PaylaÅŸ
Öncelikle Latince lojik (mantık) ve static (istatistik) kelimelerinin birleşiminden meydana gelen ‘mantıksal istatistik’ gibi anlamaktan çok daha da karmaşıklaştıran sözlük anlamlarını bir kenara bırakın.
‘Ne lojiği kardeşim! Bunlar bizim bildiğimiz nakliyeci işte’ diye kestirip atanlardansanız, hiç değilse bu yazının bitimine kadar bir soluk alın...
Akademik bir yaklaşımla bana The Council of Logistics Management’in günümüzde en çok kabul gören lojistik tanımını hatırlatacaksanız, tamam onu da bir kenara yazın.
Lojistik, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, servis hizmetinin ve bilgi akışının, başlangıç noktasından (kaynağından) tüketildiği son noktaya (nihai tüketiciye) kadar olan tedarik zinciri içindeki hareketinin etkili ve verimli bir şekilde planlanması, uygulanması, taşınması, depolanması ve kontrol altında tutulmasıdır.
Ama şimdi tüm bunları unutup size yapacağım şu basit öneriye kulak verin.
Ne olur bir gün yolunuz düştüğünde Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ne (GOSB) uğrayın. Çünkü ben öyle yaptım.
Lojistiğin gerçekten ne anlama geldiğini eskilerin tabiriyle ‘hakkal yakin’ yani yaşayarak öğrendim.
Aslında ne zamandır sözleşiyorduk.
Nihayet dün Kiğılı Lojistik Merkezi’nde öğle yemeği için Abdullah Abi ile buluştum.
Moda yazarımız Kağan Gökalp ile birlikte daha biz yoldayken Abdullah Abi Tuzla’nın en leziz köftecisi Esentepe’den siparişleri vermiş.
‘Soğumasın önce şu köfteleri yiyelim sonra sizi söz verdiğim üzere gezdireceğim’ dedi.
Kiğılı markasının yaratıcısı, hazır giyimcilerin Abdullah Abisinin piyasada bir adı daha var; cost killer!
Çünkü o özellikle erkek hazır giyiminde hem maliyetlerin hem de fiyatların belini kırmasıyla meşhur.
Daha ortalıkta ne Zara, ne H&M gibi ‘tüketici dostu-maliyet ve fiyat düşmanı’ markalar varken, Abdullah Kiğılı, üretim bandı modeliyle maliyetleri aşağı çekip, çok ucuza takım elbise üretmeyi kafaya koymuştu.
Nitekim 1980’lerde başlayan mücadelesi bugün Kiğılı’yı 150’ye varan mağazası ve 150 milyon YTL cirosuyla erkek giyimin bir numaralı markası yaptı.
Bugün erkek hazır giyiminde bir takım elbisenin kaça satılacağını büyük ölçüde Kiğılı belirliyor. Kiğılı fiyatları düşürünce fiyatlar iniyor, arttırınca çıkıyor.
Peki daha çok orta sınıf markası olarak öne çıkan Kiğılı’yı erkek hazır giyimin parametresi haline ne getiriyor, Kiğılı bu gücü nerden alıyor?
Yıllar önce kurduğu üretim bandı ve geçen yıl Gebze’de faaliyete geçen Kiğılı Lojistik Merkezi’nden.
Abdullah Abi’ye kalırsa hesap çok basit.
