OLACAĞI buydu... ‘Ergenekoncu avı’ Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ adlı kitabıyla ‘cemaat avına’ dönüştü.
‘Ordunun imamı’, ‘emniyetin imamı’, ‘siyasetin imamı...’ Ortalık ‘Her şeyi perde arkasından yöneten gizli güçlerden’ yani imamlardan geçilmiyor. ‘Kozanlı Ömer’ kod adlı Osman Hilmi Özdil mesela... Ya da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanı başına kurulmuş M.A. Herhalde Hanefi Avcı yıllardır Başbakan’la çok yakın çalışan danışmanı Mücahit Aslan’ı kastediyor. * * * Kitapta açık ya da gizli yüzlerce isim var. Seç, beğen, al... Çözebilirsen şifreleri çöz. Çözemezsen de önemi yok, nasıl olsa her taşın altından cemaat çıkıyor. ‘Cemaat’ dediysem herhangi bir cemaat değil bu. İngilizce tabirle ‘The Cemaat!’ Bir çeşit Tanrı, çünkü Avcı’ya göre neredeyse tanrısal sıfatları haiz bir cemaat bu. ‘Omnipotent, Almighty...’ Kadir-i mutlak, her şeye gücü yeten! * * * Hanefi Avcı’yı yıllar öncesinden tanırım. Zekâsı ve analitik düşünme biçimiyle beni etkileyen ender emniyetçilerdendir. Doğrusu büyük bir merakla aldığım kitabı her şeyden önce onun kalibresine ve zekâsına yakıştıramadım. Keşke kişisel bir öfke ve kırgınlıkla yazmak yerine daha soğukkanlı yazsaymış. O zaman eminim o ‘Her şeye gücü yettiğini/her taşın altından çıktığını’ iddia ettiği ‘The Cemaat’ bile silkelenip kendine gelirdi. Fakat kitabı öfke, intikam ve komplocu bir kafayla kaleme alınca, bırakın ‘The Cemaat’i sarsmayı, sansasyonel bir tartışma çıkarmanın ötesine geçememiş. * * * Dün, İçişleri Bakanlığı, Hanefi Avcı’yı merkeze aldı. Muhtemelen görevdeyken böylesine sansasyonel bir kitap yazdığı için cezalandırılacak. İddialar, hayatı komplolarla okuyanlara malzeme vermek dışında güme gidecek. Bu yüzden açıkçası ben Hanefi Avcı’nın hem kendi zekâsına hem de çok faydalı bir cemaat tartışmasına yazık ettiğini düşünüyorum. Keşke öfkesini bastırıp soğukkanlı bir analiz yapabilseydi. * * * Fakat bu tartışmanın her şeye rağmen benim açımdan önemli bir tarafı var. O da Ergenekon üzerinden yürüyen ve giderek ‘cadı avı’na dönüşen ideolojik hesaplaşmanın tersinden işletildiğinde nasıl olabileceğini göstermesi. 28 Şubat döneminde bu ülkede insanlar ve kurumlar ‘gerici, yeşil sermaye, hatta silahsız terör örgütü’ gibi abuk suçlamalarla mahkûm edilmeye çalışıldı. Arkasından o gün mahkûm ve mağdur edilmek istenen insanlar iktidar oldu. Sonra büyük bir hesaplaşma başladı. Ergenekon davası bu hesaplaşmanın can damarı... Bu davanın demokrasi açısından tarihi bir dava olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Çünkü Ergenekon davasıyla birlikte devlet adına her türlü karanlık eylemi gerçekleştirenler bir gün hesap verebileceklerini gördüler. Ama maalesef kriminal eylemlerle sınırlı kalması gereken bu dava giderek ‘ulusalcılık ideolojisi’ ile hesaplaşmaya dönüştü. * * * Ulusalcılık ideolojisinden yana ya da karşı olabilirsiniz. Tıpkı şu ya da bu cemaatten yana ya da karşı olabileceğiniz gibi... Burada ölçü, ulusalcı ya da cemaatçi herhangi bir hukuk dışılık var mı eylemlerinizde? Ölçü kaçıp ince çizgi kaçırılınca cadı avcılığı başlıyor. Hukuk dışı eylemler yerine niyetler, inançlar yargılanmaya başlayınca zemin kayıyor. Dün dini cemaatlere karşı avcılık yapılıyordu, bugün ulusalcılara karşı bir avcılık var. Hanefi Avcı ‘The Cemaat’ yaklaşımıyla başarılı olur ya da olmaz maalesef yeni bir cadı avı başlattı. Tam bir kısırdöngü... Evet “Ava giden avlanır” ama unutmayalım böylesi bir vahşi cangılda kim av kim avcı hiç belli olmaz, roller her an değişebilir. 28 Şubat döneminin ‘The Cemaatçi’ olmakla suçlanan avı bugünün ‘The Cemaat Avcısı’ Hanefi Avcı bunun en çarpıcı örneği...