Son üç önemli turnuva gösterdi ki, basketbol arenası, artık savaşan ve ekip ruhu ile mücadele eden takımların meydanı. Yıldızlar topluluğu ile bir yere varılmıyor. Bu yüzden Yunanistan’ın başarısı bir tesadüf değil.
DÜNYA Basketbol Şampiyonası yarı finalinde büyük bir sürprize tanık olduk. Turnuvanın en iyi takımlarından biri olan Yunanistan, NBA yıldızlarından kurulu ABD’yi enfes bir mücadele sonunda 101-95 yenerek ilginç bir tartışmayı da gündeme getirdi. Indianapolis’teki şampiyonada, NBA yıldızlarından kurulu ABD, şampiyonluğun uzağında kalmıştı. Bu yıldızlar topluluğu, bir darbe de 2004 Atina Olimpiyatları’nda yedikten sonra, Japonya’ya bir anlamda onurunu kurtarmak için şampiyonluğu hedefleyerek gelmişti. Ama burada da olmadı.
Basketbol takım oyunu
Görülüyor ki, basketbolda yıldızlar topluluğu ile bir yere varılmıyor. Hedefe ulaşan takımlar, beraberce ve disiplinle, formaları için mücadele eden takımlar oluyor. NBA’in daha çok yıldızlara ve bire bir oyuna dayalı olduğu bir gerçek. Oysa dünyanın her yerinde basketbol, bir ekip oyunu olarak kabul görüyor. Ve takım içi dayanışmasını ön plana çıkaran ekipler hedeflerine daha kolaylıkla ulaşabiliyorlar. Bu yüzden Yunanistan’ın başarısı bir tesadüf değil. Son Avrupa Şampiyonası’nda bu takımla şampiyonluğa ulaşan Yunanistan, burada da NBA’in yıldızlarını alt ederek finale çıkmayı başardı.
NBA’liler başarısız
Bir başka gerçek de, kadrosunda çok fazla NBA oyuncusu bulunduran takımların başarılı olamadıkları. İşte Slovenya, işte Fransa. Diyeceksiniz ki, Arjantin ve İspanya’da da NBA oyuncuları var. Ama onların NBA oyuncuları, yıldız olmalarının yanında çok da iyi birer takım oyuncuları. Ginobili ve Oberto ile, Gasol ve Calderon bu türlerin en belirgin örnekleri. Onlar arkadaşlarıyla bir arada olmayı ve takımın, yıldız oyuncudan önemli olduğunu kabullenmiş oyuncular. Oysa Amerika takımında böyle bir özellik yok. Yıldızların hepsi tek başlarına takım kurtarmaya çalışınca hüsran kaçınılmaz oluyor. Bakın Yunanistan’a, bir tane NBA oyuncuları yok ve finaldeler.
Savaşmadan olmuyor
Burada tarihinin en iyi derecesini yapan Türk Milli Takımı da bugünkü noktasına ekip ruhuyla ve birlikte mücadele ederek gelmedi mi? Bana kalırsa artık ’NBA’in balonu’ patladı. Orası bireysel yıldızların şov dünyası. Son üç önemli turnuva gösterdi ki, basketbol arenası artık savaşan ve ekip ruhu ile mücadele eden takımların meydanı.
Hücum planları yok
Bu noktada akıllara, "Bu Amerika takımında Tim Duncan, Kobe Bryant ve Shaquille O’Neal gibi tecrübeli yıldızlar olsaydı, sonuç farklı olur muydu?" diye bir soru gelebilir. Üçü birden oynasaydı, işler daha değişik olabilirdi. Ama Tim Duncan’lı ABD’nin 2004 Atina Olimpiyatları’nda dağıldığını unutmayalım. Bu Amerika takımının bir hücum planı yok. Savunmada da yeterli sertliği gösteremiyorlar. Çünkü onlar NBA’de hep birebir oynamaya alışmışlar.
Biz doğru yoldayız
Son bir söz de bizim Milli Takımımız’ı eleştirenlere... Biz bu Yunanistan’ı grupta elimizden kaçırdık. Demek ki, doğru yoldayız. Böyle devam edersek ve önümüzdeki Yunanistan modelini iyi izlersek, dünya vitrininde uzun süre kalırız. Artık NBA’in o renkli şov dünyasını tatlı bir tebessüm olarak izleyip, basketbolun savaşçı yönünü ortaya koymanın zamanıdır.
Rüya kabusa dönüştü
ABD, NBA oyuncularını ilk kez 1992 Barcelona Olimpiyatları’nda oynattı. Dream Team (Rüya Takım) olarak bilinen Michael Jordan ve Magic Johnson’lu o kadro, çok rahat biçimde altın madalyaya ulaştı. Barcelona’dan itibaren NBA oyuncularıyla 53-0’lık bir galibiyet serisi yakalayan ABD, 2002’de Indianapolis’te düzenlediği Dünya Şampiyonası’nda ilk hayal kırıklıklarını yaşadı. Shaquille O’Neal ve Kobe Bryant’lı kadro, kendi seyircisi önünde Arjantin’e 87-80, Yugoslavya’ya 81-78 ve İspanya’ya 81-75 yenildi. ABD, Atina 2004 Atina Olimpiyatları yarı finalinde de Arjantin’e 89-81 mağlup olmaktan kurtulamadı.