Paylaş
Doğrusu ben DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın 2011’de yapılacak nüfus sayımına ilişkin “Etnik sayım yapılsın” önerisini değil, mevcut durumu ‘ilginç’ bulanlardanım. Neden mi?
Gelin filmi başa sararak anlatayım.
* * *
Cumhuriyetin ilk yılları...
Nüfusun ‘etnik ve dini’ yapısını herkes merak ediyor.
Özellikle Fransa ve Yunanistan’da yeni kurulan cumhuriyetin nüfusunu küçük gösteren, sadece 2 milyon Türk’ün yaşadığını ileri süren haberler çıkıyor.
Başbakan İsmet İnönü kaygılı.
Fakat buna rağmen 28 Ekim 1927’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımı yapılıyor. Çünkü İnönü usulüne uygun bilimsel bir nüfus sayımının yersiz endişeleri gidereceğine inanıyor: “Irk ve menşe-i din ve mezhep nokta-i nazarından suret-i tevziini (artışı) anlamak için her mahallin bütün ahalisini usulü dairesinde tadada mecburiyet hâsıl olur.”
* * *
Nitekim Türkiye nüfusunun yaş, cinsiyet, medeni hal, tahsil, anadil, din ve meslek itibariyle özelliklerini ortaya çıkaran sayım sonuçları beklentiyi fazlasıyla karşılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nüfusu 13 milyon 648 bin 270, Kürtçe konuşanların sayısı ise 1 milyon 184 bin.
Daha sonra 5 yılda bir yapılan nüfus sayımlarında ‘dil ve din’ sorusu hep soruluyor.
Taa ki 1965 yılına kadar.
Ne hikmetse 65’te devlet bu iki sorunun sorulmasını değil ama çıkan sonuçların açıklanmasını milli güvenlik açısından
sakıncalı buluyor.
* * *
Durun bitmedi, beterin beteri var.
Esas yasak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra geliyor. Devlet Güvenlik Mahkemesi bu iki soruya nüfus sayımında yer verdiği için sayımı gerçekleştiren kamu görevlilerini ‘‘bölücülükten’’ dava ediyor.
Şaka yaptığımı düşünenler çıkabilir,
Fuad Dündar’ın Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar kitabını tavsiye ederim. Çünkü Dündar, nüfus sayımlarının nasıl bir ideolojik aygıta dönüştürüldüğünü çok çarpıcı örneklerle aktarıyor.
* * *
Uluslararası İstatistik Komisyonu ve Birleşmiş Milletler İstatistik Komitesi üye ülkelere nüfus sayımlarında ‘anadil dışında konuştuğu dil ve din’ gibi konuları müşterek sorular kapsamında tavsiye eder.
Yani der ki yaptığınız sayımın uluslararası standartlara uygun olmasını istiyorsanız, nüfusunuzun etnik ve dini özelliklerini ortaya çıkaran soruları sorun.
Nitekim Kanada’dan Avustralya’ya birçok medeni ülkede bu sorular hayli kapsamlı sorulur. Ama söz konusu olan Türkiye ise bu soruyu soranlar hakkında dava bile açılır!
* * *
Türkiye kimlik siyaseti konusunda maalesef bir uçtan diğer uca savruldu.
Önceki gün İzmir’de yaşananlar bu savrulmanın sonucu.
Bir yanda yıllarca süren yok sayma, diğer yanda giderek keskinleşen kimlik siyaseti.
Birincisi ne kadar yanlışsa şimdi yaşanan taşkınlık da aynı ölçüde problemli.
Her önüne gelen “Türkiye’de 30 milyon Kürt, 20 milyon Alevi ya da Çerkez var” diyerek nutuk atıyor. Korkular ve hayali rakamlar üzerinden siyaset yapılıyor.
Cumhuriyetin kurucuları en zor koşullarda bu soruları sormaktan çekinmezken, o irade adına konuşanlar 1965’te sonuçların açıklanmasını, ardından soruların sorulmasını yasaklıyor.
Ve bugün 2009 yılında bu soruların sorulması hâlâ tehlikeli!
Ne dersiniz bu durum Hasip Kaplan’ın önerisinden daha ‘ilginç’ değil mi?
Paylaş