"Askeri darbe, yargı darbesi, siyasi darbe" derken esas darbeyi unuttuk.
Tamam uzun bir süredir yakamızdan düşmeyen siyasi belirsizlik geçen hafta AKP'ye verilen hazine yardımlarının kesilmesi cezasıyla sona erdi.
Peki ya ekonomik belirsizlik?
Maalesef hem küresel hem de ulusal anlamda ekonomi çift yönlü bıçak sırtında.
Daha da vahimi şimdiye kadar büyüme ile enflasyon arasında sıkışan ekonomi son veriler ışığında iki cephede birden mağlup olmuşa benziyor. Yıllar sonra enflasyon çift haneli.
Buna karşılık büyüme rakamları ise hiç iç açıcı değil.
Elbette bu çift taraflı darbenin enerji-emtia ve gıda fiyatlarındaki hızlı artıştan dolayı bir açıklaması var.
Fakat sonuç değişmiyor. Finans piyasalarıyla birlikte reel sektör de ekonomik anlamda darbe üstüne darbe yiyor.
Tamam sorun sadece Türkiye ile sınırlı değil, iyi ama AKP iktidara geldiğinden bu yana beş yıl arka arkaya yakalanan büyüleyici büyüme rakamları ve tek haneli enflasyon da tek başına Türkiye kaynaklı değildi.
Ama 5 yıllık başarılı performansın kredisi bence çok haklı olarak AKP hükümetine verildi.
Peki şimdi içerde ve dışarıda işler kötüye giderken faturayı sadece dış konjonktüre mi keseceğiz? Yok mu AKP Hükümeti'nin bir kabahati?
Parti kapatılmadığı için artık açık açık konuşabiliriz. Bence saymakla bitmez. Fakat en önemli kabahat, AKP iktidarı temelleri 2002'de Kemal Derviş tarafından atılan miadı 2005 yılında dolan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın üzerine yeni bir ekonomik program koyamadı.
Allah'ı var AKP Hükümeti üç yıl boyunca bu programı IMF eşliğinde makro ekonomik reformlarla destekleyerek başarıyla uyguladı. Fakat iktidar dünyada yaşanan likidite bolluğunun hep aynı şekilde süreceği hayaline kapılıp bir türlü kendi damgasını vuracağı bir ekonomik program hazırlamadı.
2006 ve 2007 yılı uluslararası konjonktür lehimizeyken günü kurtarmanın ötesine geçmeyen ekonomi politikalarıyla berhava edildi. Derken arka arkaya yaşanan siyasi krizlerle 2008'in ortasına geldik.
Açıkçası yeni ekonomi politikaları üretmek konusunda işimiz düne göre çok daha zor. Fakat imkansız değil.
Faiz-döviz aksında bıçak kemiğe dayanmış bile olsa tek başına faiz-döviz eksenli tartışmalarla bir yere varamayız.
Hükümetin her şeyden önce ekonominin belkemiğini oluşturan güven ortamını yeniden sağlamak adına somut adımlar atması gerekiyor.
Siyasi kutuplaşmanın ülkeyi nereye götürdüğü ortada.
Hükümet hiç değilse rasyonel davranma kapasitesi daha yüksek ekonominin aktörleri ile bir araya gelse. Kısa-orta ve uzun vadede neler yapılabileceğini siyasi ya da kişisel beklentileri aşarak konuşabilse...
Siyaset üzerinden sağlayamadığı toplumsal konsensüsü tıpkı 1. AKP iktidarının ilk yıllarında olduğu gibi ekonomi üzerinden denese. Çek vadelerinin 30 aya kadar çıktığı bir ortamda, enflasyonu daha fazla azdırmadan iç piyasanın açılması ve büyümenin yaratıcı formüllerini arasa...
İnanın ülkenin hem siyasi hem de ekonomik iklimi değişir.
Değilse perakende sektörünün duayenlerinden Abdullah Kiğılı'nın dediği gibi "2009'da birçok şirketin ağır darbeler yiyerek kapasite azaltması kaçınılmaz."
"İhracata dayalı büyüme politikası" mevcut para politikası yüzünden kırılan rekorlara rağmen iflas etmeye mahkum. Bu arada "iç piyasada yaprak kımıldamıyor lafı" giderek bir metafor olmaktan çıkıyor. Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan'ın yaptırdığı bir çalışmaya göre Türkiye'de bakkaldan holdinge 2 milyona yakın şirket varmış.
Sıkı durun, tüm bu ÅŸirketlerin toplam cirosunun sadece yüzde 7'si ihracattan, yüzde 93'ü ise iç piyasadan geliyormuÅŸ.     Â
Dedim ya özellikle iç piyasada bıçak kemiğe dayandı.
Hükümetin ekonomide acil bir eylem planı hazırlaması kaçınılmaz.
