürmemizin temel sebebi, eserleri safi Türkler’den oluşmayan bir kitleye sunmak. Çünkü bir sanat pazarı ancak o şekilde gerçekten genişleyebilir. İran’da bu stratejiyle ilerledik ve başardık.”