Paylaş
Oysa Özkök’ün söylediği şey 21'inci yüzyılda basının geldiği ve bundan sonra gideceği yer konusunda malumu ilandan başka bir şey değildi.
Elbette gazetelerin hayal satmasından kasıt "hayali haber ya da yorum" satışı değil!
Zaten Özkök haber ve yorumun yanısıra umut anlamında hayal satmaktan söz ediyor.
Yalanla hayal arasında çok kaygan ve ince bir çizgi var.
Söz konusu olan gerçekten haber ve yorumsa, gazetecinin görevi bu kaygan zemini alabildiğine sağlam yürünebilir taşlarla döşemek ve hemen arkasından yalanla arasına sağlam bir set çekmektir.
Fakat bunu yapmak; bir, yaptığımız işi eğlencili yapmaya; iki, eğlencenin medyada öne çıkan en önemli sektör haline geldiğini görmeye; üç, insanoğlunun son tahlilde bir umut ve hayalden ibaret olduğunu bilmeye engel değil.
Bunu da herhalde Türk medyasında en iyi bilecek kişilerin başında Özkök’ü şiddetle eleştiren Hıncal Uluç gelir.
Ben şahsen Uluç’un çok verimli olabilicek bu tartışmayı "yalan-hayal" gibi çok basit bir denklemin içine sıkıştırmak yerine, hayal kurma yeteneğinin gazeteciliğimize yapabileceği katkıları gündeme getirmesini beklerdim.
Umarım böyle bir tartışma başlar ve bizler "palavra habercilikle-ruhsuz ve kuru gazetecilik" arasında hayal gücüne açık çok geniş ve renkli bir yelpazenin varolduğunu daha iyi anlarız.
Fakat ben bugün hayal satma tartışmasına gazetecilik değil siyaset bağlamında yaklaşmak istiyorum.
Hazır seçim yılındayken, biz gazetecilerin verimli bir mesleki tartışmayı siyaset üzerinden de yakından takip etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün Mortgage Yasa Tasarısı'nın bu hafta Meclis Genel Kurulu’nda ele alınacağını açıkladı.
Fakat dikkat ettim Tayyip Bey Mortgage’ın faziletlerini anlatırken şu cümleleri kurdu: "Yıllar boyu çalışıp didinen, emek sarfeden, başını sokabileceği bir yuvaya sahibi olmak isteyen vatandaşlar, bu yasayla artık hayallerini gerçekleştirmeye çok daha fazla yaklaştı."
Şimdi başbakanın bu mesajını nasıl okumamız gerekiyor?
İki türlü de okuyabiliriz.
Bir, Tayyip Bey epeydir üzerinde çalışılan Mortgage yasasını nihayet Meclis’e getirerek uzun zamandır konut ihtiyacını erteleyen çok geniş bir kitleye (yaklaşık 10 milyon kişiden bahsediyoruz) hayallerini nihayet gerçekleştirebileceklerine dair müjde verdi.
İki, Başbakan orta direk için kısa vadede uygulama pratiği kattiyen olmayan Mortgage yasasını tam da seçim öncesine denk getirerek gerçek anlamda bir "hayal tacirliğine" soyundu. Peki hangisi doğru?
Tereddütsüz bir ya da ikinci şıkkı işaretleyenleri kızdıracağımı biliyorum ama maalesef ikisi de doğru.
Neden mi? Çünkü bardağın yarısı dolu yarısı boş.
Tayyip Bey’in yaptığı, dolu kısma aşırı vurgu yaparak seçmene bardağın tamamı dolu duygusunu vermek.
Yoksa Erdoğan bilmiyor mu yüzde 14 gibi bir rakamla dünyada en yüksek reel faizin Türkiye’de olduğunu. Ve bu faiz oranlarıyla bırakın alt orta sınıfı üst orta sınıfın bile kredi ile konut alırken kırk bin defa düşünmesi gerektiğini!
Rakamlar ortada. Bugünkü en düşük faiz oranıyla 10 yıl geri ödemeli 100 bin YTL’lik kredi alsanız ayda en az 2000 YTL ödemeniz gerekiyor. Peki Erdoğan Mortgage hayaliyle umutlandırdığı kitlenin bu parayı ödeyemeyeceğini bilmiyor mu?
Elbette biliyor!
Fakat seçim öncesi yasal alt yapısını hazırlayarak Mortgage’la vatandaşa umut vermesi gerektiğini de bir siyasetçi olarak en iyi o biliyor.
Şimdi Erdoğan hayal tacirliği mi yapmış oluyor yoksa Mortgage gibi Türk ekonomisi için çok önemli bir enstrümanı vatandaşa umut olarak sunmuş mu?
Bir ekonomi gazetecisi olarak cevabım her ikisi de...
Bir de soruyu şu şekilde soralım: Başbakan Mortgage vaadiyle seçmene yalan mı söylüyor?
"Hepinizi şu tarihten itibaren ev sahibi yapacağız" demediği müddetçe "Hayır."
Fakat Erdoğan dar gelirli vatandaşın ev hayali sanki yasanın ardından gerçekleşecekmiş gibi bir izlenim verdiği için gerçekleri de tam olarak aktarmış olmuyor.
İşte hayal ile yalan arasındaki ince çizgi burada devreye giriyor.
Biz gazetecilere düşen "siyah-beyaz" gözlüklerimizi çıkarıp bu ince çizgiyi tüm inceliği ile aktarmak.
Mortgage, yani ipotekli kredi alma fikri bir anlamda hayal satın almaktan farksız.
30 yıl sonra kavuşabileceğiniz hayalinizdeki evi beklentiler üzerinden bir hesaplama yaparak bugünden satın alıyorsunuz. Böylece hem siz hayalinize erken kavuşuyorsunuz hem de bu hayal üsüne kurulmuş devasa bir finans sistemi yaratıyorsunuz.
Doğru oturup doğru konuşalım.
AK Parti Mortgage Yasası'nı çıkararak Türk ekonomisine çok önemli bir enstürüman kazandıracak. Meseleye sadece inşaat sektörünün canlanması ya da vatandaşın ev sahibi olması olarak bakmak çok yanıltıcı olur.
Bunların yanısıra Mortgage Yasası ile Türk ekonomisi çok önemli bir finans kaynağı elde edecek. Türkiye’de tüm bankacılık sektöründe kullanılan konut kredisinin miktarı hala 10 milyar dolar civarında. Oysa bu oran Amerika’da 10 katrilyon dolar.
Biz Gayri Safi Milli Hasıla'nın (GSMH) yüzde 3 oranında bir konut finansmanına sahipken Avrupa’da bu oran yüzde 70’in ABD’de yüzde 100’ün üstünde.
Yani bu şu demek. Mortgage etrafında gelişen emlak sektörü gelişmiş ekonomilerin en önemli finansman kaynağı.
İşte bu perspektiften Erdoğan’ın attığı adım çok önemli.
Ama "dar gelirli vatandaş bu sistemle ev sahibi olabilir mi?" derseniz (ekonomide her şeyin iyi gitmesi kaydıyla) en erken 2010’da derim.
Fakat yeni yüzyılın siyasetinde de tıpkı medyada olduğu gibi sadece verileri kupkuru aktarmak yetmiyor. Vatandaş haber ve yorumun yanısıra hayal de satmamızı istiyor.
30 yıl sonra kavuşabileceği eve bugünden, 3 yıl sonra işine yarayabilecek yasaya şimdiden sahip olmak istiyor.
Önümüz seçim.
Bakalım kimler hayalle yalan arasındaki o ince çizgide kıvrak ritimlerle dans edebilecek.
Paylaş