Geçen hafta sonu Avrupalı önemli bir diplomatla sohbet ederken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bir dizi temas ve açılış için 10
Şubat'ta Brüksel'e gideceğini öğrendim.
Doğrusu hem CHP hem de Türkiye-AB ilişkileri adına çok sevindim.
Hatta sohbet ettiğimiz diplomata "Demek ki Deniz Bey ‘çarşaf-varoş-Kuran kursu' gibi çok önemli iç siyasi açılımlardan sonra şimdi de Avrupa Birliği açılımı yapmaya karar verdi" dedim.
Peki, ama CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe ve yatırımlara ilişkin seçim salvolarına Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaşı ne cevap veriyor?
Önceki akşam bir grup gazeteciyle Feriye Lokantası'nda Kadir Topbaş’la buluştuk.
Topbaş’ı alabildiğine heyecanlı ve neşeli gördüm.
Gece boyunca sürekli espriler yaptı.
Bir ara uzun uzun memleketi Artvin ve şeceresini anlattı.
Ben bilmiyordum meğer Topbaş, kökeni 12. yüzyıla kadar giden bir Kıpçak Türk’üymüş.
Kıpçak Türklerinin sarışınlıkları meşhurdur bu yüzden olsa gerek Kadir Bey esprili bir biçimde birkaç kez kendisinden "Sarışın Türk" diye bahsetti.
"Sarışın Türk"
Belki de üçe böldü demem gerekiyor.
Ergenekon davasında 11. dalganın Türk Metal Başkanı Mustafa Özbek'e uzanması sonrasında üç ismin verdiği tepkiye özellikle dikkat kesildim.
Acaba Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, Hak-İş Başkanı Salim Uslu ve DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ne diyecekti?
Türk-İş Başkanlar Kurulu'nu olağanüstü toplayan Kumlu sessizliğini dün bozdu ve tabandan gelen tepkileri de dikkate alarak halen
Nihayet dün TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç 39. genel kurul toplantısında iş dünyasının ortak kaygısını çok açık bir biçimde ifade etti.
"İş dünyasında en çok tartışılan konular arasında 2009'un ilk çeyreği bitmeden yeni bir küresel iflas dalgasının gelip gelmeyeceği yer alıyor" dedi.
Ve arkasından böyle bir ortamda hükümetin daha çok düşünmesi ve toplumun değişik kesimleriyle daha çok görüş alışverişinde bulunmasının şart olduğunu dile getirdi.
Umarım Koç'un AK Parti hükümetinin ekonomi politikalarına ilişkin bence yerinde tespit ve eleştirilerinden dolayı hükümet ve iş dünyası arasında yeni bir polemik çıkmaz. Çünkü eleştirilerinin amacı gerçekten de iş dünyasını epeydir tedirgin eden global ekonomik krize karşı yeterli tedbirlerin -en azından bundan sonra- alınmasını sağlamak.
Bağdat Caddesi'nde iki katlı bir yeri varmış. Bir süredir buraya sahip olduğu kafe zincirinin yeni şubesini açmayı planlıyormuş.
Fakat uluslararası bir kafe zincirinden yeri için çok cazip bir teklif almış ve kafası karışmış.
"Sence ne yapmalıyım?" dedi.
Ne de olsa ekonomi gazetesi yönetiyorum; bir görevimiz de ücretsiz danışmanlık!
Bugün size riskli yazıma gelen riskli tepkileri aktarmak istiyorum.
Böylece belki de birbirimize kulak vererek, riskleri minimize etme şansımız olur.
Dünkü yazım şöyle bitiyordu:
"İsrail devleti ve politikalarını eleştiriye-kınamaya-protestoya sonuna kadar 'EVET', 'ırkçı-faşizan-antisemitik' söylem ve eylemlere daha ilk andan itibaren 'HAYIR'".
Bir kamu kurumunda çalıştığını zannettiğim Olcay Yılmaz, damardan girmiş ve tam da benim "HAYIR" dediğim kategoriye balıklama dalmış. Dahası yazdığım yazıdan dolayı beni "Yahudilerin piyonu" olmakla suçlamış.
Mesajı aynen şöyle:
"Siz Yahudilerin 'tavşan kaç tazı tut' senaryosunda kendinizi kaybetmişsiniz. Yahudilerin kendilerinden başka hiç bir varlığa en küçük bir değer vermediklerini tarih biliyor. Yahudiler güçleri yettiği takdirde Filistin’de yaptıklarını, İstanbul’da da, Diyarbakır’da da bizlere yapacaktırlar. Sizin yaptığınız onların piyonu olmak, bunu asla kafanızdan çıkarmadan yazılarınızı yazın..."
Yılmaz
İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamların hiçbir şekilde savunulacak yanı yok, nokta.
Siyasi, hukuki ya da insani analiz.. Hiçbiri Gazze'de "çok büyük bir insanlık dramı" yaşandığı gerçeğini değiştirmez, tekrar nokta.
İşlenen insanlık suçudur; isyan ediyor hatta lanetliyorum, yeniden nokta.
Farkındaysanız "ama"lı bir cümle kurmamak için çırpınıyorum fakat bu kadar keskin bir duruştan sonra bile "ama" demekten kendimi alamıyorum.
Böyle başlamıyor ama böyle bitiyordu dün Independent'ta gözlerim dolu dolu okuduğum Fares Akram'ın hikâyesi.
Bugün Referans'ın yorum sayfasında tam metin çevirisi var.
İsrail'e, Hamas'a ya da genel anlamda Ortadoğu'ya nasıl baktığınızın hiçbir önemi yok. Hangi ideolojik geçmişten geliyor olursanız olun. Okuduğunuz onlarca haberi bir kenara koyun, aynı zamanda bir gazeteci olan Fares Akram'ın kişisel gibi görünüp tüm kimliklerden arınan hüzünlü ve bir o kadar da anlamlı hikâyesini önce baştan-sona, sonra da sondan-başa iki kez okuyun.
Emin olun sizde de benzer bir etki yaratacak.