Minik bir katkı olması sadedinden iç tüketimin artırılması bağlamında farklı kesimlerden 5 ayrı görüşü tartışılması dileğiyle ilgilenenlerin dikkatine sunuyorum.  Nurettin Özdebir / Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Uzun süren siyasi belirsizlikler bize çok kan kaybettirdi bu iç tüketime de yansıdı. Çok hızlı bir biçimde bankacılık sektörü başta küçük üreticiler olmak üzere finansman desteğini artırmalı. Sanayi Bakanımız piyasada yaşanan nakit sıkışıklığının bir ölçüde giderilmesi için imalatçı esnaf ve sanatkara yönelik sıfır faizli bir kredi desteği programı başlattı. Bunu eksik bırakırsanız sadece yaraya merhem sürmüş olursunuz, daha uzun soluklu planlar yapılmalı. İstihdamın üzerindeki yükler kaldırılmalı, finansman sorunu nefes aldıracak şekilde çözülmeli. Tüketiciler de sorunlu, çok fazla kredi çektiler bankalardan. Artık gündem ekonomi olmalı, insanlara moral verecek çalışmalar yapılmalı..  Doç Dr. Gökhan Karabulut / İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
İç tüketimin artması için talep genişletici politikalar yaratılmalı. Vergi indirimleri ve maaş artışları söz konusu olmalı. Kamunun kendisi de geniş alımlara gidebilir. Bu konu aslında tamamen paylaşımla ilgili. GSMH iç tüketime yönelik artacaksa ücretli kesimin daha fazla pay alması gerekir. GSMH iç tüketim değil de verimlilik yoluyla artırılmak istenirse çalışan kesim baskılanır, özel sektör daha rahat bir durum yakalar. İkisi arasındaki fark aslında "enflasyon mu, işsizlik mi?" sorusuna indirgenebilir. İç tüketim enflasyonu, verimlilik de işsizliği tetikler. Tabii ki sosyal anlamda hayata olumlu yansıyacak ve insanları mutlu edece olan yolu seçmek gerekir.  Prof . Dr. Kaya ARDIÇ /İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
İç tüketimi artırıcı politikalar yerine enflasyon oranımızı korumak ve daha da düşürmek için çalışmalıyız. Enflasyonun düşürülmesi için çok bedeller ödedik. Hükümet de bu konuda belirli, tutarlı ve özgün bir program oluşturamadı. Tabii uzun süren siyasi belirsizliğin de etkisi var bunda. Ama iç tüketimi artırmak çok kolaydır, ÖTV'yi KDV'yi azaltırsınız, memura yüzde 2 gibi komik rakamlar yerine yüzde 10 verirsiniz, kredileri artırırsınız, iç tüketim patlar. Ama o zaman enflasyonun düşürülmesi için yıllardır verdiğimiz mücadeleyi çöpe atarsınız. 2001'den sonra hem enflasyon düşmüştü hem de iç tüketim artmıştı ama bu dünyanın o dönemki genel konjonktürü yüzünden oldu. Uluslararası finans çevrelerinin risk iştahı şimdi çok az seviyede. Yani bir yandan iç tüketim artsın bir yandan enflasyon düşsün derseniz olmaz. Bence büyüme için özveriye devam etmeliyiz.  Masum Türker / Eski Ekonomi Bakanı
İç tüketimi artıracak çalışmalar yapılmalıdır ancak bu kredileri politikası ile değil gelir politikası ile yapılmalıdır. İşçiye memura vereceğiniz zamlar enflasyon üzerinde olmalıdır. Çiftçiye vereceğiniz kredilerde bekleme olmamalıdır. Bu süreç sadece tüketimi artırmaz üretimi de artırır, stokları da artırır. Ancak bu politikada ithalatı kontrol edecek ciddi bir çalışma yapmazsanız enflasyonun artmasına engel olmak zor olur. Aslında tüketimin artmasında hedef ulusal üretimin de artması olmalıdır. Kur faiz dengesini de gözden geçirmek gerek. Bu dengede hazinenin borçlanma gereksinimini azaltarak baskılanan döviz kurunun reel değere ulaşmasını sağlamakla olur. Bu durumda hem enflasyon artmaz hem de büyüme sağlanır.  Abdullah Kiğılı / Kiğılı Giyim
İç tüketimi artırmak bugünün ekonomisinde çok zor. Her geçen gün tüketiciler daha da zor duruma düşüyor, gelirleri artmıyor. Yakın zamanda elektrik ve diğer enerji alanında büyük zamlar da eklenince iç tüketimin artması hayal oldu. Evet, enflasyon düştü ama iç tüketim gittikçe azalıyor. Ve hükümet ciddi bir planlama yapmazsa bu böyle gideceğe benziyor. 2009 yılında piyasada ciddi sarsıntılar bekliyoruz. Sonumuz hiç de iyi görünmüyor. 2009'da birçok şirketin ağır darbeler yiyerek kapasite azaltacağını düşünüyorum. Asında durumu siyasal iktidar daha iyi biliyor, ama ciddi kararlar alma konusunda çok geri bir durum var. Cumhurbaşkanlığı seçimi, kapatma davası, Ergenekon Soruşturması derken iyice dibe vurduk. Büyüme hızımız da düştü. Enflasyon hedefinin tutması zaten mümkün değil. İnsanların geliri artmazsa ülke ekonomisi gerilemeden kurtulamaz.