‘Bir kere’ diyor, ‘üretimden tamamen çıktım. Dünyanın bir ucundan hammaddeyi alıyorum diğer ucunda üretim yaptırıyorum. En ucuz hammadde Çin’deyse Çin’e sipariş veriyorum, en ucuz üretim Peru’da ya da Bangladeş’te ise orada üretim yaptırıyorum. Sonra Türkiye’nin dört bir tarafından bilgisayar ekranımı açıp hangi mala daha fazla talep olduğuna bakıyorum. İşte şu karşında gördüğün binadan her yıl 1 milyona yakın ürünü talep doğrultusunda mağazalarımıza yolluyoruz. Aman sakın yanlış anlaşılmasın. Burası depo değil, çünkü biz stok yapmıyoruz. On günde bir ürünler yenileniyor. Mağazalarımıza ise 30-60-90 günlük satış opsiyonları veriyoruz. 30. gün sonunda diyelim ki üç düğme kahverengi takım elbiseler bir mağazada satmamış. Hemen satan mağazaya kaydırıyoruz. An be an hangi renk, hangi model hangi ürün satılmış ya da vitrinde bekliyor biliyoruz. Yıl sonu ürün dönüşümüz ortalama %3. Onları da outlet mağazalarımızda tüketiyoruz. Yani senin anlayacağın bizde öyle stok-depo-iade gibi durumlar yok, aksine çok hızlı bir sirkülasyon var. İşte bu lojistik merkezi tüm bu anlattıklarımı mümkün kılıyor.’
Kafanızda biraz daha canlanması için gördüğüm manzarayı aktarmam lazım.
Erkek giyiminde Türkiye’nin en büyük lojistik merkezi aslında alabildiğine basit bir otomasyon sistemiyle çalışan askılara asılmış on binlerce takım elbise gömlek ve kabandan oluşan iki katlı devasa bir hangardan oluşuyor.
Abdullah Abi o her zaman ki samimi haliyle bu modeli nasıl kurduğunu itiraf ediyor: ‘Kiğılı Lojistik Merkezi’nin kurmadan önce gittim BOSS’un Stutgard’daki lojistik merkezini gezdim, buranın 3 katı. Onlar tamamen otomasyona geçmişler. Düşün yaklaşık 50 bin metre karelik yerde 6 kişi çalışıyor. Her şey otomatik. Biz henüz o ölçeğe gelemedik...’
Sonra birden durup kolumu çekiyor, gözleri ağlamaklı: ‘Abicim biz bugün buralara nerden geldik hiç unutmuyorum. Tarih 25 Mart 2001. Ekonomik kriz hepimizi vurmuş. Dolar 600’den 1200’e fırlamış. Perakende sektöründen 50 kadar arkadaşı acil topladım. Allah seni inandırsın hepimizin ayakları titriyor. Herkes ‘mahvolduk’ diyor. Dedim ki ‘ekonomik seferberlik ilan etmemiz lazım. Yoksa bu badireyi hiç birimiz atlatamayız.’ Nitekim o konuşmadan sonra önce döviz kiralarını fiksledik sonra da ‘ülkem için seve seve’ kampanyasını başlattık. Ne olur kimse çıkıp bana şikayet etmesin..’
 Peki ya bundan sonrası?
‘Ha bak onu ben de bilmiyorum, ekonomik istikrar öyle ya da böyle hepimizi hayal edemeyeceğimiz bu noktaya getirdi. Ama bundan sonra ne olur, devler arasında nasıl ayakta kalırız iyi düşünmemiz lazım.’
Bakmayın böyle konuştuğuna. Kiğılı gelecek vizyonunu şimdiden çizmiş.
‘Dün Dubaililer geldi. Ortak olmak istiyorlar.’Â
Henüz karar vermemiş ‘ya halka açılırız, ya da daha büyük oyuncu olmak için ortak alırız’ diyor.
Türk ekonomisinin geldiği yeri anlamayanları Kiğılı Lojistik Merkezi’ne davet ediyor.
Davet herkese açık: ‘Gelsinler sadece bizi değil yanı başımızdaki Migros’un, Ülker’in lojistik merkezlerini gezsinler. Türk ekonomisin çarkları nasıl dönüyor görsünler...’
Ben gördüm, lojistiğin ne nakliyecilik ne de mantıksal istatistikle sınırlı olmadığını şimdi daha iyi anladım.
Bir de 5 yıl önce ‘ayakları titreyen’ iş adamlarımızın bugün sahip olduğu özgüveni...
PaylaÅŸ