Paylaş
Zaman gazetesi de bol keseden kullanmıştı, bugün ona el konmasını alkışlayan eski yol arkadaşları da...
* * *
Türk ordusunun “kozmik oda”sına girilmişti.
Bütün sırları ortalığa saçılmıştı.
Çarşaf çarşaf yayınlamışlardı o sırları.
* * *
Bugün MİT TIR’ları haberlerine casusluk diyenler, o gün yaptıklarına gazetecilik diyorlardı.
* * *
Sonra Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kasalarını açtılar.
Oradan burs alan, yardım yapan insanları fişlediler, yapmadıkları zulmü, atmadıkları iftirayı bırakmadılar.
* * *
Şimdiyse kayyumlar Zaman gazetesinin kozmik odasına daldılar.
600 bine yakın abonenin isim listesi artık ellerinde.
* * *
Umarım ÇYDD’de burs alan, eğitime yardım eden insanlara yapılan zulmün aynısı Zaman’a abone olan, gazetesine parasal yardım yapan o insanlara da yapılmaz.
* * *
Yapmazlar da “kozmik oda” kavramı hem Zaman gazetesinin, hem de o günlerde onlarla aynı yağmurlarda ıslanıp da bugün aynı zulme tam gaz devam eden yeni iktidar medyasının utanç hanesine yazılmaz.
Yani hep böyle mi olacak: ‘Sağ yapar, sol takar’ mı diyeceğiz
BENİM kuşağım solculardan daha sonra makul çizgiye gelenler, her köprü açılışında utanır biraz.
Nedense solcular büyük projelere hep karşı çıkmıştır.
Rahmetli Demirel 30 Ekim 1973 günü birinci Boğaz köprüsünü açtığında, ben sol adına utanmıştım.
Artık utanmayı unuttum, şimdi köprülerle, büyük projelerle gurur duyuyorum.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve Ulaştırma Bakanı Yıldırım köprüyü bir ucundan ötekine yürürken ülkemi düşündüm.
Sınırımızda neredeyse üçüncü dünya savaşı var.
Güneydoğumuz yanıyor.
Çevremizdeki bütün ülkelerle kavgalıyız.
Ama köprü tamamlanıyor.
İstanbul-İzmir yolu tam gaz ilerliyor. Dünyanın otomobil devlerinin olduğu Amerika kıtasına ilk binek arabamızı ihraç ediyoruz.
Dün o köprüye gururla baktım ve kendi kendime sordum.
“Nedir bu birbirimizle alıp veremediğimiz...”
Eğer gerçek demokrasi istiyorsak, başkanlık tartışmasını demokratça yapmak varken, saç saça baş başa yapmanın manası var mı...
Var mı Allah aşkına...
Ahmet Hakan, Baykal’la değil benimle iddiaya gir
AHMET Hakan, “Deniz Baykal AKP’ye geçebilir” diye bir dedikoduyu yazdı ve Baykal itiraz edince de, “Özür mü dileyeyim, iddiaya mı gireyim” diye sordu.
Ahmet’e bir teklifim var.
Baykal’dan özür dilesin, Benimle iddiaya girsin.
O, Baykal’ı dün tanıdı.
Bense, dün değil, evvelki gün değil, çok çok önceden tanıyorum. Ben Mülkiye koridorlarında öğrenci, o ise asistanken tanıdım onu.
Bak Ahmetciğim...
Deniz Baykal çok sağduyulu şeyler söylüyor. Sağduyulu olduğu için sağcı oldu sanma.
Solduyu diye bir kelime olsaydı, solduyulu şeyler söylüyor derdim, belki bu tartışma da biterdi.
Benim tanıdığım Deniz Bey, AKP’ye geçmez. Geçmez. Geçmez...
Bana sorarsan, “Keşke onun gibi insanlar AKP’de olsa da, şu büyük kavga bitse” derdim.
Patron... Sende hiç mi insaf kalmadı
SEN, Sabah gazetesinin patronu... Sen, Star’ın ve ufak tefek bütün öteki gazetelerin sahibi...
Hadi gazetelerinizi yapan çocuklar cahil...
