PaylaÅŸ
Bu veciz söz bana değil, Yapı Kredi’nin sponsorluğunda düzenlenen ‘Sürdürülebilir Büyüme’ başlıklı THEBOX konferansında buluştuğumuz Fransız düşünür ve ekonomist Jacques Attali’ye ait.
Uyarısı, bulduğu her fırsatta ‘en az 3 çocuk yapın’ tavsiyesinde bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan’a.
‘Türkiye’nin nüfusu önümüzdeki yıllarda 20 milyon daha artacak, bu nüfusu nasıl dönüştüreceğinizi iyi bilmeniz ve Avrupa’ya da iyi anlatmanız gerekiyor.’ diyecek oldu, yemekte aramızda bulunan bir gazeteci arkadaş Tayyip Bey’in ‘en az 3 çocuk tavsiyesini’ hatırlattı.
Şaşkın bir biçimde başbakanın neden böyle ısrarlı bir açıklama yaptığını anlamaya çalışan Attali, Erdoğan’ın Avrupa’nın yaşlanmasını örnek göstererek 3 çocuk uyarısında bulunmasını hayretler içerisinde karşıladı.
Önce Avrupa’nın yaşadığı sorunla Türkiye’nin yaşadıklarının neden karşılaştırılamayacağını anlattı.
Arkasından da Türkiye gibi eğitim, sağlık, istihdam özellikle de kadınların istihdama katılımı sorununu ciddi bir biçimde yaşayan bir ülkenin demoğrafik artışa müsade ederek demokrasisini tehlikeye sokabileceğini vurgulamak için yukardaki veciz sözle Erdoğan’ı uyardı.
70 milyondan 90 milyona çıkmanın Türkiye için zaten ciddi bir yönetim sorunu olduğunu, bunu daha da arttıracak bir politik anlayışın, Türkiye’nin demokrasi ve yönetilebilirlik kalitesini aşağı çekeceğini söyledi.
Başbakan hemen alınmasın.
Attali ne Türkiye’nin AB üyeliğine karşı ne de AK Parti’nin kapatılmasından yana.
Hatta tam tersi.
Sarkozy’nin isteği üzerine hazırladığı ekonomik büyüme ve dönüşüm raporunda, Sarkozy’nin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu bildiği halde, açık açık ‘Fransa ve AB ekonomisinin büyümesi, bürokrasinin dönüşümü, bilgi teknolojilerinin gelimesinin yanısıra Türkiye gibi dinamik ve geniş pazarlı bir ülkenin üyeliğine bağlı’ diyebilecek cesarette.
Edoğan liderliğindeki AK Parti’yi ise AB yolunda attığı cesur adımlar ve küresel ekonomiyle uyumlu politikalarından dolayı gönülden destekliyor.
Bir anlamda Erdoğan’a, Avrupalı dost bir düşünür olarak uyarıda bulunuyor.
Türkiye’nin mevcut demografik yapısı ve işleyen rekabetçi pazar yapısıyla, eğer iyi yöneteblirse, Avrupa’nın en önemli lokomotiflerinden biri olacağını düşünüyor.
Bırakın Türkiye’yi Avrupa’nın içine girdiği ataletten Rusya’yı da alarak kurtulabileceğine inanıyor.
Almanya, Fransa, Türkiye ve Rusya dörtlüsünün yakın bir gelecekte AB’nin geleceğini şekillendireceğine inanıyor.
İşte böylesine bir vizyon ve fırsat penceresinden Türkiye’ye bakan Attali’nin Erdoğan’a dost uyarısı bu.
2050 yılından yaklaşık 90 milyona ulaşacak Türkiye nüfusunun, yaşlanacağını dikkate alarak şimdiden ‘en az 3 çocuk uyarısı’ yapmak, yönetilebilirlik açısından, demokrasinin merkezine yerleştirilmiş patlamaya hazır saatli bomba!
Ayrıca Türkiye’nin AB üyeliğine nüfusu yüzünden karşı çıkanlara verilebilecek en güzel koz!
Türkiye’in üyeliğine karşı çıkanlar 70 milyonun 90 milyona çıkacağını söyleyerek özellikle Fransa ve Almanya’da ‘sizi bile geçecekler’ korkusu salıyor.
Avrupa kamuoyunu Türkiye’nin üyeliÄŸinin yararlarına ikna etmesi gerekenÂErdoÄŸan ise ‘en az 3 çocuk yapın’ diyerek yangına körükle gitmiÅŸ oluyor.
Başbakana ‘en az 3 çocuk gerek’ istatistiğini kim verdi bilmiyorum ama baştan aşağı yanlış. Attali Avrupa’lı bir ekonomist olarak bu yanlışa bir de demokrasi ve yönetilebilirlik boyutunu katarak dikkat çekti.
Fakat başbakanın ısrarla bu konuyu gündeme taşıması bir noktadan sonra özellikle kadınları haklı olarak çileden çıkarıyor. Çevremdeki Erdoğan’a sempati duyan bir çok kadın, başbakanın ısrarcı üslubunu fazlasıyla incitici hatta nezaket dışı buluyor.
Son tahlilde herkes kaç çocuk yapacağına kendisi karar verir.
Nezaket gereği bir baba evladına bile ‘en az 3 çocuk yap’ dayatmasında bulunamaz.
Kimin kaç çocuk yapacağı ister aile planlaması adına olsun ister nüfusu genç tutmak gibi gerekçelerle olsun DAYATILAMAZ!
Bir dönem Türkiye aile planlaması gibi dayatmacı bir söylemle nüfusu kontrol altına alma hevesine girdi.
Sonra anlaşıldı ki tepeden inmeci bir anlayışla bu iş çözülmüyor.
Nüfus artış hızı ülkeden ülkeye değişmekle birilikte belli bir doyum noktasına geldikten sonra zaten düşüyor.
Nitekim Türkiye’nin artış hızı kademeli bir biçimde düşmeye başladı. Şu an önümüzde en az 30 yıllık bir fırsat penceresi var.
Bu fırsatı eÄŸitim, saÄŸlık, ekonomi ve demokrasi kalitemizi yükseltmek adına iyi deÄŸerlendirecek politikaları henüz geliÅŸtirememiÅŸken, 30 yıl sonra bu fırsat penceresi elimizden gidecek diyerek ‘şimdiden bol bol çocuk yapın’ demek en hafif tabirle gayrı ciddi. Â
Anlaşılan bazı işgüzarlar Erdoğan’ı nüfusumuz yaşlanacak paniğine sokmuş, o da her bulduğu fırsatta ‘en az 3 çocuk yapın’ diyor.
Bu ısrar, Türkiye’nin refahından, ekonomik gelişmesinden, demokratik standartlarının yükseltilmesinden ve AB’den yana bir başbakana hiç mi hiç yakışmıyor.
PaylaÅŸ