Biri tenor, biri ressam, biri piyanist... Her biri kendi alanında iddialı... İsmail Acar, uzun süredir gelenekle moderni sentezleyen resimler yapıyor. Burçin Büke, Haydn ve Mozart yorumlarıyla Berlin’den New York’a ayakta alkışlanıyor. Hakan Aysev, Pavarotti’nin öğrencisi, Viyana’dan Buenos Aires’e güçlü yorumuyla birçok önemli operada başrol oynamış. Ama bu kez onları bir araya getiren şey ne tek başına resim, ne piyano, ne de opera...
Aslına bakarsanız “altıncı elementin” peşindeler. Ama onlar, bu akşam Aya İrini’de ilk gösterimini yapacakları gösteriye “Yunus Emre; 5 Duyu” adını vermişler. Görme, duyma, dokunma, tat ve koku... İlham kaynakları Yunus... Yaklaşık iki yıldır bu proje için geceli gündüzlü çalışıyorlar. Yunus’un dünyasını anlamak için ziyaret etmedikleri dergâh, müracaat etmedikler kaynak kalmamış. Zikre de katılmışlar, batıdan doğuya kendi zihin dünyalarına da dalmışlar... ¡ ¡ ¡ Son hazırlıklar yapılırken çıplak ayaklı üç sanatçıyla buluştum. Neden çıplak? Dokunabilmek için... Neden 5 duyu? Birlikte duyumsayabilmek için... Neden Yunus? Onda kendimizi keşfedebilmek için... Neden çıplak ayaklı üç adam? Dostluk... Hani Yunus diyor ya... Gerçek âşık oldun ise / Cihan nakşı nendir senin Dost aynasın baktın ise / Suret nakşı nendir senin ¡ ¡ ¡ Burçin ve İsmail asker arkadaşıymış. Hakan ve Burçin ise okul arkadaşı... İlk fikir İsmail Acar’dan çıkmış... “Neden birlikte beş duyu organını kullanarak bir Yunus çalışması yapmıyoruz?” Farklı disiplinlerden sanatçıların birlikte iş yapması zordur... Ego, kapris, uyumsuzluk... Yunus’un diliyle... “Ateşle birlikte dört türlü lezzet geldi / Bunlar şehvet, kibir, açgözlülük ve kıskançlık”. Ama onlar ilk andan itibaren su ile birlikte gelen dört hale yönelmişler... “Saflık, cömertlik, lütuf ve kavuşma...” ¡ ¡ ¡ “Sizi harekete geçiren şey ‘boşluk’ yani altıncı element olmasın” dedim... Şöyle bir düşündüler... İlk sözü Yunus’un şiirlerini besteleyen Burçin Büke aldı... “Haklısın altın çocuk olarak Berlin’e gittim. Dünyanın en önemli konser salonla-rında klasik müziğin ustalarını yorum-ladım. Övgü de alkış da aldım. Ama hep şu boşluğu hissettim: Neden yaşadığım ülkenin değerlerini yeniden yorumlamıyorum?” Hakan Aysev girdi araya... “Operanın doğuşunda kilise müziği var. Oysa Türkiye’de dinsel müzik çok geri planda kalmış. Bir opera sanatçısı olarak Yunus’u yeniden yorumlamak çok heyecanlandırdı beni...” Yunus’u ve dönemini resimle yorumlayan İsmail Acar son noktayı koydu... “5 duyu projesi için sadece bir ressam, bir piyanist ve bir tenor bir araya gelmedik. Pelit kavrulmuş buğdaydan özel ‘Yunus Tatlısı’ hazırladı. Gülçiçek toprak, çimen, gül, inci çiçeği, misk ve amberle karışık ‘Yunus Kokusu’ üretti. En önemlisi bunların hiçbiri ticari değil. Gönülle yapıldı...” Yoksa benim “boşluk” diye bildiğim altıncı element “gönül” müydü?