De ki durumdan vazife çıkaran emir kulları onlar...
De ki hayat gailesi ile yağcılık yarışına girmiş garibanlar...
O yüzden önlerine konulan ne varsa, sazan gibi atlayıp koyuyorlar birinci sayfalarına...
* * *
Ama siz işadamısınız...
İhaleye giriyorsunuz, akreditif nedir biliyorsunuz, maliyet, kâr nedir farkındasınız... Hiç mi garibinize gitmiyor bu haberler...
Gazeteleriniz, size kendi gazetenizi bile okutamayacak kadar kötü çıkıyorsa, ben anlatayım, buradan okuyun.
28 Şubat dosyasının açılacağı ile ilgili ilk haber 5 yıl önce çıktı.
28 Şubat davası 3 yıl önce açıldı.
28 Şubat’ın medya ayağının da davaya ekleneceği 4 yıldan beri yazılıp duruyor.
28 Şubat’ta alınan ihalelerin incelemeye alındığı haberi 1 yıl önce çıktı.
Peki öyleyse nedir bu tam Zaman gazetesine kayyum atandığı gün bu haberlerin ısıtılıp yeniden tedavüle sokulmasının manası...
Ayağınızı denk alın, bak sizin de başınıza aynı şey gelir...
Şantajı mı... Yoksa 5 yıldır arıyoruz hâlâ bir şey bulamadık itirafı mı...
Yoksa ikisi birden mi...
Patron sen ihale nedir bilen adamsın
AYDIN Doğan 28 Şubat dediğiniz dönemde 2 ihaleye girdi.
Biri Petrol Ofisi’ydi... Üstelik 28 Şubat’tan tam 3 yıl sonra 4 Mart 2000 tarihinde Ecevit Hükümeti döneminde yapıldı bu ihale.
Sabah gazetesi ihalesi gibi, iktidara akraba tek şirketin girip, ihalenin ona ikram edildiği bir durum da yoktu. Petrol Ofisi’nde 10’a yakın şirket daha ihaleye girdi.
Öyle eften püften şirketler değil...
Sonunda İş-Doğan ortaklığı ile Koç-Şahenk ortaklığı kaldı.
Dişliydi yani... Dişe dişti...
İhale televizyonlarda canlı yayında yayınlandı. En yüksek fiyatı İş Bankası-Doğan Grubu ortaklığı verdi ve ihaleyi bileğinin hakkıyla aldı.
Petrol Ofisi’nin yüzde 51 hissesi için 1 milyar 260 milyon dolar para peşin ödendi. Bu, o tarihte Cumhuriyet döneminin en yüksek özelleştirme ihalesi oldu.
Doğan Grubu, ödeme için devlet bankalarından kredi almadı.
Rahmetli Erbakan döneminde Doğan Grubu, bölgesel bir elektrik dağıtım ihalesine girdi ve yine yarışma sonunda kazandı.
Ama ihale, daha sonraki Mesut Yılmaz hükümeti döneminde iptal edildi.
Durum böyleyken...
Nedir bu kin ve nefret...
Çevrenize hiç mi aklı başında bir insan yok da hatırlatmıyor size...
Demiyor ki:
“Yahu patron, Aydın Doğan AKP döneminde de 2 ihale kazandı. Biri Hilton’du, öteki Star televizyonu...
Her ikisinde de birçok şirket katıldı, o ihaleler de en şeffaf şekilde yapıldı, televizyonlarda yayınlandı, o kazandı.
Senin parti 13 yıldır iktidarda. Ne buldunuz... Bu şeffaf ihalede bir yolsuzluk mu yoksa iktidar torpiliyle verilmiş devlet kredisi mi?”
Siz de iş insanısınız. Söyler misiniz, kime yararı var böyle zorlamaların.
Hiç mi düşünmüyorsunuz, bu iş böyle intikam meselesi haline gelirse, ileride size de büyük haksızlıklar yapılır diye...
Bırakın bunları... Türkiye’nin çok ağır meseleleri var...
Hep birlikte onların üzerine gidelim.
Paylaş